Geçen hafta kentli, eğitimli, çalışan kadınların boşanmaya karar verdiklerinde ne tür bir strateji ve taktikler izlediklerini betimlemeye çalışmıştık.
Peki böyle bir durumla karşılaşan kocalar ne yapıyor?
Cevabı basit: Elleri ayakları dolanıyor! "Yuvasını yıkan kadın" nispeten yeni bir olgu olduğu için erkekler buna hazırlıklı değil. Ne duygusal olarak, ne de zihnen...
Erkekler öteki modeli biliyorlar: Çalışırsın. İş alanında yükselirsin. Para kazanırsın. Karından sıkılırsın. Derken günün birinde karşına bir kadın çıkar. Yeniden evlenirsin.
Bu eski model çalışırken, kadının birçok kozu vardır. Çocuklar adama eve neden geç gelmekte olduğunu sorar... Adamın annesi ve babası evlilliğini bozmaması konusunda onu uyarır... Ortak arkadaşlar yeni "o kadın" hakkında bilgi toplar... Kadın ise dolaptaki son gömleğini ütülememekle adamı işe pejmurde bir biçimde göndererek, "Kimse sana benim gibi bakamaz" mesajını verir. Ya da, örneğin, adamın eve içkili geldiği bir gece bağırıp çağırmak yerine en seksi geceliği ile karşısına çıkıp, sevişmelerini ve böylece adamın vicdan azabı çekmesini, "Acaba yanlış mı yapıyorum" diye düşünmesini sağlar. Ve daha neler neler...
Kadın adım adım ayrılığa yaklaşırken ise adamın yapacağı fazla bir şey yoktur. Olup biteni "karı gibi" başkalarıyla paylaşamaz. Bunu yapmayı gururuna yediremez. Çünkü ayıplanacağını; beceriksiz, karısına söz geçiremeyen bir erkek olarak görüleceğini düşünür. Bernard Shaw'un dediği gibi: "Erkek evliliğiyle ilgili gerçekleri ne başkalarına ne de kendi kendisine söyleyebilir..." Susmak zorunda kalır. Evde ise çocuklar zaten kadın tarafından "ayarlanmıştır"; genellikle annelerinin yanını tutarlar.
"Yuvasını yıkmak" üzere hazırlanan kadının uyguladığı taktiklerden biri de adamı zıvanadan çıkarmaktır. Bunu öyle bir biçimde yapar ki, "ilk bağıran", "elini ilk kaldıran", "saçma sapan konuşan" taraf hep erkek olur. Sokakta, işte binbir dalaverenin üstesinden gelen erkeğin en zayıf taraflarını bilen kadın bunu sonuna kadar kullanır: Ayrılığa doğru gidilmektedir çünkü erkek kabadır, anlayışsızdır, başarısızdır... Yani öyle bir hava doğar ki, kadın boşanmayı aklına koyduğu için değil, erkeğin yaptıkları "bardağı taşırdığı için" bu evlilik yürümemektedir.
İşte erkek, kadının uyguladığı bu stratejiye ve taktiklere karşı donanımlı değildir. Darmadağın olur. Apışıp kalır. Gerilir. Bozulur. Sinirlenir. Saçmalar. Debelenir ve bataklıktaki gibi debelendikçe batar. Peki böyle bir durumda ne yapılır? Bilmiyorum. Yukarıda andığımız Bernard Shaw da bilmiyor. Üstat erkeklerin bu tip durumlarda "neyi" yapmaları gerektiğini söylemiş de, "nasıl" yapacaklarını söylememiş: "Bir erkek karısına düşkün olabilmelidir, kendini budala durumuna düşürmeden."