kapat

07.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )


Güneydoğu afet bölgesi ilan edilmeli!

Bir yanda Batman intiharları, bir yanda cezaevi olayları diğer yanda medya içinde karşılıklı saldırılar.. Siyasi ve sosyal cinayetler, trafik cinayetleri, dayak.. Ne ararsanız. Şiddet her yerde.

"Şiddet" diyor uzmanlar "bir davranış biçimidir, tüm davranış biçimleri gibi öğrenilir, pekiştirilir ve eyleme dökülür."

Türkiye nüfusunun çoğunluğu yaşamı algılamaya başlar başlamaz tanışıyor şiddetle. Aynen kocası tarafından dövülerek suratının şekli değiştirilen, eli kolu kırılan şarkıcı Güllü'nün küçük çocukları gibi. Onlar bir babanın anneyi öldüresiye dövebileceğini ve cezalandırılmadan serbest bırakılacağını henüz annelerinin kucağındayken gördüler.

Bu durumda o çocukların ve babanın şiddetin devamlılığında rol oynayacağından şüphe eder misiniz?

Geçtiğimiz hafta Amerika'da New York Times gazetesi ve CNN Batman'daki intiharları haber yaptılar. "Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde intiharlar 1993'ten bu yana yüzde 50 arttı" diyerek..

Tabloya bakalım: Diyarbakır'da son aylarda 134 intihar girişimi olmuş. 26'sı ölümle sonuçlanmış, ölenlerin 17'si kadın (genç kız).

Batman'da son dört ayda 76 kişi intihar etmiş 26 ölüm, 22'si kadın.

Muş'ta son altı ayda 28 genç kız intihar etmiş.

2 Ekim Pazartesi tarihli Yeni Binyıl'da konuyla ilgili çok güzel bir araştırma yazısı vardı. Bölgede görev yapan pisikolog Dr. Ayhan Güler gerçek rakamların ilan edilenin en az üç katı olduğunu söylüyor.

Güler "Bütün Güneydoğu antenlerle dolu. İnsanlar buradan Avrupa ve Amerika'yı, büyük şehirlerdeki yaşamı izliyor. Oradaki insanların şartlarına kavuşma şansı olmadığını biliyor. İntihar bir mesajdır" diyor ve ekliyor "Yakında intiharlar toplumsal salgın haline dönüşebilir. İnsanlara yaşama umudu aşılamak lazım."

Nedir bu mesaj; ailevi, bölgesel, toplumsal şartlarla başedemiyoruz, bizim için tek kurtuluş ölüm..

Türkiye'de yaşam şartları zor. Sosyal açıdan baktığınız zaman taşların yerinden oynadığı, değerlerin değişmekte olduğu görülüyor. Türkiye'nin doğusuyla batısı arasındaki fark bile Taş Devri'yle Milenyum Çağı arasındaki fark kadar. Ve işin kötüsü Taş Devri Milenyum'u izlemekte.

Terör bitti ama bölgede ekonomik çöküntü korkunç.. Psikolojik çöküntü dehşet verici.. Töre cinayetleri, özellikle genç kızlara uygulanan gelenek baskısı inanılmaz.

Biz ne yapıyoruz, bu tabloyu da film gibi izliyoruz. Hatta yok farzetmeyi daha da rahatlatıcı buluyoruz. Dış basın bile bizden çok ilgili konuyla..

Milletvekilleri ne yapıyor?
Meclis albümünde Diyarbakır, Muş ve Batman'ın milletvekillerine baktım. Bütün partilerden toplam 19 milletvekili var, çoğunda çocuk sayısı en az 4-5.. Aralarında 8 ve 11 çocuklu olanlar var.

Onlar çocuklarını Güneydoğu'dan Ankara'ya taşımışlar, sorunları bitmiş. Bölgelerindeki diğer çocuklar, belki de şu anda intiharı düşünmekte olan diğer gençler için ne yapıyorlar acaba? Herhangi bir projeleri, maddi manevi sıkıntıyı önleyecek bir plânları var mı?

Onların var mı bilmiyorum ama benim var. Güneydoğu Anadolu Bölgesi aynen deprem bölgesinde olduğu gibi "Afet Bölgesi" ilan edilmeli ve acilen yardım ve yatırım planları yapılmalı. Devlet de özel sektör de elinden geleni yapmalı. Bu bölge halkını eğitimle hiç değilse töre baskısından kurtarmanın yolları aranmalı.

Dikkatimizi sadece cezaevlerine, siyasi ve ticari hatalara çevirerek onları kaderlerine terkedemeyiz, yeter artık!

Kenan Doğulu çelişkisi
Şengül Balıksırtı'nın Kenan Doğulu'yla ilginç bir röportajı vardı dün.

