


Çocuklarımıza, geleceğimize sahiplenmek..
Yer yerinden oynamalıydı.. Yer yerinden öyle bir oynamalıydı ki, Bakanlar kurulu bugün olağanüstü toplanmak ve soruna el koymak zorunda kalmalıydı..
Gazeteler olayı manşetlerinden indirmemeli, televizyon haberleri bununla başlayıp, bununla bitmeli, özel programlar yapılmalıydı.. Yüzlerce, binlerce, milyonlarca anne ve baba, kent sokak ve caddelerini doldurmalı, vilayetlere, bakanlıklara yürüyüşler yapılmalıydı..
Bunların hiçbiri olmadı..
Çünkü bu ülkede çocuğun değeri yok!..
Kimse kimseyi aldatmasın.. Yok işte..
"Neyin değeri var ki.." diyeceksiniz.. Diyemezsiniz.. Çocuklar bizim geleceğimiz.. Ailemizin, ülkemizin, dünyamızın geleceği.. Onları koruyamazsak, onları sakınamazsak, gelecek diye bir şey kalmaz..
Sadece iki gün içinde "Unutkanlık" denen o uçsuz bucaksız mezara gömdüğümüz "Servis Şoförü Katliamı"ndan söz ediyorum..
Bu olayın benzeri, mesela Amerika'da olsaydı.. Mesela.. O Amerikan medyası nasıl yeri göğü inletirdi, bilir misiniz?..
Çünkü o ülkede "Çocuk" denen şeyin değerinin ne olduğu çok iyi biliniyor..
Bu servis olayını, bu servislerin, çocuklarımızı emanet ettiğimiz servislerin sahiplerinin ve şoförlerinin kimler olduğunu çok yazdık.. Rıfat Ababay, yönettiği Posta gazetesinde kampanya açtı.. Ama aldıran olmadı..
Çünkü bu ülkede çocukların değerini bilen bir başbakan, bir içişleri bakanı, bir vali yoktu..
Dün Erdal Bilallar yazıyordu..
Sadece İstanbul'da 2 milyon çocuğumuzu, kim olduklarını bilmediğimiz, araştırma gereği duymadığımız insanlara emanet ediyoruz, her sabah, her akşam..
150 trilyonluk bir rant bu.. Rant dedin mi, mafyanın parmağı mutlak girer işin içine.. Okulun servis işi, şantajla alınır, rüşvetle alınır, tehditle alınır.. Devlet seyretmeye devam ederse, iyiler ve namuslular yerlerini giderek, kötüler ve haraççılara terk ederler.. İşin nerdeyse tamamı mafyanın eline düşer..
İstanbul'un otopark işinde olduğu gibi.. İstanbul trafik vakfının polis himayesinde kurulması, mafyanın hiç değilse yayılmasını engelledi ama, yerleştikleri kaleleri terk etmediler. Devletin sokağından haraç alıp, tetikçi beslemeye devam ediyorlar..
Servis işi de fevkalade ilgilerini çekiyor.. Kolay para, mafyanın en bayıldığı şeydir..
Okul servislerine, çocukların sadece canını değil, eğitimini de emanet ederiz.. Arabayı sürerken sigara içenler gördüm.. Camı açıp elindeki çöpü dışarı atanlar gördüm.. Kırmızıda, sarıda gaza basıp geçenler, ters yola girenler, hız limitlerini aşanlar gördüm..
Çocuk bu ülkede kuralların anlamsızlığını, daha beş yaşında servis arabasında öğrenmeye başlıyor.. Okulda hocasının dediklerinin tam tersini yapan şoföre kimsenin karışmadığını görüp kural tanımazlık eğitimini daha o yaşta alıyor.
Katliam olayına şahit olan çocukları televizyonda izlediniz.. "Metin ağbi.. Metin amca" diye bahsediyorlardı, katliamı gerçekleştiren kişiden..
"Amca, ağbi" dediği, kendisine o kadar yakın bulduğu insanın onu nasıl etkileyebileceğini düşünebiliyor musunuz?.
Kimler "Ağbi.. Amca" oluyor çocuklarımıza peki, hiç düşündük mü?..
"Ağbi.. Amca.." dedikleri adamı bir gün elinde tabanca, kanlar içinde gören çocuğun ruhu nasıl yaralanır aklımıza getirdik mi?.. O sahne bir film şeridi gibi o çocuğun şuurunda ve şuuraltında saklanacak.. İşte sana bir potansiyel ruh hastası..
***
Bakın Amerika Birleşik Devletlerinde servis arabaları şoförleri en titizlikle seçilen kişilerdir..
Servis şoförü olmak için 40 yaşın üstünde ve çoluk çocuk sahibi olmak gerekir.. Böylelerinin arabaları deli dolu değil, akşam kendilerini bekleyen çocuklarını da düşünerek, daha sorumlu kullanacakları düşünülür.
