kapat

31.10.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Tekrar mı sayılacağız?

Yapılanın ilkellik olduğu bir kere daha ortaya çıktı. İnsanları evlerine tıkıp koyun gibi saymanın bizi dünyaya komik göstereceği üstelik bundan adam gibi sonuç alınamayacağı da belliydi.

İşte şimdi ne yapacağımızı bilemez haldeyiz. Çünkü resmi ve kesin sonuçlar alınmasa da, sayımda 71 milyon 900 bin kişi olduğumuz belirlendi.

Bu belirlenme elbette sayım memurlarının valiliklere aktardıkları beyandan oluşuyor. Ama bu rakam elbette kesine yakın.

Oysa Türkiye'nin nüfusunun 71 milyon olması mümkün değil. Eğer mümkün olduysa da, ortada bir facia var demektir. Bu yılda yüzde 4'lük bir nüfus artışı anlamına gelir mi dünyada örneği yok.

Demek ki, nüfus sayımı yanlış yapıldı, fazla fazla yazıldı herkes.

Sebebini biliyorsunuz, bazı belediyeler İller Bankası'ndan adam başı verilen 25 milyon liradan daha fazla pay kapabilmek için her türlü hileye başvurdular, sahte isimlerle doldurdular sayım raporlarını.

Şimdi içinden çıkılmaz bir durumla karşı karşıyayız.

Bunun ne anlama gelebileceğini Bülent Tanla'ya sordum. Tanla "Bu çok tatsız bir sonuç" dedi ve sürdürdü "Nüfusu 71 milyon 900 bin açıklamakla herşey bitmiyor. Bunun altını da doldurmak gerek. Ne kadarı kadın, ne kadarı erkek. Yaş, sosyal durum, eğitim, bu gibi bilgilerin hiçbiri sağlıklı olmayacak. Yani 30 trilyon, neredeyse 50 milyon dolar sokağa atıldı."

Tanla'ya göre, şimdi gelinen durumdan geri dönmek de mümkün değil. Çünkü eldeki verilere güvenmek ve bunları baz almak zorundasınız. Yeniden sayım yapmak mümkün değil, ya da mümkün de, olmaz artık. Türkiye istatistiki bilgiler açısından uzun yıllar fakir kalacak.

Tabii belediyelere kelle başı para ödeyen sonra da bunun yaratacağı suistimalleri gözönüne almadan sayıma giden yetkililerimiz şimdi sevinebilirler.

Hava eylemi bitti şimdi sıra hakların verilmesinde
Tam üç aydır sürüyordu Hava Trafik Kontrolörleri'nin iş yavaşlatma eylemi. Üç ay boyunca bir taraftan yolcular perişan oldu, öte taraftan milyonlarca dolarlık yakıt boşa akıtıldı, bir taraftan da gerek havada gerekse yerde büyük tehlikeler yaşandı.

İş yavaşlatma eyleminin başından beri bunun yanlışlığını yazdım, ilgilileri göreve çağırdım. Ama kimse tınmadı. Çünkü eylemi kontrolörler yapıyordu ama arkasında siyasi destek vardı. Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürü, Ulaştırma Bakanı'nın himayesinde direnişin sürmesi için elinden geleni yapıyordu.

Amacın ne olduğu da sırıtıyordu biliyorsunuz; özellikle THY'yi yıpratmak.

Medya nedense bu direnişi görmek istemedi. Üç ay sonra Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü'ne gönderilen THY raporu bir gazeteye sızdırıldı. O zaman anlaşıldı ki bu eylemin can güvenliğini nasıl tehdit ettiği ve uçakların havada nasıl burun buruna gelerek çarpışmaktan son anda kurtulduğu.

Bazı gazete ve bazı televizyonlar olayın üzerine gidince Hava Trafik Kontrolörleri'nin eylemi de önceki gün bitti, ya da şimdilik öyle söyleniyor.

Eylemin bitmesi elbette önemli ama şimdi sıra burada görev yapan kişilerin sosyal haklarının verilmesinde. Ulaştırma Bakanı bir direniş olmadığını ısrarla söylüyor ve görevlilerin çalışma koşulları ve maaşlarıyla ilgili hazırlıklar yapıldığını ilan ediyor. O halde bakan beyin hiç zaman kaybetmeden sorunu çözmesi ve bu çok zor görevi yürüten kontrolörleri kurtarması gerek.

Bundan sonra bunun takipçisi olacağız.

Levent Kırca'dan mektup var
Cumartesi günü yazdığım "Levent Kırca Oya Başar'ın yerine Aşkın Nur Yengi'yi koyamaz" başlıklı yazı üzerine Levent Kırca'dan kendi el yazısıyla yazılmış bir mektup aldım.

Levent Kırca dostluğumuza güvenerek yazdığını söylediği mektubunda "Oya Başar'ın istediği an tiyatroya dönebileceğini, yerinin her zaman hazır olduğunu, Aşkın Nur Yengi'nin de Oya Başar'ın yerine konmadığını" belirtiyor.

Levent Kırca büyük masraflarla sahneye konan Sefiller'in kaldırılmadığını, önce Kadıncıklar müzikalinin izleyici ile buluşacağını ardından da bu büyük müzikalin sahneleyeceğini söylüyor.

Levent Kırca hayli duygusal mektubunda Oya Başar'ın daha önce söylediği şarkıların bestesinin kendisine ait olduğunu belirterek "Kimsenin birşeyini çalmıyorum. Ayrıca bazı skeçleri yinelemekte mahzur yok" diyor.

Bu mektuptan sonra bir iki cümle söylemek istiyorum. Ne kadar yakınlarım olursa olsun elbette Oya Başar Levent Kırca çiftinin boşanma kararına birşey söyleyemem.

Bir izleyici olarak ünlü çifti tekrar birlikte görmeyi istemek, dostluğun da ötesinde en büyük hakkımdır, bu hak herkesindir.

Aşkın Nur Yengi'nin yetenekli bir sanatçı olduğunu herkes biliyor. Ancak sayım nedeniyle hazırlanan programlarda Oya Başar'ın yerine soyunuyormuş gibi göründüğü sadece benim değil, geniş bir kitlenin de görüşü, zaten o yazıyı bu nedenle yazdım.

Bunu yazmazsam kendime saygım kalmaz
Bu yazının başlığı "aleme verir talkımı kendi yutar salkımı" şeklinde de olabilirdi. Çünkü başıma gelen tam bu, üstelik çok da utandım. Ama madem başkaları için sık sık söylüyorum, üstelik öfkeyle söylüyorum, kendim için de yazmam gerek. Aksi takdirde kendime saygım yok olur.

Bu hafta sonu Antalya'daydım. KVK'nın bayi toplantısı vardı. Benim de konuşmacı olmamı istemişler. Murat Vargı'yı kıramazdım. Çok ilginç ve renkli bir toplantıydı. Türkiye'deki yeni ekonominin hizmet erlerini birarada görmek bana pekçok yeni şey öğretti.

KVK toplantısının dışında National Golf Kulüpte de Cumhuriyet Kupası Golf Şampiyonası vardı. Bu Kulübün 6 yıl önceki açılışına katılmıştım, aynı haftasonuna denk gelince benim için de değişiklik oldu.

Ve tabii sevgili annem babam Antalya'da oturuyor. Böyle bir fırsat yakalamışken, onları da görmüş olduk.

Şimdi gelelim; yüzümü kızartan, beni utandıran olaya.
Pazar akşamı 21.00 uçağı ile dönüyoruz. Alanda lafa daldım, bu arada pekçok da telefon geliyor, işte herkes birşeyler soruyor. Derken uçağa doğru harekete geçtik. Merdivenleri tırmanırken uçağı kullanan Erdem Kaptan'la göz göze geldik. Selamlaşınca yerime oturmadan yanına, pilot kabinine gittim. Biraz sohbet edelim derken cebimdeki telefon çalmasın mı? İlk kez unutmuşum telefonumu kapatmayı.

Üstelik uçağa her binişimde, dana önce de yazmıştım, yanımdakine ya da gördüğüm bir tanıdığa yüksek sesle "Telefonunu kapattın mı?" diye sorarım ki, başkaları da, eğer untumuşlarsa telefonlarını kapatsınlar diye.

Ama şu işe bakın ki, daldım ve açık telefonla uçağa bindim. Kaptandan özür diledim, neyse ki henüz motorları çalıştırmamışlar o sırada. "Ama" dedim "Kaptan, hiç merak etmeyin, başkalarını nasıl yazıyorsam, kendimi de yazacağım."

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır