


Ya Sezer'in yakın çevresi?
Hacettepe Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği bölümü öğrencilerinden çok hoş bir anekdot dinledim:
Bir gün sınıfta hocanın gelmesini bekliyorlarmış.
Koridorun ucunda gözlüklü, ak saçlı, zarif bir hanımefendi belirmiş.
"Hoca geliyor" diye sıralarına oturmuşlar. Hanımefendi gelmiş, öğrencileri selamlamış ve geçip sıradaki yerine oturmuş.
Gelenin kendileri gibi bir öğrenci olduğunu o zaman anlamışlar.
Adını sormuşlar; "Semra" demiş hanımefendi... 53 yaşındaymış.
33 yıldır öğretmenlik yaptığını, emekliliğe hak kazandığını, ancak üniversite mezunu sayılabilmek için verilen bir haktan yararlanarak bu yaşta yeniden öğrenciliğe döndüğünü anlatmış. "Bilimde ne gibi ilerlemeler var. Öğrencilerime daha fazla ne verebilirim, bunları öğrenmeye geldim" demiş.
1995 ve 1996'nın yaz aylarında 3'erden 6 ay, tatil yerine okula gitmiş.
4 üzerinden 3.6 ortalamayla mezun olmuş ve öğretmenliğe dönmüş. Arkadaşları, bu mütevazi öğrencinin, Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer'in eşi olduğunu nice sonra öğrenebilmişler.
***
Sezer'le birlikte halkın Cumhurbaşkanlığı'na güveninin en üst düzeye çıktığını ve ilk kez Silahlı Kuvvetler'i geçtiğini Ertuğrul Özkök'ün sütununda okuyunca bu anekdotu anımsadım.
Bu güven patlamasında, Sezer ailesinin, kırmızı ışıkta durarak, birlikte alışverişe çıkarak, bankada kuyruğa girerek "halktan birileri" görüntüsü vermesi rol oynamıştı kuşkusuz, ama bu bir "görüntü"den ibaret değildi; Sezer'lerin hayat tarzı böyleydi. O yüzden de yapmacık görünmemiş, herkese inandırıcı gelmişti.
Aslında bu "görüntü", Bülent-Rahşan Ecevit çiftinin yıllardır çizdiği "halktan bir aile tablosu"na çok benziyor.
İktidarın ilk iki basamağını paylaşan iki ismin nitelikleri, kitlelerin iktidardan beklentisini de açıkça ortaya koymuyor mu?
O yüzden şimdi bu iki isim arasında oluşan gerginlik her ikisine de zarar verdiği gibi, kitlelerde de bir hayal kırıklığı yaratmıyor mu?
***
Köşk'te, Sezer geldiğinden beri hummalı bir faaliyet yaşanıyor. Yeni isimler geliyor, danışmanlar değişiyor. Yeni kadro, ilk esen sempati rüzgarının ardından gelen gerginlikle başetmeye çalışıyor.
Ecevit'in "en yakın çevresi" tarafından "CHP'li" olmakla suçlanan "Sezer'in yakın çevresi" hükümetle yaşanan gerilimden rahatsız...
Cumhurbaşkanı için derlenen basın özetlerinde Köşk'le ilgili haberler son bir ayda hızla arttı. Günde 250 civarında kupür, bir dosya halinde makama sunuluyor. Bunların kimi destek, kimi eleştiri içeren yazılar.. Sezer bunları dikkatle okuyor. Karar vereceği konularda dosyasını hukukçu titizliğiyle bizzat inceliyor. Yapacağı konuşmaların metinlerini bizzat yazıyor.
Ancak bu resmi konuşmalar dışında kamuoyu önünde hükümetle bir polemiğe girmekten kaçınıyor. Kendisine yakın gazeteciler aracılığıyla mesaj iletmek gibi, son iki cumhurbaşkanı döneminde yerleşmiş bir adeti sürdürmüyor.
"Köşk'teki yakın çevresi", Sezer'in Hükümetin suçlamalarına karşı tartışmaya girmesini "devlet terbiyesi"yle açıklıyor. Ecevit'le yaşanan kararname tartışmasında da asıl konuşması gerekenin Sezer değil, başka kesimler olduğuna inanıyor:
Örneğin, kendisi adına savaş verilen Meclis'in...
Örneğin, hukuk fakültelerinin...
Örneğin, Anayasa Mahkemesi'nin...
İşin asıl muhataplarının bu konudaki suskunluğu Köşk'ü şaşırtıyor.
Hükümet'in, vetoları eleştirirken "aday gösterme karşılığı diyet iser gibi" bir üslup benimsemesi, elbette Çankaya'da rahatsızlık yaratıyor.
Bir başka rahatsızlık konusu da laisizme yürekten inanan Sezer'in, demokrat kimliğinden ötürü dinci basın tarafından alkışlanması ve bunun bazılarınca "Sezer dincilere yakın" suçlamasına malzeme olarak kullanılması...
O yüzden son dönem konuşmalarında "şeriat tehlikesi vurgusu" özellikle öne çıkıyor.
***
Gelelim asıl endişeye...
Hükümetteki "Sezer pişmanlığı" ve bunun giderek daha sert vurgulanır hale gelmesi, herkesle birlikte Köşk'te aynı soru işaretini yaratıyor:
Acaba Sezer, bu yolla çekilmeye mi zorlanmak isteniyor?
Acaba Demirel'i Çankaya'ya döndürecek bir emrivaki mi hazırlanıyor?