kapat

04.10.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
pandora
Bizim City
Sizinkiler
Rehber
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
YeniBinyil
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
GÜNGÖR MENGİ(gmengi@sabah.com.tr )


İki testi çarpıştı

Türkiye'de demokrasinin korunup geliştirilmesi, bu amaca samimi olarak katılanların basiret göstermelerini bekliyor.

Oysa demokrasi amacında yürüyenlerimizin bir çoğu, karşıtlarına gösterdikleri hoşgörüyü birbirlerinden esirgeyebiliyorlar.

İstanbul Üniversitesi'nin açılış töreninde Rektör Alemdaroğlu ile kabinenin genç bakanı Mumcu, böyle bir yanlışa düştüler.

Rektör "Dünyada hiç bir demokratik rejim, varlığını ortadan kaldırmak isteyen düşünce ve eylemlere özgürlük tanımaz. Demokrasi anlayışını yozlaştırmaya ve özgürlükler kaosu haline getirmeye hiç kimsenin veya kurumun hakkı yoktur" dedi.

Ardından kürsüye çıkan Turizm Bakanı Erkan Mumcu, rektöre cevap teşkil eden bir konuşma yaptı:

"Üniversite kürsüsünden düşünce özgürlüğüne kısıtlama öneren hiç bir düşünceye katılmamız mümkün değildir."

İki konuşmacı da, etnik ve dini bölücülüğün ülke bütünlüğüne ve demokratik rejime yönelen tehditlerini göğüsleme ortak sorumluluğunu farklı mevkilerde taşıyorlar.

Toplantı, yeni öğretim yılında üniversiteyi yine anarşi ortamına sürüklemek amacındaki dinci ve ırkçı tahriklere karşı ikisine de umut ve güven uyandıracak mesajlar vermeleri görevini yüklüyor.

Çünkü ikisi de aynı saftadırlar.

Ama sonuçta bakan rektöre adını koymadan "geri kafalı" diyor, rektör de onu "toyluk"la, yani cahillikle suçluyor.

İki testi çarpışınca biri kırılıyor, biri çatlıyor.

Açılış töreni medyaya iyi bir şov, türban şovunun militanları ile onları oynatarak siyaset yapan kışkırtıcılara da doping oluyor.

İki doğrudan bir yanlış çıkıyor!

Bu sigorta değil
Konutlara deprem sigortası yaptırma mecburiyeti getiren KHK ucubesi, son günlerin toz dumanında kaynadı.

Oysa, 18 milyon konut sahibini maddi yükümlülük altına sokan önemli bir olay bu.

Zorunlu deprem sigortası, 17 Ağustos depreminin tecrübelerinden çıkan çağdaş bir reform gibi görünüyor ilk bakışta.

Çünkü halkın varlığı deprem zararlarına karşı güvence altına alınıyor. Ama derinine indiğiniz zaman alınmıyor.

Sanki hükümet, dilediği zaman istediği gibi kullanabileceği bir para torbası tasarlamış ve sigorta adı altında yeni bir vergi salmış..

Vatandaş konutunu 20 milyar liralık değere kadar devlete sigortalatmaya mecbur olacak. Ama afet vukuunda devlet, sigorta değerini tam olarak karşılamak zorunda olmayacak.

KHK'nin bir maddesi (B.5) şöyle diyor:

"Ortaya çıkan zarar, kurum kaynakları toplamının, ödenmesi gerekli toplam tazminata olan oranı dahilinde karşılanır.."

Yani devlet diyebilecek ki...

"Sigorta fonunda şu kadar para var. Sen 20 milyar liralık sigorta yaptırdın ama hissene 5 milyar düştü.."

KHK, "devlete güven olmaz" diye düşünenlere özel bir şirkete ikinci bir sigorta yaptırma hakkını da vermiyor.

O zaman alınan bu para "haraç" değil mi?

Halkın, gerçek bir sigortaya sahip olabilmek için özel şirkete gitme hakkı da gaspedildiğine göre bu Anayasa'ya aykırı değil mi?

Olay, KHK'lerin doğurduğu sakıncalar konusunda direnen Cumhurbaşkanı Sezer'i doğrulayan bir hükümet gafıdır.

Meclis, memur ve banka kararnameleri ile beraber bu KHK'yi de öncelikle ele almalı, haksızlığı düzeltmelidir.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır