Yarışmalar
Televizyonlarda güzel bilgi yarışmaları oluyor.
Çoluk-çocuk hep berabar oturup izlemekte fayda var.
Galiba da çok izleniyor.
Herhalde öyle ki, çoğu, maç saatlerini 5-10 dakika delebiliyor bile...
Hele maç yoksa, yarışma programının bitmesini aileler hiç istemiyor...
Hele şükür...
Ortak bir keyf yakaladık.
Çocuklara hadi sen git yat diyecek halimiz yok.
*
Gelelim sorulara.
Bence çok hoş.
İçlerinde tuzak sorular olsa bile hoş...
Okul sınavlarındaki test soruları da zaten tuzak değil mi? Bâri çocuklar için antrenman oluyor, büyükler de hafıza tezeliyor... En güzeli de mantık öne çıkıyor:
Nesiller arasındaki kopukluk da belki böyle tamir edilebilir.
Çünkü öyle yarışmacılar ve (evdeki izleyiciler) var ki, atasözlerinin ve meşhur deyimlerin çoğuna yabancı...
Bir çoğu, Nargile'yi bilmiyor. Fasıl Heyeti diye bir kavramla tanışmıyor. Kayıkçı Kavgası'nın ne olduğunu söyleyemiyor. Köçekçe ile Kanto'yu karıştırıyor.
Ama sonunda öğreniyor.
Bu yarışmalarda tarih, müze ve anıt da var... Arkeoloji var... Uzay var... Herşey var... Üstelik bu yarışmalarda uyduruk Türkçe değil, yaşayan Türkçe hakim.
Şimdi bakın.
Yarışmacı tâciz nedir biliyor, eski kelime olmasına rağmen biliyor, çünkü tâciz, maşallah çok popüler oldu.
Yarışmacı tecâvüz'ü de biliyor. Bravo.
Ama mütecâviz nedir bilmiyor.
Olsun.
Öğreniyor.
Bu yarışmalar sayesinde 6 mürettebat değil, 6 kişilik mürettebat demek gerektiğini belki spikerler bile öğreniyor.
*
atv'nin Ağırlığınca Altın programında, bir genç çıktı, Tellak, Natır ve Tellal kelimeleri arasında ter döktü durdu.
Tellak-Natır farkını bilmediği muhakkak... Ama Tellal'a da yabancı...
Hiç kızmayın.
Belki Ramazan Davulu'nu da bilmez o çocuk... Ne yapsın? Belki mahallede çember çevirmemiş, belki hiç çelik-çomak oynamamış, büyük ihtimaldir ki topaç'la ve misket'le de tanışmamış.
Ama öğreniyor.
O'nunla beraber, milyonlarca izleyici de öğreniyor.
Yarışmalar çok güzel.
Takdim edenlere de yeni birer kariyer kazandırıyor.
.....
Kültür nedir?
Bence kültür, akılda kalan'dır.
Ama ben, yarışmacıların bildikleri sorulara değil, bilemedikleri sorulara şaşmaktayım.
Düşünüp duruyorum: Arıza nerde diye.