Doğulu hayatını paylaşacağı kadını tarif ediyor önce; "Ben çok evcil biriyim. Aradığım kadın evinde olsun, mutfağında çorbalar yapsın, hizmet etsin." Bu tarifte şaşılacak bir şey yok. Çünkü okul kitaplarımızda da ideal kadın böyle tarif ediliyor. Çorba yapacak, hizmet edecek.

Ama biraz sonra aynı Kenan Doğulu "Akıllı ve başarılı kadınlardan etkilendiğini, bu özelliklerin önemli olduğunu" söylüyor.

Esaslı bir çelişki..

Bu başarı "mutfaktaki başarı" mı olacak? Yani daha iyi çorba yapan, daha iyi hizmet eden kadın mı takdir ettiği?

Karar ver lütfen Kenan Doğulu.. Çünkü sizler örnek oluyorsunuz!

Herkes kendine kefil olsun!
"Ben ona kefilim" veya "Onlara kefilim" lâfından daha saçma ve aşağılayıcı bir lâf olabilir mi? Herhalde Türkler'den başka böyle anlamsız ve düzeysiz bir cümleyi konuşma dilinde kullanan bir millet yoktur.

Dünkü Hürriyet gazetesinde Fatih Altaylı "SABAH'ta çalışan meslektaşlarımın bazılarında gereksiz bir gerilim hissediyorum" dedikten sonra "Üzülmesinler, onların çoğu onurlu, emeği karşılığında maaşla çalışan, tek tek kefil olacağım adamlar" türünden sözler söylemiş. Aynı köşede bir başka yazıda ise yine "Dünün borcum borç nah alırsınız diyenleri bugün 'borcum çok ama lütfen ödememe izin verin' diyorlar" sözleriyle aklınca Dinç Bilgin'i çekiştiriyor. İsim vermeden.. Dedikodu mahiyetinde.

Önce Sayın Altaylı'ya teşekkür ederiz. SABAH yazarlarına kefil olması büyük incelik. O kefil olmasa korkuyoruz doğrusu bu hengâmede hepimiz okka altına gideceğiz diye. Allah razı olsun..

Şaka gibi yaa! (veya) Kâbus gibi yaa!
Siz önce -ve herkesten önce- tüm ekibinizle ilk fırsattan yararlanarak, bütün gayretlerinize rağmen tirajda önünüzde olan, okuyucunun güvenini kazanmış bir gazeteye sırtlanlar gibi saldırın, insanların sözkonusu olaydan çok sizin bu tavrınıza sinir olmalarını sağlayacak bir tutum içine girin, daha henüz araştırma safhasında olan bir olayı ve kısa süre önce girdiği bankacılık işi dışında bugüne kadar hiçbir meslek” hata yapmamış bir gazete patronunu dilinize dolayarak konuyu neredeyse Egebank ve benzeri batık bankalar durumuna getirin, SABAH'ı da bu olayın içine çekmeye çalışın, sonra da kefil olun.

Olayı izleyen herkes SABAH'ın kimseyi savunmadığını görüyor. SABAH'ın tercihi her olayın olduğu gibi bu konunun da açıklığa ve çözüme kavuşturulması. Altaylı'nın her fırsatta saldırdığı Dinç Bilgin'in yaptığı hata, okurlarımızın da inandığı gibi gazetecilikle bankacılığı birlikte yapmayı düşünmüş olması. Bu hata ne yazık ki şu anda -neredeyse- tüm medya kuruluşlarının sahipleri tarafından yapılmakta. Onun için herkes kendine kefil olsun.. Sabah'a en önemli kefil kendi itibarı ve varlığıdır.

Ayrıca.. Hiç kimse herşeyi herkesten iyi yapamaz. "En büyük benim başka büyük yok" iddiası bir gün iddia sahiplerini mutlaka mahcubiyete götürür. Basında bir kaç arkadaşımızın da artık bunu düşünme zamanı geldi gibi görünüyor. Fatih Altaylı'nın söz ettiği "gerginliğin" nedeni belki de aslında budur diyorum ben, ne dersiniz?

İstifaya gerek yokmuş!
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, "İstifa etmemi gerektirecek bir durum yok" demiş.

Memlekette"Cezaevleri doldu, şartlar uygun değil" şeklinde akıl almaz bir neden ileri sürerek af teklifi yapılıyor.

Asıl nedenin cezaevlerinin kontrol altında tutulması zorluğu olduğu ima ediliyor, arkadan isyanlar geliyor.

Eli silahlı çeteler cezaevlerini ele geçiriyor, çatışmalar oluyor, adamlar damdan atılıyor, öldürülüyor. Çete reislerinin tüm

şartları kabul ediliyor vs, vs..

Daha nasıl bir durum olması lazım?

Acaba Adalet Bakanı aslında "Bakana ve bu Bakanlığa gerek yok" dedi de biz mi yanlış anladık diyorum kendi kendime..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır