Sezer freni..
Prag'da IMF ve Dünya Bankası toplantılarının resmi açılışı ile birlikte "Türkiye'nin yeni yüzü" konulu bir de panel yapıldı.
Uluslararası yatırımcılara Türkiye'nin parlatılarak pazarlanması amacını taşıyan bu toplantı, uzaktan kumandalı bir bombanın patlaması ile berbat oldu.
Bombayı, üç kamu bankasının özelleştirilmesini öngören KHK'yi veto ederek Cumhurbaşkanı Sezer patlattı.
Ülke dinamiğinin her hamlesine direnen tutucu bürokrasinin yüzü, "Türkiye'nin değişmeyen yüzü" olarak oralara yansıdı.
Haber, globalleşmeye meydan okuyan bürokrat kafaların egemenliğinden Türkiye'nin kurtulmadığını, kolay kolay da kurtulamayacağını duyuran bir gürültü yarattı.
Şimdi uluslararası yatırımcılar, Ankara'nın ekonomik istikrar programını uygulamaktaki kararlılığından daha çok şüphe edeceklerdir.
Başbakanlık dün şu açıklamayı yaptı:
"İade edilen KHK tasarısının yürürlüğe girmesi için gereken işlemler ivedilikle yapılacaktır. Dünya Bankası'nca verilecek 1,5 milyar dolar kredi ile 750 milyon dolar tutarındaki Japon hükümeti kredisinin iptali söz konusu değildir.."
Dileriz öyledir. Ama Cumhurbaşkanlığı vetosunun bu önemli kaynağın gelişini geciktirmeyeceğini kimse söyleyemez.
Memur kararnamesini iki kez geri çevirerek "hukukçu kimliği" ile muhalif çevrelerden alkış alan Sezer, fazlalığından şikâyet ettiği yetkilerinin daraltılmasını istiyordu.
Şimdi, sorumluluğunu taşımadığı ekonomi yönetimine de müdahale etmiş oluyor.
"Devlet bankalarını peşkeş çekmeye yönelik gizli planı bozdu" diye onu yine pohpohlayanlar olacaktır.
Dileriz bu desteğin adresini araştırır..
Çünkü o zaman "yaşa, varol" seslerinin, kamu bankalarını soyan ve enflasyonla beslenen çıkar çevrelerden yükseldiğini, bu çatışmanın sonundaki hükümet krizinden menfaat uman siyasi çevrelerin de onlara amigoluk yaptığını görecektir.
Cumhurbaşkanı, hukukçu kimliğine iktisatçı kimliği de eklemek istiyorsa, bari ekonomi uzmanlığı tartışılmaz nitelikte bir danışmanlar kadrosu kurmalıdır.
Aksi halde Çankaya, ülkenin ilerlemesini durduran bir "kısır muhalefet odağı" haline gelecektir.
Görgü-bilgi gezisi
"Çok yaşayan değil, çok gezen bilir" diyen atasözü ne kadar doğru..
Erbakan'ı kurtarmak ve 312'yi kaldırmak için destek aramaya giden FP lideri Kutan ve arkadaşları, Brüksek'den elleri boş, ama kafaları dolu dönecekler.
AB Türkiye Raportörü Johannes Swoboda dün Kutan'a "Biz Türkiye'yi laik bir ülke olduğu için AB üyesi görmek istiyoruz. Kökten dincilik bizim için de tehdittir" dedi.
Belçika Temsilciler Meclisi Dışilişkiler Komisyonu Başkanı Jacques Levefre'nin gazetecilere yaptığı şu açıklama ise Kutan'ın içerde neler işittiğini ortaya koydu:
"Bunlar din ile politikayı birbirine karıştırıyor. Biz de Hıristiyan Demokrat'ız ama böyle yapmıyoruz.."
Fazilet takımına şimdiden "hoş geldiniz" diyebiliriz. Mesajı aldılarsa gerçekten hoş gelişler olacak!