kapat

26.09.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
pandora
Bizim City
Sizinkiler
Rehber
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


"Sözde soykırım" ya da hatalar dizisi...

Ermeni sorunu ile ilgili tasarının Amerikan yasama organında yol alması ve yasalaşma ihtimalinin belirmesi, aslında Türkiye'nin bir dizi yanlışını göz önüne sermeli ve bugüne kadar izlenenden farklı bir tutum izlenmesine yol açmalı. Meselenin canalıcı noktası, Amerika veya bir başka ülkede "sözde Ermeni soykırımı"nın kabul görmesi ya da görmemesiyle ilgili değil. Biz Türklerin kendi tarihiyle yüzleşebilmesinde, bilgi sahibi olmasında ve tarihimizle "barışık" bir ilişki içinde olmamızda.

Dünyanın dört bir yanına yayılmış bir "Ermeni diasporası" gerçeği var. Eğer kuşaklar boyu, sözde veya değil bir "Ermeni soykırımı" tezi, artık kimbilir kaçıncı kuşak olan Ermeniler'i büyük bir heyecanla ateşliyor ve Türkiye'ye yönelik olumsuz faaliyetler için seferber edebiliyorsa, "Bu işi tarihçilere bırakalım" tezini tekrarlamanın fazla bir anlamı ve değeri yok demektir.

Nedeni basit: Sorun, "akademik" değil "siyasi" karakterdedir. Siyasi karakterdeki sorunlara "akademik"miş muamelesinde bulunmak, sonuç almıyor. Tarihçilere bırakıp ne yapacaksanız yani? Orada burada tarihçileri biraraya getirerek, sempozyumlar ve paneller düzenleyerek "Ermeni soykırımı"nın "sözde" olduğunu mu kanıtladığınızı sanacaksınız? Sempozyum bildirileri yayımlandıktan sonra, Ermeni diasporası suspus olacak ve Türkiye'ye yönelik faaliyetlerini "Madem ki, bilimsel olarak soykırım olmadığı filanca sempozyum bildirisinde ifade edildi; biz de artık bu işin peşini bırakalım mı" diyerek kesecekler mi?

Peki, ya bazı tarihçiler, Ermeni tezlerine yatkın sonuçlara varıp, "Hayır, madem ki şu kadar Ermeni ortadan kalkmıştır; bunun adı soykırımdır" derlerse, işi "tarihçiler" veya "sempozyumlar arası" mücadeleye mi sokacağız? Ermeni diasporası oturup, bunun sonucunu mu bekleyecek?

Bundan beş yıl önce Erivan'da, Ermenistan'ın o zamanki Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan'ın bir akademik unvanlı ve İstanbul kökenli bir danışmanına "Bu konu, Birinci Dünya Savaşı koşullarında iki milliyetçilik arası bir çatışmaydı; iki milliyetçilikten Ermeni olanı yenik düştü desem, böyle bir açıklama sizce doğru olur mu" diye sormuştum ve olumlu cevap almıştım. İşin "tarihçilere bırakılması"nın varacağı, Türkiye açısından için olumlu sayılabilecek "nihai soyutlama" bunu aşamaz.

Gelgelelim, sorun, siyasi. Türkiye, "bugünü"nü doğru dürüst tartışamıyor. "Monolitik" ve "homojen" bir toplum yaratma çabasının tepede bulunduğu bir zihniyet, tarihi de tartışılmaz hale sokar. Tarihini bilememe ve öğrenememe zaafı, toplumu, kendisine ilişkin akıl almaz bir cehalete mahkum ettiği gibi, dışarıda patlayan bu tür krizlerle de başedememesine yol açıyor. "Soykırım" iddiasına karşı, donanımsız Türkler, çürük ve ikna edici olmayan tezlerle ortaya çıkıyorlar. Amerika gibi açık toplumlarda, bunun alabileceği fazla bir yol da yok. Olsa, iş bu noktaya gelmezdi.

Son gelişme, Türk dış politikasının, son birkaç yıl içindeki temel yanlışlığının tıkanıp kalacağı sınırları da gösterdi. İsrail ile gereğinden fazla ve bir "askeri eksen" oluşturan yakınlaşmanın, hesaptaki en önemli yan ürünlerinden biri, Amerika'da Ermeni ve Rum lobilerinin karşısındaki "lobisiz Türkiye"nin Yahudi lobisinin desteğine sahip olmasıydı. Mekke'de Kâbe yolunu tutmayan ne kadar Türk devlet adamı varsa, Amerika'da ilk iş olarak Yahudi kuruluşlarını ziyaret etmeyi gelenek haline getirmişlerdi. Neye yaradı? En önemli sınav anı, bir "Ermeni tasarısı"nın Kongre'de yasalaşma ihtimalinin önüne geçmek değil miydi?

Kongre'nin ileri gelenlerinden Livingston'a ve ortak şirketlere verilen 1.2 milyon dolar (şimdi 2'ye çıkıyor) paranın elde ettiği sonuç ne? "Ermeni tasarısı"nın başını, Temsilciler Meclisi Başkanı konumundaki Dennis Hastert çekiyor. Hani, Cumhuriyetçiler, "Türkiye yanlısı" idi? Son yıllarda, Türk dış politikasının neredeyse tüm yumurtaları, İsrail üzerinden Amerikan sepetine dolduruldu. Dolayısıyla, Türkiye'nin böyle bir kriz karşısında fazla bir manevra imkanı da bulunmuyor.

Her ülke gücünü özellikle kendinden alır. Bir ülkenin en büyük gücü, toplumsal mutabakata dayanan açık bir toplum olabilmesidir. Tabusuz, kendine güvenli, başı dik bir toplum. Gelin, tarihimizle yüzleşelim. Tarihimizi öğrenelim ve tartışalım.

Kendimizle barışık olduğumuz ölçüde, dış dünya ile de barışık olabiliriz...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır