kapat

16.10.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
SELAHATTİN DUMAN(sduman@sabah.com.tr )


Bir yazlık, bir kışlık, bir kravat..

Hesap meydanda.. 10 bin Sterlin yaklaşık on milyar lira demek.. Paris'te teşhir edilen kravatın fiyatı da o kadar.. Demek bizim Kemal o kravata heves etse, Silivri'deki yazlıkla Alibeyköy'deki kooperatifi satacak, yetmezse banka kredisi alacak..

Bahardan önce kış değil mi? Kişi haddini bilse hoş değil mi? Atalarımız böyle söylemiş ama lafın ipini salarken herhalde beni kastetmemişlerdir.. Ayrıca söylenen lafın modayla da bir alakası olamaz.. Çünkü atalarımızın devrinde modanın bu türlüsü yoktu..

Lafı kendime getireceğim.. Atölyeye girişimizin üçüncü gününden itibaren çay ocağını bırakıp kreatif işlere de bulaşmaya başladık..

***

Defileye bir gün ya kalmış ya kalmamış.. Üzerimize bir cahil cesareti geldi ki tarifi yok! Başladık kıyafetlere karışmaya..

Temsil, defile için bir bluz hazırlanmış.. Bluz dediysem kumaştan değil, perdelik tülden.. Üzerine beyaz şeritlerle geometrik şekiller işlenmiş.. Bu kıyafet, maddi gücü iç çamaşır almaya yetmeyen kızlar için tasarlanmış olmalı..

Bakıldığında giyenin içini tamamen gösterdiği gibi beyaz şeritler de kemik yerine geçiyor..

Bu sayede bluz, kıyafet olmaktan çıkıyor.. Sahibi sanki ince hastalığa yakalanmış da dispanserde çektirdiği röntgen filmini boynuna asmış gibi duruyor..

Bizde fikir çooook..
Bluzun bir yerine siyah şerit atmışlar ki koltuk altına denk geliyor.. Giydirdiler bir manken kıza.. Stilisti, asistanı kim varsa başına birikti.. Bluza bakıyorlar..

Ben de dikildim yanlarına.. Orada staj yapan Deniz Bağan diye şeker bir kızcağız var.. Ona "Sorun ne?" diye sordum.. "Siyah şerit.." diye fısıldadı.. Derhal fikir beyan ettim:

- "Siyah şeridi söküp yerine beyazını dikin.."

Başta Ece olmak üzere hepsi suratıma "Sen bu kafayla yılda kaç bayram yapıyorsun?" dercesine baktı.. Ece yine de kibarlığını bozmadı.. "İyi akıl etin, bak biz bilemedik.." türünden laflar etti..

Ben Kıbrıs sorunundan daha ağır bir meselenin çözümüne katkıda bulunmanın gururuyla çay ocağına döndüğümden; bluzdan umudun kesildiğini, kreasyondan ihraç edildiğini göremedim tabii..

Görmediğim için de benimle kafa bulduklarını anlamadım..

Be adam! Otur milletin seyrine bak.. Sana ne kıyafetlerden değil mi? Hayııır! Bir iki aferin aldık ya! İlla ki işin şeyini çıkaracağız..

Başka bir kıyafet üzerine kafa yoraruyorlardı.. O da bir ceket.. Eteklerinde bir sıkıntıları var.. Ben atılıp, ceketin belden itibaren kesilmesini tavsiye ettim..

***

Biz de akıl fikir çok.. Onlar nezaketen terslemedikçe her konuda fikir beyan ediyoruz.. Bereket kreasyonun başında gelmemişim buralara, kıyafetleri daha önce tasarlamışlar da elimden kurtulmuşlar..

Atölyede işlerin sonuna gelinmiş.. Ben ise stilistlik yolunda hızımı yeni yeni alıyorum ama karışacak mevzu bulamıyorum.. Bu kez başladım asistan kızların defilede ne giyeceklerine karışmaya..

Ece'nin üç tane Türk asistanı vardı.. Biri Deniz Bağan.. Diğeri Dilara Erbudak.. Üçüncüsü de Aysel Uruk..

Üçü de para almadan gece gündüz çalışmışlar.. Belli ki ilerde kendi stilistlik dükkanlarını açacaklarından her şeye katlanıyorlar..

