Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer'in hukuka ve yasalara bağlılığı nedeniyle kimi eski siyasilere çok ters gelen davranışlarına bu köşeden büyük destek vermiştim biliyorsunuz.
Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer dün üç kamu bankasının özelleştirilmesine olanak sağlayacak bir düzenlemeyi içeren Kanun Hükmündeki Kararname'yi iade etti.
Sezer'in iade gerekçesi tamamen hukuksal nitelik taşıyor. Çünkü Anayasa gereği "Vergiye ilişkin düzenlemeler ancak yasayla yapılabiliyor." Bunun tercümesi şu; her ne şart altında olursa olsun eğer konu vergiyi ilgilendiriyorsa bunun için Meclis'in toplanıp yasa çıkarması gerek. Kanun hükmünde olsa bile kararname ile vergi konusunda düzenleme yapılamıyor. Bu konu tabii ki yoruma açık. Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi de yasalarla alındığına göre, Kanun hükmündeki bir kararnamede vergiyle ilgili düzenleme yapılabilir. Bu bir yorum tabii.
Bu nedenle Sezer'in üç kamu bankasının özelleştirilmesine imkan tanıyacak Kanun Hükmündeki Kararname'yi hukuk açısından geri çevirmesi bana şaşırtıcı gelmedi. Üç bankanın hızla özelleştirilmesine kesinlikle inanıyor ve destekliyorum, ama herşeyin de hukuk ve yasalar çerçevesinde yapılması gerek.
Ancak, kısa bir süre sonra Sezer'in henüz bir gün önce imzaladığı bir başka kararnameyi öğrenince açıkçası hayal kırıklığı yaşadım. Çünkü Sezer'in daha önce imzaladığı Emniyet Teşkilatı Kanunu'nda değişiklik yapan Kanun Hükmündeki Kararname dün Resmi Gazete'de yayınlandı. Bu kararnameye göre emniyet mensuplarına yapılacak zorunlu emeklilik ön ödemelerinin damga vergisi hariç hiçbir kesintiye tabii tutulmaması öngörülüyor. Yani bu kararnamede açık açık vergiyle ilgili düzenleme var. Sezer buna rağmen kararnameyi imzalıyor ve Resmi Gazete'ye gönderiyor.
Bu durum şaşırtıcı. O zaman Sezer'in bazı konulara yasaların emrettiği gibi değil de kendi dünya görüşü açısından baktığı izlenimine kapılıyorum. O zaman da Sezer'in gönlümdeki bütün kredisi tükeniveriyor, çünkü bir cumhurbaşkanı, hele her saniye hukuk ve yasalar diyorsa ve bunları bir kenara bırakıp kendi kişisel görüşlerini ön plana çıkararak ülke ekonomisini tıkıyorsa yanlış yapıyor demektir.
Dün önce Uğur Dündar aradı. Bana çok kırıldığını ve üzüldüğünü söyledi. Dündar'a bunun basit bir uyarı olduğunu söyledim, meğer onun asıl üzerinde durduğu Fatih Terim'le ilgili bölümmüş. Uğur Dündar "Ben çok şerefli bir insanım, bana insanları küfrettiremezsin" dedi. Anladığım kadarıyla Fatih Terim'in bir yöneticiye küfür etmesini, Uğur Dündar benim de ona küfür ettirmek istediğim biçiminde düşünmüş. Dündar ısrarla "Kimse bana küfredemez, kimseye de küffettirmem" dedi. Böyle bir şey olmadığını herhalde tüm okurlar ve Fenerbahçeliler anlamışlardır.
Uğur Dündar'a ne söylediysem ikna edemedim, yine sanıyorum olayı kişisel bir sorun gibi görüyor ve benim özellikle kötülük yapmak istediğimi düşünüyor. İşte bunları yazarak bunun böyle olmadığını söylüyorum. Bu arada Uğur Dündar, raitingi en yüksek olan bir saatte televizyona çıkıp bana cevap vereceğini söyledi. Bunu bir tehdit değil hak olarak kabul ediyorum, elbette cevap verecektir..
Uğur Dündar'dan sonra Atilla Kıyat da aradı ve üzüldüğünü söyledi. Kendisine yazıda adının geçmesinin basın sözcüsü olmasından kaynaklandığını anlattım. Ancak öyle sanıyorum ki Atilla Kıyat da olayı kişisel düşünmüş, kendisine yönelik bir kampanya olarak algılamış. O da bütün basın önünde bana cevap vereceğini söyledi. Bütün bunlara elbette saygım sonsuz, her iki isim de Fenerbahçe'nin en son kazançlarıdır, onları yıpratmaya çalışmak bir Fenerbahçeli olarak aklıma bile gelmez.
Çözemediğim bir şey var; basında günlerdir Fenerbahçe ve teknik adamları ile yöneticilerine yönelik ağır ve bana göre haksız eleştiriler var. Acaba bu iki yönetici bu eleştirilerden hangisine böyle bir tepki gösterdiler?
* Enerji sıkıntısı nedeniyle elektrik kesintileri ne zaman başlayacak?
* Bu kesintiler iki saati aşacak mı?
* Enerji bulamamanın bedelini tüm Türk halkına ödetmek ayıp değil mi?
* İki saat her yerde elektriği kesmek yerine verimli olmayan kamu işletmelerini kapatmak daha doğru değil mi?
* Burada çalışan herkese maaşını ödemeye devam etmek ancak tesisleri hiç çalıştırmamak daha ekonomik olmaz mı?
* İskenderun Demir Çelik Fabrikası'nın bir günde harcadığı elektrikle Ankara ne kadar aydınlatılabilir?
* Bazı tesislerin tamamen kapatılmasına oy kaybetme korkusu yüzünden bazı politikacıların karşı çıktığı doğru mu?