


'Agresyon' hali
Demokrasi süreci, kollektif bir mücadeleye dayanır. Demokrasi istemi, toplumun bütün katmanlarına sirayet ettiği ve daha geniş kitleleri kucakladığı oranda, başarıya ulaşacak bir mücadeledir.
Bu sebeple, demokrasi yönünde ortaya konulan "bireysel yoğunluk" fazla bir önem taşımaz.
Bir başka ifadeyle...
Sizin demokrasiyi ne derinlikte ve ne şidette talep ettiğinizden ziyade, isteğinizin kamuoyunda ne yaygınlıkta kabul gördüğü ve desteklendiği önemlidir.
Demokrasi isteğinizde "samimi" olduğunuz kabul edilse bile, üslup ve yöntem bakımından "yalnız" kalıyorsanız eğer, genel demokrasi sürecine yararlı mı yoksa zararlı mı olduğunuz tartışma götürmeye başlar.
USLUP ÇOK ÖNEMLİ
Toplumsal süreçler öyle hassas dengelerden etkilenerek, öyle "sarmal" biçimde gelişir ki, hiç istemediğiniz halde bile, yanlış bir yöntem ya da tercih ettiğiniz genel üslup, demokrasiye zarar verebilir, alınacak merhaleleri geciktirebilir.
İşte bu yüzden de...
Kimi demokratik taleplerle sıkça ortaya çıkan kimselerin, kendilerini ortaya koyuş biçimleri ve "duruş"ları büyük önem taşır.
Kollektivizm ruhunun hayli zayıf olduğu şark coğrafyalarında, bireysel çıkışlar hep daha fazla dikkat çektiği ve belki daha fazla alkış topladığı için, bizim demokrasi sürecimizde de buna benzer "sert ve yoğun" çıkışlara sık sık rastlıyoruz.
Ama yadırgıyoruz da...
Çünkü demokrasinin kendisi, yumuşak, kapsayıcı ve akılcı bir oluştur.
Onu talep edenlerin de aynı üslubu benimsemesi beklenir.
Buna karşılık, demokrasiye karşı çıkanların, güdüsel, keskin, yıkıcı ve kırıcı üslupları benimsemeleri de hiç şaşırtıcı değildir.
Çünkü onlar zaten toplumun ne istediği ile, toplumun ihtiyaçları ile ilgili değillerdir.
Onlar için antidemokratik kurumlardan beslediği bireysel varoluşu önemlidir sadece...
Fakat sonuçta, demokrasi talep edenlerle, karşı saftakilerin üslup benzerliği çok şaşırtıcı değil mi?
TURNUSOL KAĞIDI
İşte ben bu endişe ile...
Gittikçe daha şiddetlenen kavgaların ortasında oturmaya tercih eden kimselerin, ruh halini ve kişisel hedeflerini anlayabilmek için, turnusol kağıdı gibi bir ayıraç kulanmaya çalışıyorum.
Ayıracım şu:
Demokrasiyi kendisi için mi istiyor, yoksa toplum için mi istiyor?
Samimi biçimde toplum için istiyorsa biliyorum ki, daha soğukkanlı, daha basiretli, daha merhametli ve kavrayıcı olması gerekiyor...
Ama kendisi için istiyorsa (ki akıl ve ruh sağlığı bakımından normal olan hiç kimse kendisi için demokrasi istemez, isteyemez) görüyorum ki, daha pervasız, fütursuz, delibozuk ve kavgacı davranıyor.
Çünkü bu gibi tipler için kişilik, demokrasi fikrinden daha ağır basmaktadır.
Bu ayıraçla, kavgayı sevenleri ve daima kavgayı seçenleri belirlemeye çalışıyorum.
Görüyorum ki, ortada bir kavga yoksa da yaratıyorlar.
Hissediyorum ki, düşünceleriyle değil kavga, öfke ve husumetle besleniyorlar.
Temel gıdaları öfkede yatıyor.
Bir gün bir emniyet müdürü ile, ertesi gün bir bakanla, ertesi gün bir kurumla, daha ertesi gün bir yazarla, çizerle, düşünce adamıyla kapışmışlar...
Ne zaman ne şartlarda kimle gırtlak gırtlağa geleceklerini kestirmek imkansız...
Bir gün bir kampta, ertesi gün başka bir kampta kolayca yer tutabiliyorlar.
Onlar için, kamplar, demokrasi talepleri, siyasi, sosyal ve mesleki bağlar en fazla bir enstrüman veya argüman niteliği taşıyor...
KAYNAĞI SEVGİSİZLİK
Psikiyatri bilimi, bu davranışa "agresyon" diyor ve "sevgisizlikten" kaynaklandığını söylüyor.
İbretle izliyoruz ki, kavgalarıyla kamuoyunu sıkça meşgul edenlerin "demokrasi endişeleri" değil, "agresyon"ları ön plana çıkıyor.
Yaşamlarında herhalde pek sevgi görmedikleri için, sevmeyi de bilemiyorlar.
Ama büyük bir sevgi açlığı içinde olduklarından dolayı da, "birkaç alkış" uğruna çılgınlıklara kalkışmaktan da geri durmuyorlar...
Ne arkadaşlarını, ne mesleklerini, ne demokrasiyi ne de ülkelerini seviyorlar...
Sadece kavgayı seviyorlar...
Çünkü kavga ile besleniyorlar...
Ama demokrasiye de zarar veriyorlar.
Benim, istedikleri gibi davranmakta özgür olan bu gibi insanları eleştirmem, hep demokrasiyi dillendirdikleri halde demokrasiye zarar vermeleri şeklindeki paradoksa işaret etme ihtiyacındandır.
(Önemli not: Cesur aydın tavrı ile bu hastalıklı ruhlar arasında hiçbir benzerlik yoktur)