Servis arabası ülkenin her kentinde, görülebildiği her yerden tanınacak renktedir. Sarı ve siyah.. Bütün trafik bu arabayı gördüğü anda, gidişini ona göre ayarlar.. Servis şoförü de, bütün gözlerin üzerinde olduğunu ve en küçük yanlışında yağacak telefonlarla işini kaybedeceğini bildiği için, dünyanın en dikkatli sürücüsü olur.
Servis şoförü, çocuğun arabadan inip, kendisini bekleyen velisinin elini tuttuğunu, ya da yaşça büyükse, kaldırımda kendini emniyete aldığını görmeden arabasını hareket ettirmez. O durduğu sürece, arkasındaki arabaların onu sollama hakları da yoktur. Çünkü servisin önünden her an bir çocuğun karşı kaldırıma geçmek için çıkması ihtimali vardır..
Şaşmayın.. Bir tek çocuğun burnu kanamasın diye koca bir trafiğin durmasına şaşmayın.. Çünkü asıl onlar, bize şaşıyorlar..
Çocuklarını bu kadar sevmeyen, bu kadar korumayan, bu kadar sakınmayan bir millet olur mu, diye..
Bakın..
İşin içine büyük rant grupları ve ufak ufak da mafya girmeye başladığı için, bu iş valiliklerin boyutlarını aştı.. Ne İstanbul, ne Ankara, ne de başka bir ilin valisi bu işle baş edebilir..
İşi kökünden çözmenin tek yolu, servis konusunu bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile düzenlemek ve yürütülmesinden de İçişleri Bakanı'nı sorumlu tutmaktan geçer..
Bu kararname, kimlerin servis şirketi kurabileceğini, kimlerin servis şoförü olabileceğini belirler.. Servis aracını bütün ülke için tek tip olarak tarif eder ve bu aracın bulunduğu trafiğin kurallarını da koyar..
Çözümün başkaca yolu yok..
Tabii eğer çözüm isteniyorsa..
Atatürk, adına bayram koyarak, çocuğun ülke, millet ve gelecek için ne anlama geldiğini dünyaya gösterdi..
Onun ardından gelenlerin bu mesajı yeterince aldıklarından emin değiliz..
Hele bugünkülerin..
Yaşamak..
1 Kasım'da bizim kafa kağıdı bir yıl daha eskidi.. Ne dedik dikkat buyurun.. Eskiyen kafa değil, kafa kağıdı..
Can dostum Erol Kaynar ve Zeynep'ten bir kaplumbağa geldi, hediye olarak.. "Kaplumbağalar kadar uzun ömürlü ol" diyerek.. Bahçeye koyduk. Bir gün etrafta gezindi. Ertesi gün yok oldu.. Ya kaçtı, ya da yanımız Alkent'in çocuklarının oyun bahçesi.. Birisi, evine götürdü, ortada görüp, belki de..
Her neyse.. Alkent'in bahçelerinde biri, bir kaplumbağa görürse, bilsin ki, benimdir..
Ve de, kaplumbağa kutusundan, bir minik şiir çıktı asıl..
Erol ve Zeynep, bu yılın en güzel kutlama notunu, Bedri Rahmi'nin dizeleri ile yolladılar..
Kimi eskidiği için yaşar
Kimi yaşadıkça eskir
Ne tohumda keramet
Ne toprakta
Ne başakta
Marifet yaşamakta.
Marifetli olmaya çalışıyoruz be, Erol.. Dostlar sayesinde..
SEVDİĞİM LAFLAR
Hiç kimse tıpatıp benim gibi olamaz.Bazen ben bile bunu yapmakta zorlanıyorum.
Talullah Bankhead
TEBESSÜM
Erkekliğin kitabını kim yazmış..
Askere giden keklik..
Farklı bakabilmek..
Aradan bunca zaman geçti, ama hala Pascal Nouma'nın Galatasaray'a topuğu ile attığı golü konuşuyor herkes.. Televizyonlar bu ender rastlanan gol vuruşunu tekrar tekrar gösteriyorlar.
Perşembe günü hemen tüm yazarlar sözleşmiş gibi bu golün güzelliğini anlattılar..
Koca medyada bir tek kişi farklı baktı olaya.. Yeni Binyıl yazarı Ahmet Çakır..
Nasıl mı farklı..
Bakın o zaman, siz de, Ahmet'in açısından..
"Fransız futbolcu Kerem'den seken topu dirseği ile önüne aldı. Zaten o topuk vuruşunu da 'Nasıl olsa hakem hentbol verecek' düşüncesiyle yapmış olması sizce de mantıklı değil mi?."
Bravo Ahmet!..
BİZİM DUVAR
Arto kendini vuranları teşhis etmiş. Devamlı televole kameralarıyla dolaştığı için bu kadar kolay teşhis etmiştir.
Hakan&Utku