


Rozet Atatürkçülüğü
Harp Akademeleri Komutanı Org. Nahit Şenoğul'un sözlerinin altına imzamı atıyorum...
Bu duyarlı komutanın sözlerini ayrıca, bizim "sükseci demokratların" dikkatlerine sunuyorum:
Bakın Org. Şenoğul ne diyor, Harp Akademileri'nin açılış konuşmasında:
"Cumhuriyeti kuranlar mezarlarından kalkıp halimizi görseler, cumhuriyeti bize emanet ettiklerine pişman olurlardı.
Nasıl pişman olmasınlar? Çünkü biz cumhuriyetimizi tanınmaz hale getirdik. Yıllarca, ben görmedim, ben duymadım, bana dokunmayan yılan bir yaşasın, dedik ve yıllarca takiyye yaptık. Yakamıza Atatürk rozeti takarak, her okula, her yere Atatürk büstü dikerek Atatürkçü olacağımızı zannettik, yanıldık.
Onun ilke ve ideallerinden uzaklaştık.
Maddiyata çok önem verdik, zengin olmak için her yolu mübah saydık. Parayı kutsal meta haline getirdik, ahlaki değerlerimizi yitirdik. Adaletin işletilememesine seyirci kaldık.
Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne, demokrasimize, cumhuriyet ve laikliğe sahip çıkmak Silahlı Kuvvetler'in ve askerlerin tekelinde değildir. Bunlara sahip çıkmak vatandaş olmanın bir bedelidir."
Benim bu saptamaya ekleyeceğim tek satırım yok!..
Ama izninizle bir miktar "sert" bir üslupla, komutanın değerlendirmelerini türkçeye çevirebilirim:
Atatürk'ten sonra, Atatürk'çülük diye diye Atatürkçülüğün ırzına geçildi!
İdeolojik hülasa budur!
Metro
İstanbul metrosu beklenen ilgiyi görmedi...
Bunun üç sebebi var:
Birincisi, İstanbul gibi devasa bir şehirde, metronun çok kısa ve yetersiz kalması...
İkinci sebep ise çok daha önemli...
Metronun girişi, çıkışı, üstü, yollarda bıraktığı mezbelelik, döküntüler vatandaşta "çekim" yaratmıyor.
İstasyonları bulmak için 10 dakika uğraşmaktansa, kan ter içinde kalmaktansa bir otobüse atlamak çok daha kolay geliyor, insanlara...
Metro için, "kullanım kolaylığı" esastır. Metronun dünyaya açılan kapıları, içinden daha önemlidir.
Üçüncüsü, halkımız metroya alışkın değil...
Bekleyeceğiz... Ama metro istasyonlarını ve metro üstünü düzenleyerek...
Yüzsüz
Eski dilden gelen "riyakar" kelimesini daha çok seviyorum ama "ikiyüzlü" de oturdu. Daha eskiler "mürai" derlerdi. "İkiyüzlülük", günlük yaşamda sık rastladığımız, rastladıkça da kudurduğumuz bir davranış... Ama hayat öyle amansız bir biçimde örseliyor ki insan davranışlarını, korkarım yakında, "ikiyüzlülüğü" de arar hale geleceğiz...
Çünkü "yüzsüzlük", ikiyüzlülüğü solda sıfır bıraktı. Aldı başını gidiyor.
İkiyüzlülük, nihayet bir insanın, farklı pozisyonda ikinci yüzünü göstermesi, birinci yüzünü reddetmesi, kendisine inanan kişiyi aldatması ise... Yüzsüzlük, bir insanın "yüz" taşımaya bile ihtiyaç duymaması hali değil mi? Yani çok daha feci bir vaziyet!
Türkiye'yi dolandıranlar, hak yiyenler, hırsızlar ve çeteciler sizce "ikiyüzlü" mü yoksa "yüzsüz" mü? Bence yüzsüzler!..
Zam
Memur zammı yüzde 18 olacakmış... Ayıptır, bu zamla memurlar yatlarının masrafını nasıl fnanse edecekler?
Balık
Türk Denizcilik Konferansı başarıyla tamam-landı. Tebrikler ama niye lüferin tanesi hala 10 milyon lira acaba?
Tartışma
Üniversite açılı-şında bakan ile rektör özgürlük yü-zünden kapışmış... Bakan ile rektör anlaşamazsa, biz ne yapacağız?
Meclis'teki tuhaflık
Hükümet ile Çankaya arasındaki gerginlik gündemden düşmüyor.
Ecevit ile Sezer sanki kanlı bıçaklı!..
Sezer diyor ki:
Hükümet (yürütme) Meclis'in (yasamanın) erkini üstlenirse, anayasaya aykırı olur.
Ecevit ise:
Bir geçici "erk devri" olan KHK'ları bizzat anayasa öngörüyor. Benim icrada hıza ihtiyacım var.
Tartışma, bu yüzden tuhaf!..
Çünkü asıl tartışılması gereken nokta, Meclis'in vaziyet-i ahvali...
Soru şudur:
Hükümet neden Meclis'in erkini kullanma ihtiyacı hissediyor?
Çünkü Meclis, ivedi sorunları çözebilmekten uzak...
Meclis, "yasama erkini" dinamik bir şekilde kullanmak yerine, siyasal itiş kakışla ömür geçiriyor.
Peki bunun kabahati kimde?
Seçimde oylarını böyle kullanarak bölünmüş, heterojen ve uyumsuz bir Meclis yaratmaş olan seçmende mi?
Yoksa;
Önümüze, bakkal dükkanı gibi "şahıslara bağlı" bölünmüş siyasi partilerle gelen liderlerde mi?
Asıl sorun burada yatmıyor mu?
Demirel'in tarihe geçmiş bir esprisi ile bitirelim:
Şahane partilerimiz vaadı da biz mi seçmedik?
Türkiye'nin en büyük sıkıntısı "siyasetteki bölünmüşlük"tür.