İşin şekli şemali belli oldu. Kendi sahamızda alacağımız galibiyetlerle günlük sevineceğiz, mutlu olacağız, deplasmanlarda ise boynumuzu büküp kaderimize razı olacağız. İlk Milan maçından sonra, "Bu Beşiktaş geçen sezondan güçlü, ancak Şampiyonlar Ligi için yetersiz" demiş ve Beşiktaşlı bazı dostlar tarafından eleştiri bombardımanına tutulmuştuk. Dost acı söyler, gerçek ne yazık ki böyle. Ne yapalım, bu sezonu temel atma, Avrupa'ya alışma dönemi olarak görecek ve gelecek sezon takviyelerle daha iyi sonuçlar almaya çalışacağız.
Milano'da olduğu gibi bir kez daha gördük: Hem uluslararası deneyimimiz yok, hem de kendimize güvenimiz. Böyle olmasa ilk 22 dakikada üç gol yiyip maça havlu atar mıydık?
Beşiktaş'ta futbol kimliği ve kişiliği henüz oluşmadı. Barcelona'yı kroke edip, bir hafta sonra Leeds karşısında bu denli yokoluşu başka nasıl açıklayabiliriz?
Şampiyonlar Ligi'nde mücadele etmek için öncelikle çok geniş bir kadroya sahip olmak gerekir. Ayrıca maçın akışını değiştirebilecek çapta oyuncular da bulunmalı. Beşiktaş bunun sıkıntılarını yaşıyor. Sağda Nihat'ın alternatifi yok. Defansın göbeğinde uzun boylu bir adam yok. Halilagiç sakatlandı, geriye bir başka uzun ara ki bulasın.
Futbol defanstan başlıyor. Topu buradan oyuna olumlu sokmazsan emekler boşa gidiyor. Bizim çift stoperimiz bu işi beceremiyor. Bir de dün amatörce bireysel hatalar yapınca, tecrübeli rakibe epeyce gol pozisyonu verdik.
Orta alanda gerek defansif, gerek ofansif aksiyonlarda çok etkisizdik. Bu nedenle de hem kendi kalemizde zor anlar yaşadık, hem de rakip kalede etkili olmadık. Bir de Avrupalı hakemleri artık öğrenmek zorundayız. Öyle ülkemizdeki gibi itiraz ettik mi, el kol hareketi yaptık mı kartı hemen alnımızın ortasına yiyoruz. Özellikle de Fransız Nouma'nın yaptıklarına şaşırdım. Aslında öğreneceğimiz daha çok şey var.