Defileden önce son geceyi atölyede geçirdik.. Saat sabahın 03.00'ü olmuş, kızlar kıyafet derdine düşmüş.. Öyle tabii.. Defilede ne giyecekler? Ayrıca gece verilecek davet var..

Ben haldır haldır eski defilelerden kalma koleksiyonları karıştırıp, kızlara kıyafet seçiyorum.. Bir tane askılı, ince parlak kumaştan hoş birşey buldum.. Tam Deniz'in bedenine uygun..

- "Bunu sen giy, çok yakışacak.." dedim..

Teşekkür etti ama arada bir arkadaşlarına bakıp bakıp gülüyor.. Dilara ile Aysel de kikirdiyor.. Ben de kıyafet biraz dekolte olduğundan, utanıp "gelin kız" psikozuna girdiler sanıyorum..

Yeteneğim farklı..
Deniz'e verdiğimin benzeri bir kıyafet daha buldum.. Ama bu siyah değil pembemsi bir şey.. Onu da Aysel'e verdim.. Aynı kikirdemeler.. Kızlar teşekkür edip giyinmeye gidiyor..

Döndüklerinde bakıyorum ki üzerlerinde başka şeyler var.. Hafif bozuldum.. Bir ara Ece'yi kıyafetlerin yanında yakaladım.. Kızlar için seçtiklerimi gösterip "Bu kıyafetler nasıl? Kızlar giyemez mi?" diye sordum..

Bu da ayrıca bir sersemlik.. Bunları yaratıp o hale getiren o.. Kendi işlerine "Kötü.." diyecek hali yok ki.. Ece yine bozmadı beni:

- "Güzel seçmişsin ama onlar elbise değil, astar.." dedi..

Bunun üzerine kızlara kıyafet konusunda fikir vermekten vazgeçtim.. Kendimi de "Üzülme, senin yeteneğin farklı.. Çok iyi astar seçtiğin meydana çıktı.." diye teselli etim..

***

Atölyede işlerin sonuna gelindi.. Ece sabaha kadar koştururken Ayşe de "Premiere Vision" denilen dev bir fuarda.. Bir sonraki yılın modasına dair elbiseleri seçiyor..

Bu işler böyle, biri bitmeden diğerinin koşuşturmacası başlıyor..

Bu "Premiere Vision" denilen fuar alanı; bu sektörde kumaşçısından iplikçisine kadar kim varsa, herkesin kendini gösterdiği yer..

Ece de bir ara uğradı o fuara.. On bin Sterlin'e satılan bir kravat görmüş.. Duyduğumda "Ulan o nasıl bir kravat.. Takanın boğazına idam ilmeği gibi oturur.." diye düşünüyordum, ne soracağımı anladığından açıkladı:

- "Tek parça olarak dokunuyor.. İpliğinin inceliği de bilmem kaç ayar.."

Anladığım bir şey olmadığından birim olarak sözünü edemiyorum ama en ince ipliğin bir kat daha incesinden bir dokumaymış..

Ece de sırf merakından gidip görmüş.. Kravatı deri bir kutu içinde getirmişler.. Kutu mücevher kutusu gibiymiş.. İçinde Himalayalar'da yetişen dünyanın en nadir çayından bir paket varmış ki "bir kravata on bin Sterlin veren serseme" müessese tarafından armağan ediliyor..

On bin Sterlin dediğin yaklaşık 10 milyar lira.. Kravata o fiyatı koyanlar ihtimal "Bu kadar parayı döken biri sersemdir, yerken içerken kravata da mutlaka bir şey döker.." diye düşündüler..

Himalaya'nın tepesindeki çaydan hediyelik icat ettiler ki kravatın sahibi ayrıca çayın lekesiyle de iftihar edebilsin..

Ece, kravatı pazarlayanın kartını da almış.. Ben de baktım.. Üzerinde "Firas Chamsi Pasha.." yazıyor.. Adamın iddiasına göre bizim Şemsi Paşa'nın torunuymuş.. Şemsi Paşa kim derseniz Üsküdar'daki camiyi yaptıran Osmanlı veziri..

Ben kendi payıma o kravatın eninde sonunda Türkiye'ye geleceğine eminim.. Yeter ki bizim para azgınlarımız yerini keşfetsin..

Yarın: Petit Palais'ye yani defilenin yapılacağı saraya stilist olarak değil, hammal olarak girdik..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır