kapat

04.10.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
pandora
Bizim City
Sizinkiler
Rehber
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
YeniBinyil
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
Eşim çadırda değil mezarda
Sevim Akman kocasını hâlâ çok seven bir kadın. Parmağındaki yüzüğü okşarken, 'Çocuklarım için yeniden evlenirim ama fikri bile kötü' diyor

Onunki de bitmeyen bir aşkın, hüznü az, neşesi bol öyküsü sanki. Eşinden bahsederken gözlerinin içi gülüyor. Sanki yanında, sanki birazdan çıkıp içeri girecekmiş gibi konuşuyor.

İlk tanıştıkları günkü heyacanla anlatıyor: "Onun müzikevi vardı. Ben de sekreterlik yapıyordum. Gide gele birbirimize ısındık. İki sene çıktık, iki sene de nişanlı kaldık. Evliliğimiz de 8 yıl sürdü. Çok mutluyduk. Onunla büyük bir aşk yaşayarak evlenmiştik zaten."

Sevim Akman yaşadığı büyük aşkını 17 Ağustos depreminde kaybetmiş. 26 yaşında taze bir dul olarak hayata devam etmeye çalışıyor.

İşten eve dönmedi
Eşinin ölmeden önce Akşam Yıldızı diye bir restorandan teklif aldığını, orada bir dönem DJ'lik yaptığını anlatıyor. Gündüzleri taksicilik, geceleri de restoranda disk jokeylik yapıyormuş.

"Evimiz onuncu kattaydı," diye söze başlayıp, deprem sırasında yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor:

"Büyük bir gürültüyle uyandım. Çocukların odasına dahi gidemedim. Yatak sağa sola dönüyordu. Çocukların yanına gittiğimde ise, korkudan sesleri çıkmıyordu. Deprem bitince aşağı inip, okulun bahçesine gittik. Sonra annemlere geçtik." Eşi ise o sırada işteymiş. Bir daha da işten hiç dönmemiş:

"Bodrum'dan yengemin abisi geldi, 'Yalova'da bir şey yok' dedi. Ben rahatladım. Ablamın enkaz altında kaldığını öğrendik, çok üzüldük. Sonra babam, ikinci günün sonunda, 'Halit sağ ya da yaralı olsaydı mutlaka buraya gelirdi' dedi. Sonra abim ve kaynım oraya gittiler. Eşimin çalıştığı restoranın tam altından fay hattı geçiyormuş. Bina yerlebir olmuş. İşyerinin sahibinin oğlu da binanın altında kalmış. Vinç getirip kaldırdılar enkazı. Eşimin öldüğünü söylediler."

33 yaşındaki Halit'in sanki içine doğmuş, depremden iki gün önce arsanın tapusunu bulup, teslim etmiş Sevim'e; "Bunlar senin güvencen" demiş. Sonrasını Sevim Akman şöyle anlatıyor: "Bizim sigortamız yoktu. O sigorta kuyruklarından hoşlanmazdı. Bu yüzden de hayatı boyunca sigortasız çalıştı. 'Bunlar işte senin sigortan bana bir şey olursa sat, yatır bankaya, ye' dedi. 'Saçmalama, niye böyle bir şey söylüyorsun' dedim. Depremden bir gün önce eniştemler bizdeydi. Depremde ölen yeğenlerimin sünneti olacaktı. 'Aman ne sünneti' dedi, 'Ölüm paklıktır, yaşadıkça günaha batıyoruz. Adımımız günah, ölsek de kurtulsak' dedi. Sanki öleceği ona malum olmuştu. Çok iyilikseverdi. Kaç kişiye yardımı dokunmuştur bir bilseniz."

Hayat sürüyor ama
7 yaşındaki kızı Meltem ve 5 yaşındaki oğlu Mehmet ile yaşam mücadelesi veriyor Sevim Akman. Oğlunu yaşı küçük olduğu için, "Baban askerde" diye avutuyormuş. Kızı babasını öldüğünü bildiği halde, "Babam askerde" diyormuş soranlara. "Hayır öldü" dese de kızı bu gerçeği kabul etmiyormuş. Biz bunları konuşurken, Meltem annesinin yanına sokulmuş bizi dinliyordu. Konu babasına gelince tavanı seyretti buğulu gözleriyle bir süre.

Sevim hanım, "Halit, sigortasız çalıştığı için sigortadan bir şeyler alamıyorum. Arsayı üstüme devretmişti eşim. O yüzden yeşil kart da alamıyoruz. Çadırda yaşamaktan astım olan kızımı da bu nedenle tedavi ettiremiyorum. Kiracı olduğum için de yardım alamadım. İşte böyle kaldık ortada."

Alyansları hâlâ parmaklarında
Gölcük Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Danışma Vakfı verilerine göre 17 Ağustos depreminden sonra kuruma ölüm yardımı için tam 4 bin 160 kişi başvurmuş. Bu kişilerin 977'isi eşini kaybetmiş yani dul kişiler. Ancak sayılar sadece birer "istatistik". Onların ardında ise gerçek kadınların ve gerçek erkeklerin, yani insanların hayatı var.; eşlerini kaybetmelerine rağmen evlenirken taktıkları yüzüğü parmaklarından hiç çıkarmayan insanların hayatı...

Anlayışsız kaymakam
DEPREMDEN sonra ne mi oldu? Bir defa Kaymakam Adem Karaaslan'ın yanına çıktım. Beni yanından kovdu. Hem de, "Örümcek kafalı" diyerek. Sonra da, "Kocan seni gönderdi çadır almaya değil mi, o şimdi evde yatıyordur" dedi. "Evet yatıyor ama evde değil, mezarda," dedim.

"Sizin gibi insanlar bu devleti temelinden çökertiyor" dedi. "Beyefendi sizin cebinizdeki parayı istemiyorum, devletin bana verdiği bir hakkı istiyorum. Ben mağdurum, sosyal sigortam yok, gelirim yok, çocuk hasta çadır istiyorum" dedim. Beni kovdu. O sırada bu olaya şahit olan gazeteciler bunu görüp yazdılar. O kaymakam da buradan kovuldu.Benim ailem de her şeyini kaybetti. 45 milyon dükkan kirası geliyor. Onunla geçinmeye çalışıyoruz. Şimdi işittim ki elektrik parası toplayacaklarmış bizden, nasıl geçineceğimizi ben de bilmiyorum. Eşimin ailesinden de ne arayan var, ne de soran. Biz bize mücadele ediyoruz hayatla... Sevim Akman konuşurken parmağındaki yüzüğü okşuyor: "Halit ile 8 yıl evli kaldık. Birbirimizi çok sevdik. İlerde çocuklar için evlenebilirim. Şimdi düşünmüyorum. Biz büyük bir aşk yaşadık. Onun yerine bir başkasını zihnimde koyamıyorum ki, fiziken nasıl koyayım?"

YARIN
Mustafa Keskin neden namaz kılarken bile ağlıyor?

Depremden hemen sonra aklına kimler gelmişti?


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır