


Kuruculara kulak verme zamanı
Bu hafta dananın kuyruğu kopacak. Ermeni Tasarısı'nın kabulü Türkiye Cumhuriyeti için bir dönemeç noktası olacak.
Amerikan Kongresi, Türkiye'nin boynuna "Soykırım yapmıştır!" yaftası astıktan sonra, uluslararası ilişkilerde hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktır.
Türkiye'yi çetin zamanlar bekliyor.
Bu çetin zamanlara Meclis'çe; Hükumet'çe kısacası ulusça hazırlıklı olmak gerek.
Hiç kuşkusuz elimizdeki en büyük güç Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu'nun mücadele azmini yeniden anımsamak, yedi düvele karşı kazandığı eşsiz zaferin felsefesine sımsıkı sarılmaktır.
***
Bu yaklaşım, elbette küresellikten fazlasıyla nasiplenen çevrelerde biraz günü geçmiş, biraz hayalci bulunabilir.
Onlara da TC Kurucusu Mustafa Kemal'in değil, belki ABD Kurucusu George Washington'un fikirlerini anımsatmak gerek.
İşte ABD Kurucusu'nun 1796 yılındaki Veda Söylevi'nden bazı bölümler:
- Belirli bir millete sevda ile bağlanmaktan kaçınınız. Başka bir ülkeye nefret veya sevgi duyguları beslemeyi adet edinen milletler köleleşirler, kendi görev ve çıkarlarını unuturlar.
Böyle milletler çoğu zaman barıştan, bazen de özgürlüklerinden yoksun duruma düşerler.
Zira bir millet, aralarında gerçek bir çıkar birliği olmadığı halde, bir ortaklık hayaline kapılarak, başka bir millete bağlandı mı, bu ikincisinin kavgalarına boşu boşuna karışır, üstelik ona özel imtiyazlar tanır.
Bu ise kendisinin sömürülmesine yol açmakla kalmaz, başka ülkelerin düşmanlığını ve misillemelerini de üstüne çeker.
Memleketi sayısız yoldan dış etkilere açık duruma düşüren o çeşit bağlantılar gerçekten aydın ve bağımsız yurtseverleri büyük kaygılar içinde bırakır.
Böyle bağlantılar bir ülkede ayrılıkları körüklemek, ustalıkla insan satın almak, kamuoyunu aldatmak, yetkilileri etkilemek ya da ürkütmek isteyen kimselere birçok fırsat sağlar!
Büyük ve güçlü bir ülkeyle öyle bir ilişki kuran küçük yahut zayıf bir millet ötekinin uydusu olmaktan kurtulamaz.
Tekrar edeyim ki yabancı bir ülkeye ölçüsüzce bağlanıp bir başkasına ölçüsüz nefret duyguları beslemenin sonucunda, yalnız bir taraftaki tehlike gözlere görünmeye, öteki tarafın ustalıklı etkileri ise maskelenmeye ve hatta desteklenmeye başlar.
Yabancı entrikalarının aleti durumundaki kişiler güvenini ve alkışını kazandıkları halkı aldatarak onun çıkarlarını başkalarına teslim etmesini sağlarken bütün bunlara karşı çıkan gerçek yurtseverler şüpheli duruma düşürülüp lanetlenebilirler...(Politika Sanatı'ndan çev: Refik Erduran, Çan Yay. 1967 s:142)
***
ABD Kurucusu'nun bu "öğütlerini" bundan 10 yıl önce de köşemize almıştık.
Körfez Savaşı'nın patladığı o günkü Cumhurbaşkanımızın İngilizce ilerletme sevdası uğruna mı nedir, ABD Cumhurbaşkanı ile geliştirdiği aşırı "Arkadaşım Buş" ilişkisi Türkiye'yi tehlikeli bir sürece sürüklüyordu. Bu yüzden dönemin Genelkurmay Başkanı Torumtay istifa etmek zorunda kalmıştı.
TC Kurucusu'nun görüşlerine de, bölgesel odaklı dış politika anlayışına da fazla kulak asan yoktu.
Dış ticaretimizin neredeyse yarısını yaptığımız kapı komşumuz Irak' ı yüzde yüz düşman ilan etmiştik.
Bunun uzun dönemde Türkiye'yi sıkıntıya sokacağını, ölçülü olmak gerektiğini savunanların adı Saddamcı'ya çıkarılıyordu.
Bunlar arasında bugünkü Başbakan Sayın Ecevit de vardı, bir ölçüde Bağdat ve Washington eski Büyükelçisi Nüzhet Kandemir de vardı.
Aradan 10 yıl geçti.
Tarih, "Belirli bir millete sevda ile bağlanmaktan kaçınınız!" diyen Washington'u da Saddamcıları da haklı çıkartıyor.
Komşu Irak'la geliştirilmesi çoktan gereken ilişkiler, ne yazık ki, şimdi Ermeni Tasarısı'na misillemeymiş gibi görülüyor.
Olabilir. Ama her şeye rağmen zaman, yeniden TC ve ABD Kurucuları'nın öğütlerine kulak verme zamanıdır!