Televizyonlar harıl harıl yağmurdan sonra sokaklarından çamur akan, stadyumunun duvarları çatlayan, merdivenleri sular altında kalan, insanları bellerine kadar çamurlu sulara gömülmüş evindeki suları boşaltmaya çalışan Sarıyer'in ve diğer semtlerin görüntülerini veriyor.
Ve arka arkaya anonslar "İstanbul yine yağmura hazırlıksız yakalandı.."
Tüm Türkiye'de enerji kısıtlamasına gidileceği bildiriliyor. Enerji tasarrufu önlemleri uygulanmaya başlanıyor.. Kış karanlık ve soğuk geçecek gibi.. Neden? Enerji darboğazına hazırlıksız yakalandık?
Ermeni Soykırım Tasarısı ABD Temsilciler Meclisi alt komitesinde kabul edildi. Temsilciler Meclisi'nden geçerse maddi, manevi büyük zarara uğrayacak, kimbilir önümüzdeki kaç yüzyıl üzerimize yapışıp kalacak bu suçlamayla uğraşacak, her "Türküm" deyişimizde Ermeni olaylarının açıklamasını yapmak zorunda bırakılacağız.. Neden? Bu konuya da hazırlıksız yakalandık!
Biz ne zaman, hangi olayda hazırlıklıydık söyleyebilir misiniz?
Hatırlamaya çalışıyorum da belki sadece İtalya Abdullah Öcalan'ı korumaya kalktığında anında gereken cevabı verebilmiş ve sonuçta doğru bir politikayla onu izleyerek kıskıvrak yakalayabilmiştik. O da yıllar boyu terör belasını milletçe en acı şekilde yaşadığımız, belimiz bükülene, gözlerimizde yaş kalmayana kadar mücadele verdiğimiz için olmuştu.
Her Sonbaharda, İlkbaharda aralıksız yağmur yağar ve her seferinde biz "Hazırlıksız yakalanırız".. Teknolojinin, şehircilik imkânlarının en ileri düzeyde kullanıldığı, trilyonlar harcanarak en modern metroların yapıldığı bir şehirde evler, sokaklar nasıl çamur altında kalabilir, insanlar nasıl ancak ilkel medeniyetlerde yaşayanların şartlarına terkedilebilir, anlamak mümkün mü? Ve bu kabul edilebilir mi?
Enerji sıkıntısına gireceğimiz bunca zamandır biliniyor da, önlemi nasıl vaktinde alınmaz ve koskoca "Metropol"lerde, en geri kalmış ülkelerde bile görülmemiş şekilde elektrik kısıntısına gidilir, anlaşılabilir mi? Kabul edilebilir mi?
Ermeni Soykırım Tasarısı Amerika'da eyalet eyalet kabul edilir, Turkish Forum İnternet'de aylar boyu bas bas bağırırken, Avrupa Parlamentolarında tartışılırken nasıl uyunur da, en son aşamada tehditlerle çözüm aranır, anlaşılabilir mi?
Hayır.. Bunların hiçbiri anlaşılamaz ve kabul edilemez. Aynen her gün yüzlerce arabaya plâka dağıtılıp, sonra da "Bu şehir artık taşımıyor, tek, çift plâka uygulamasına gidilsin" demek kadar anlaşılamaz.. "Türk'ün aklı sonradan başına gelirmiş" sözü tamamiyle doğru. Hatalıyız.. İhmalkârız.. Son dakikaya kadar uyuyoruz. Bunu kabul etmek zorundayız.
"Ermeni tasarısı konusunda geç kalıyoruz" diye geçen Şubat ayında yazmışım. Tam 7 ay önce.. İngiliz Parlamentosu'nda Türk karşıtı ve yanlısı siyasetçilerin ikiye bölünerek tartıştığını, "Konuşacak, soru sorulacak tek bir adamınız yok, büyükelçileriniz neyle meşgul" dediklerini, Amerika'da bir çok eyalette tasarının kabul edildiğini anlatmışım. Yine son noktaya gelindiğinde itiraz edeceğimizi söylemişim. İşte şimdi o noktadayız.
Bu konular tehditle değil, diplomasiyle halledilebilir. Önemli değil, üzülmeyelim gibi yaklaşımlar da bize ancak vakit kaybettirir.
Çok önemli.. Üzülelim ve gayret edelim. Arşivlerimizde ciltler dolusu belge var, bunları açıklayalım. Kendimizi anlatalım ve önlemeye çalışalım.
Bunu yapmayı en azından çocuklarımıza borçluyuz!
(Not: Turkish Forum ne yapılması gerektiğini iyi biliyor)
"New York State bir kez daha ülkenin silah güvenliğiyle ilgili konuda öncülük ediyor. Vali George Pataki bugün silah kullanımını ve satışını zorlaştıran yasayı imzaladı. New York sokakları bundan böyle daha da güvenli olacak." Yasa New York'ta 1 Kasım'dan itibaren uygulanmaya başlanacak.
Bizde durum nedir; Siirt Vali Yardımcısı katıldığı bir düğünde Kalaşnikof'la ateş ediyor ve utanmadan "Örf ve adetlere uydum. Silah atmasam ayıp etmiş olurdum" diyor. Bundan dolayı da cezalandırılmıyor. Kırıkkale emniyeti düğünlerde etrafa ateş ederek zarar verenleri önlemek için çareyi her düğün evine sivil polis göndermekte buluyor. Her maç zaferinden sonra silah sesleri ortalığı savaş alanına çeviriyor.
Bize yasa masa gerekli değil, durun hele daha bu ihmal yüzünden kaç yüz vatandaşımız canından oldu ki? Hele bir terör rakamlarına ulaşılsın, çaresi düşünülür.
Umut Vakfı, kurulduğu günden bu yana silahsızlanma ve barış konusunda umutla yaptığı çalışmalara bir yenisini ekledi ve köşe yazarlarının yazıları arasında "Medyanın Barışa Katkısı" konulu bir yarışma düzenledi. Benim de jüri üyeleri arasında olduğum yarışmada, değişik konulardaki uzlaştırıcı yazılarıyla ödül kazanan yazarlar 28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Günü'nde, İstanbul Dedeman Otel'de yapılacak bir törenle ödüllerini alacaklar.
Umarız Umut Vakfı'nın aralıksız çabalarının bir etkisi olur!