kapat

25.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


"Ateş Çemberi", Osman Aydın, Arif...

Mehmet Binay'ın, NTV'deki haftalık programının adı; "Ateş Çemberi"... Binay, genellikle Türkiye'nin çevresindeki Devletler'in siyasal durumlarıyla, dış politikada hangi rotaları, yahut hangi varyantları izlemeye çalıştıklarını anlatır o programda. Ağırlığı da çokcası Türk'i Devletler'e verir.

Çarşamba akşamı "Ateş Çemberi" bambaşka bir açıyı getirdi ekrana... Türkiye'nin hiç ilgilenmediği bambaşka bir açıyı...

Binay, San Fransisco'ya gitmiş ve orada, Pentagon da dahil, ABD'nin resmi kuruluşlarına evrensel boyutlu strateji pencereleri açan ve strateji planları hazırlayan ünlü RAND örgütünün altın beyinli uzmanlarıyla konuşmuştu...

Uzmanlar, evrensel açıdan askeri konuda şunları söylüyorlardı:

- Bugün yeryüzünde ABD ordusunu altetme olanağına sahip herhangi bir güç yok. Buna karşın ülkelerin silah alımlarına milyarlarca dolar harcayıp durmaları, evrensel bir strateji açısından, anlamsız görünüyor.

Bugün yeryüzünde silah alımlarına yatırılan paraların toplamı 850 milyar dolar...

Bu para yeryüzündeki yoksul halk yığınlarından çıkıyor genellikle ve yoksul halk yığınlarının da, daha hızlı gelişmesini büyük ölçüde engelliyor...

Oysa, Mehmet Binay'ın da değindiği gibi, globalleşme sürecinin getirdiği yepyeni boyutlar çok değişik...

Bize göre de, "ulus-devlet" modelinin aşılmasının baş nedeni; uzay teknolojisinin, evrensel üretimi alabildiğine arttırıp büyütmesi...

"Ulus-devlet" modeli, özellikle bazı yörelerde halk yığınlarının daha hızlı kalkınmasına yararlı olamıyor. Hatta tam tersine, oligarşik bir ortaçağ egemenliğinin aşırı benimsenmiş olması nedeniyle, buna engel oluyor...

Globalleşme süreci, bunu kırmak ve değişen teknolojilerin çok hızlı artan üretimine, yaygın pazarlar bulabilmek için; halk yığınlarını kendi bölgelerinde zenginleştimek zorunda...

Kaldı ki, bir başka sakınca da, yoksul halk yığınlarının 300 milyon nüfuslu zengin Avrupa'ya karşı gizli bir göçe yatkın görünmeye başlaması...

O nedenle de halk yığınlarını, kendi yönetimlerinin talanından kurtarmak ve bulundukları yörelerde rahatlatmak şart oluyor...

Bu tür konular, Ankara egemenlerinin hiç bir zaman ilgilenmemiş oldukları konular... 15. Louis'nin ünlü "Benden sonra tufan" sözü, Ankara egemenlerinin de her zaman yüreklerinde gizli tuttukları rahatlatıcı bir "ilke"...

İnsan hakları sorunu mu var?

Hele durumu şimdilik idare edelim de...

Kıbrıs sorunu mu var?

Erteleyebildiğimiz kadar erteleyelim gitsin...

Ekonomik sorunlar mı yoğunlaşıyor?

Bir 5 yılı daha kurtarabilsek, yeter...

Ankara egemenleri için en avantajlı durum; halk yığınlarına servis veren "teknik bir devlet örgütü" oluşturmak yerine, kendi tepe kadrolarının çıkarlarını pekiştiren "kabuk devlet yapılanmasında", oligarşik düzeni kaabil olduğu kadar uzatabilmek...

Türkiye, 21. Yüzyıl'da da, 15-20 yıl daha çeşitli çalkantılar yaşayacağa benziyor...

Bu çalkantıların kendilerini pek etkilemeyeceği dostlardan da söz etmek isterim.

Bunlardan biri Köyceğiz'le Marmaris arasında, Kızılyaka'daki "Aydınlar Pide Salonu" sahibi Osman Aydın...

Orada etsiz bir kuru fasulye güveçle, fırından taze çıkma peynirli bir pide yiyin de görün; insanın kendi özeni ve emeğiyle hayatta nasıl güçlü ve mutlu olunabileceğini..

Bizim uçak pilotları da keşfetmişler "Aydınlar" pidesiyle, güveçte kuru fasulyesini... Fırsat buldukça uğruyorlarmış oraya... Darısı paparazzi yıldızlarının başına...

Biliyorum ki Osman, ne kadar kanadını büyütse, asla değiştirmeyecektir iki kalemlik menüsünü; güveçte kuru fasulye ve pide...

Öteki dost, bizim Bağdat Caddesi üstünde Kantarcı'daki saatçi Arif... Dükkanı 3 m. kare... Arif usta mutludur orada, kendi saatler aleminde... Ve sanırım 7'lik bir deprem dahi pek ırgalayamayacaktır onu...

Türkiye'de, hiç değilse 20 milyon insan, kendi sevdiği Ğama gerçekten sevdiği- işin miniminnacık krallıklarını kurmuş olsaydı...

Ne globalleşme sürecinin rüzgarları savurtabilirdi onları, ne 21. Yüzyıl'ın evrensel boyutları...

Kendi sevdikleri işlerin tutkunları olarak, onlar da nadide bir mücevher gibi evrenselleşirlerdi...

Ne yapmalı ki, Türkler'in en büyük özelliği mesleksiz oluşları...

Salt hamaset edebiyatıyla ne kadar üstesinden gelinebilecek ki, 21. Yüzyıl'daki globalleşme sürcinin?

21. Yüzyıl bizim kuşağın yüzyılı olmasa da, düşünmeden edemiyor insan, lütfen mazur görün...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır