kapat

CUMARTERİ EKİ
08.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
Kadınlar sığınaklara

Şarkıcı Güllü'nün koca dayağı sonrası halini televizyonda izlemişsinizdir. Yüzü gözü yara bere içinde hastaneye kaldırılırken "Banyoda düştüğünü" söylüyordu. Çok geçmeden işin aslı anlaşıldı ve Güllü yaşadığı dehşeti Show Haber'de şöyle anlattı:

"(Kocam) gözü dönmüş şekilde üstüme saldırdı. Tekmeleri hatırlıyorum. Sonrasını hatırlamıyorum".

Eşi Gürol Gülter ise şöyle diyordu:

"Sadece 2-3 tokat attım. Hem bu bizim aile meselemiz, kimseyi ilgilendirmez".

Oysa dayak "aile içi bir mesele" değil, hepimizin meselesi...

Şiddeti koruma altına alan, erkekleri canavarlaştırırken, kadınları, çocukları çaresizce kıstırılmış kurbanlara dönüştüren "kutsal aile"nin kapılarını kırmak, perdelerini yırtmak, "Karım değil mi, ister döver, ister severim" dayılanmasına karşı çıkmak zorundayız.

Bunca yıl karakolda yurttaşını döverek bilgi toplamaya alışmış devlet erkanı da işkenceyi incelemek üzere gelen yabancı heyetlere "Bu benim iç meselem, siz karışamazsınız" gerekçesiyle karşı çıktı hep....

Bu dönem bitiyor artık... Çünkü sınır, duvar tanımayan insan hakları, tüm insanlığın meselesi haline geliyor.

İlk gece dayağı
İki haftadır bu köşede dayak konusunu yazıyorum. Yazdıkça daha çok mesaj, telefon şikayet, talep geliyor.

Güllü'ye dayak olayının ardından konuk olduğum Erhan Karadağ'ın ATV'deki başarılı sabah programından sonra da dayak mağduru kadınlar arayıp, "Çaresiz ve korumasızız ne yapabiliriz" diye sordular.

Türkiye'de kadınların yüzde 97'si fiziki ya da psikolojik şiddet gördüğünü itiraf ediyor. Bunlardan yüzde 46'sı "ara sıra", yüzde 15'i "sık sık" şiddete uğradığını söylüyor. Daha da ilginci yüzde 63'ü koca şiddetiyle ilk kez, "evlendikleri gün" tanıştıklarını belirtiyorlar. Şiddete maruz kalan kadınların yüzde 80'i de "çaresizlikten" yakınıyor.

Dayak yiyenlerin çoğu işsiz ve eğitimsiz kadınlar... Sokakta kalmaktansa dayağa katlanmayı tercih ediyorlar. Kadın sığınma evleri yetersiz. Yasalar bireyi değil, aile birliğini koruyor. 1998'de dayağa önlem olarak çıkarılan yasa mağdurun şahsen savcılığa başvurması koşulunu getiriyor. Kadınlar korkudan sustuğu için de son 3 yılda bu yasaya dayanarak açılan dava sayısı 2 bini geçmiyor.

"Cennetten çıkma?"
Aile içi şiddet, "Kadının karnından sıpayı, sırtından köteği eksik etmemeyi" telkin eden, "kızını dövmeyenin dizini döveceğini" söyleyen, "dayağın cennetten çıkma olduğuna" inanan atasözlerinden besleniyor.

Dayak atan erkek, bu "toplumsal onay"dan cesaret alıyor.

Ayrıca hukukun, adaletin işlemediği "Gücü gücü yetene" düzeninde şiddet, yegane hak arama yolu haline geliyor.

Kendini başka türlü kanıtlayamayan erkek, zekasının, yeteneğinin, eğitiminin, kültürünün, hatta parasının eksikliğini kaba kuvvetle kapatıyor.

Kadın, aile dışında bir hayat tanımadığı veya o hayattan korktuğu için çaresiz boyun eğiyor. Ancak o da intikamını kendinden daha güçsüz olan çocuklardan alıyor.

Dayak yiyen çocuk, başka çocukları ya da hayvanları döverek çıkarıyor acısını... Şiddet zinciri böylece halka halka tüm topluma yayılıyor.

Bu anlamda dayak, kolektif bir suç...

Dayak atan kadar, o dayağa göz yumanların, duymazdan gelenlerin, yardıma koşmayanların, önlem almayanların da sorumluluğu var. Sorunun kökeni kolektif olunca, çözümün de kolektif olması gerekiyor.

Öncelikle şiddeti, "sonuç alan bir yöntem" olmaktan çıkarmak lazım. Bu da hukukun etkinleştirilmesinden geçiyor.

Toplumsal alanda da "Kadirizm"le mücadele için seferberlik şart.

İnsanları dayanışmaya çağırmak, kadın sığınma evlerinin sayısını artırmak, yasalarda dayağın cezasını ağırlaştırmak, dayak mağdurlarına avukat sağlamak, rehabilitasyon merkezleri kurmak, medyada konuyu gündemde tutmak ve evde, okulda, kışlada, karakolda, hayatın her alanında şiddete karşı çıkmak zorundayız.

Kadın sığınma evleri
Avrupa'da ilk kadın sığınma evi 1971'de Londra'da kurulmuş. Türkiye'nin ilk sığınma evi ise 1993'te Ankara'da Kadın Dayanışma Vakfı tarafından açıldı. Bunu Mor Çatı Kadın Sığınağı izledi.

Ne yazık ki, sivil girişimlerin çoğu parasızlık nedeniyle pes etti.

Halen İstanbul Küçükçekmece belediyesinin kadınlar için bir sığınma evi var, ancak yetersiz... Yirmi yatak var, günde on kadın başvuruyor. Üç aylığına konuk kabul ediyorlar.

Ayrıca Başbakanlık Sosyal Hizmetler'e (Genel Müdürlük santralı: 0.312 310 24 60) bağlı Ankara, İstanbul, Eskişehir, Samsun, Antalya, Bursa ve İzmir'de kadın konuk evleri var. Buralara sığınmak isteyen kadınların kendi kentlerindeki sosyal hizmetler il müdürlüğüne başvurmaları gerekiyor.

Hukuki destek
İstanbul ve Ankara baroları şiddete uğrayan kadınlara destek vermek üzere danışma-uygulama merkezleri kurmuş. Kadınlara hukuki ve psikolojik danışmanlık veriyor, ücretsiz avukat sağlıyorlar. İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi tel: (212) 292 77 39. Ankara Barosu Kadın Danışma Merkezi tel: (312) 311 51 15


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır