kapat

31.10.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
ALİ KIRCA(alikirca@sabah.com.tr )


Herkesin başına gelebilir

Kaza haberinin duyulmasından sonra böyle soruların geleceğini sezebiliyordum..

Lâkin bu kadar çabuk, sıcağı sıcağına ve acımasız bir kararlılıkla sorulabileceğini düşünmüyordum.

Demek ki genç gazeteci arkadaşların öğrenmesi gereken çok şey varmış derken...

Aynı soruları yıllanmış ustalardan da duyunca...

Çok daha genel bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu anlamış oldum.

Türkler'in çok önemli bir eksikliği bu "kaza"yla iyiden iyiye ortaya çıkıyordu.

Başka insanlara "sempati"lerini göstermekte çok da "cömert" olmayan Türk insanı, asıl hasisliğini ya da cimriliğini, bu sözcüğün benzeri bir alanda gösteriyordu:

"Empati"

Daha da ötesi "empati" sözcüğünün anlamından ve içeriğinden habersizdik toplum olarak..

Her insani ve toplumsal olayda, her seferinde, "empati" yoksunu olduğumuz yeniden kanıtlanıyordu.

Empati, yani somut bir olayda, "kendini başkası yerine", ya da o olayın mağduru ya da başkişisi yerine koyarak düşünmek ve davranmak ne kadar zordu!..

***

Kaza, Galatasaray'ın genç futbolcusu Emre'nin başından geçmişti.

Sabahın erken saatlerinde arabasıyla Ğnisbeten- boş bir yolda seyrederken bir yayaya çarpmıştı...

Öyle sanıyorum ki Ğbu satırların yazarı dahil- direksiyon başındaki pek çok sürücünün kâbusu bir yayaya zarar vermektir.

Çünkü o savunmasız ve çaresizdir.

O nedenle kendinizi, herhangi bir kazanın içindeki sorumluluğunuzdan çok daha fazla suçlu hissedersiniz..

Ve bu "Hissiyat"ınızın, olayın oluşumundaki gerçek sorumluluk payınızla da Ğdoğrudan- bir ilgisi yoktur.

Sizi sarsan, sonraki günlerinizde ve gecelerinizde belleğinizden silinmeyen o görüntülerin vicdanınıza da açtığı yaradır aslolan...

Hiç suçlu olmasanız dahi bu durum üzüntünüzü azaltmaz...

Sonuçta, içinde istemeden yer aldığınız bir olayın sonunda, bir insan ölmüştür..

Sonraki günlerde, o vicdan sızıntısı, o acı daha da büyür..

Çünkü, ilk anda yerde yatan cansız bir bedenin yanına, babasız kalmış çocuklar, acılı bir eş, yani "bir insan hikayesi", bir "trajedi" eklenir.

Nitekim; genç Emre'nin yaşadığı da budur.

İlk bulgulara ve soruşturmanın ilk aşamasına göre Emre büyük ölçüde suçsuzdur..

Ama, bu tesbit, onun üzüntüsünü azaltmaz.

Azaltmadığı, olay sonrasındaki "fotoğraf"larından bellidir..

Öyle anlaşılıyor ki; Genç Adam'ın bu talihsiz kazanın izlerini silmesi uzun zaman alacaktır...

***

Empati ya da "yanlış soru" bu olayın ve bu yazının neresinde diye soruyorsanız şayet...

Söyleyelim...

Gazetecilik; herhangi bir olayla ilgili; neden-sonuç ilişkilerini etkileyecek ayrıntıların öğrenilip kamuoyuna aktarılmasını öngörür..

Sözkonusu kazanın sonrasında; kazanın nasıl olduğunu, -eğer konuşabilecek durumdaysa- kazaya yol açan kişiye sorabilirsiniz...

Polis kayıtlarından da "alkol"le ilgili bulguları saptayıp kamuoyuna aktarabilirsiniz..

Onun ötesinde, genç futbolcuyu mikrofon ve kamera kuşatmasına alıp şu soruyu ısrarla ve ısrarla sorarsanız, bireysel ve toplumsal kişiliğinizde "empati, yokluğunu ve yoksunluğunu" da kanıtlamış olursunız:

"O saatte orada ne arıyordun?"

***

Bu sorunun, bu kazayla ilgisi yoktur...

Dahası, siz, biz ve herkes, her saatte, herhangi bir nedenle, her yerde olabilir.

Ortada ölümcül bir kaza, bir trajedi ve onun acısını çeken insanlar varken; olayın baş kişisinin futbolcu ya da başka bir meslek sahibi olması sonucu değiştirmez...

Siz de orada olabilirdiniz ve sizin de başınıza gelebilirdi...

Her kaza...

Her olay...

Ve her acı...

***

"O saatte orada ne arıyordu, nereden gelip nereye gidiyordu?.."

Kendi adıma bu sorunun cevabını zerrece merak etmedim...

Merak ettiğim, yirmili yaşların başındaki genç bir insanın, böylesi bir "vicdan yükü"nü nasıl taşıyabileceği ve nasıl unutabileceği...

Bir de babasız kalmış beş çocuğun annelerinin, kendilerini bekleyen acımasız bir dünyanın içinde nasıl tutunup, hayatın ağır yükünü nasıl taşıyabileceği...

Ötesi laf-ı güzaf...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır