


Arafat'ta soyulmuş hacıya döndük..
Biz tutup Teoman Ergül'ün soyadını "Evren" yaptık.. Nurbanu adlı romanını överken ölçü tutturamadık.. O da bizi "kapağına bakıp kitap beğenen adam" yaptı.. Ayrıca Hikmet Sami Türk'e benzetip entel havamızı kaçırdı..
Internette site site gezip, ahalinin yaratıcılığından "aktarma yapıp" sebeplenen köşe yazarlarına gıpta ediyorum..
Buluyorlar bir kaynak.. Üzerine "Internette gördüm, çok hoşuma gitti.." türünden bir not düşüp, dayıyorlar köşelerine..
Biz hala internete giremedik.. "Nasip değilmiş.." demiyorum, beceremediğimizden.. Hele şu sıralarda bakkaldan yarım kilo peynir alsan, para üstü yerine internete bedava bağlanma diskleri verdikleri halde..
***
Evdeki çalışma odamın rafları bunlarla dolu..
Takıyorum birini alete.. Cırt cırt, diye tırnakla kazıma sesleri.. Ardından dikiş makinası tıktıkları.. Ben "Ha gayret! Bu sefer becereceksin.." diye alete cesaret verirken, ekrana langadak bir tabela çıkıyor..
Üzerinde İngilizce yazılar.. Mealini bilmiyorum ama belli ki başarısızlığımı anlatıyor..
Benim elektronik aletlerle olan ilişkim, evliya yatırı önüne adak adayan dul kadınların haline benzediğinden ileriye gidemiyorum..
Delikanlı makina!
Bankalar gazetenin içini otomatik para çekme makinası ile donattıklarında da böyle olmuştuk.. Herkes işini bitirip makinanın başını boşalttıktan sonra harekete geçiyorduk..
Aletin başına dikilip, veznedarı selamlar gibi selamladıktan sonra "Yarın gelin lan.." cevabı almamak için saygıyla bekleyip, esas duruş gösteriyorduk..
Kemal daha tedbirli bir adam olduğundan avucunun içinde nüfus kağıdını da tutuyordu..
Zaman içinde bankamatik olayına alıştık, makinaya saygımız kalmadı.. "Nakit yok.." yazısı çıktığında, küfür edip, tartakladığımız bile oldu..
Hatta bir keresinde Kemal makinaya kafa attı, aletin gıkı çıkmadı.. Demek ki reklamlarda söylendiği kadar delikanlı değilmiş..
***
Yokluktan, bizi arayıp da mesaj geçenlere internetten cevap veremiyoruz.. Mesajlardan bazılarını görmemiz de sekreterimin işleri.. Gözüne kestirip, önem verdiklerinden çıkış alıp önüme koyuyor..
Aklına eserse "Okuyup okumadığımı" imtihan ediyor..
Mesela bir yazımızda lafı değerli yazarımız Teoman Bey'in "Nurbanu" adlı tarihi romanına getirmişiz.. Ne var ki Teoman Ergül diyeceğimiz yerde, Teoman Evren deyip adamcağızı Kenan Evren'le akraba yapmışız..
(Not: Akrabalık tesbiti benim değil, gönderdiği nottan çıkardığıma göre eşi hanımefendinin gözlemi..)
O da karışıklığı açıklamak üzere bana bir internet mektubu göndermiş.. Alınmakta haklı, bu memlekette kimi Evren Paşa ile irtibatlandırsanız haklı olarak alınır..
Gerçi o'nun benim hakkımda yaptığı benzetme daha ağır ama olsun.. Eşi hanımefendiye benden söz ederken "Adalet Bakanı bakışlı adam.." demesini haketmişiz bir kere..
Mektubunda çok da güzel kafa bulmuş benimle.. Topu topu yirmi yirmibeş satırlık bir e-mail ama kaleme alanın bir yazı adamı olduğunu rahat rahat gösteriyor..
Doğrusu bir yazı adamına gösterdiğim özensizlikten dolayı utandım.. Eğer internete girebilseydim, bunları kendisine doğrudan yazıp; İzmir'e geldiğimde bir sofra muhabetine davet ederdim..
Bu itirafları herkesin önünde yapıp "pişmanlık hakkımızı" kullanmayı talep etmemiz, internet önünde naçar kalışımızdandır.. İlk fırsatta hatamızı telafi edeceğiz..
Genini yerim senin..
Tek tesellim, internetle ilişki kurma konusunda yalnız olmamam.. Kuranların ne yaptığını biliyorum.. Geçiyorlar aletin başına.. Sabahlara kadar site site dolaşıp, kendileri gibi fikri bozukları arayarak "çet" yapıyorlar..
"Çet" dedikleri de internet geyiği..
Bir bilgi alışverişi yapsınlar, bilmem hangi üneversitenin sitelerinde dolaşıp en son araştırmalara baksınlar, yok öyle birşey..
Oğlan çapaklı gözleri olan bir kız bulmuş kendisine.. Geçiyor bilgisayarın başına e-mail yolluyor:
- "Sevgilim, pentium üç sıfırımda bir desktopa yeni bir dosya açtım.. Senin için fotoğraflarımızı JPEG arşivliyorum.. Meillerimizi saklıyorum, hep gözümün önündesin.."
Kız da hislendiğinden hemen cevabını veriyor:
- "O dosyayı Zip'e kopyala aşkım.. Hard Disc çökerse silinmesin.. Sonra da kalbine inport yap.. Orası daha sıcaktır.."
Bunlar internet marifeti ile bilgisayar karşısında cilveleşirken, ihtimal anaları da komşu karılara yaptığı kahveyi höpürdeterek içerken havasını atıyordur:
- "Maşallah bizim oğlan hep bilgisayarın başında.. Bir de üniversiteyi kazansa.."
(Yazarın notu: Bekle kazanır.. Bu kafayla mektupla öğrenime girerse sevin..)
***
Bizim milletin teknolojiye olan merakı diğer milletlerden daha yüksektir.. Temsil "genetik olayı" patladığında da böyle olmuştu..
Hatta literatürü günlük hayatta kullanmaları büyüklerimizi umutlandırdığından, yeni üniversitelere genetik mühendisliği dalı ekleştirdiler.. Faydasını da gördüler..
Hoş, bugüne kadar memleketimizde bir davar kopyalayan yetenek çıkmadı ama küfür edebiyatımıza yaptıkları bilimsel katkıları yakından biliyorum:
- "Genini s.... çocuğu.."
- "Senin DNA zincirini kırıp eşek geni nakletmeyenin taaa sülalesini s....!"
- "Senin baban yok lan, kolonsun sen oğlum kolon!!"
- "Buraya gel kromozonunu s.....m geni bozuğu, kaçma!"
Bilimsel yeniliklere, teknolojiye olan yakınlığının "belden aşağıda" başlaması bence tesadüf değil.. Nereden mi biliyorum?
Batı'da yapılan bir araştırma ile travma veya koma sonrası ilk fiziki tepkiler belirlenmiş..
Komadan çıkan veya travma sonrası kendine gelen Batılı erkeğin yaptığı ilk şey eliyle kafasını yoklamakmış..
Aynı araştırma kapsamında incelemeye alınan bizim erkekler ise kendilerine gelir gelmez önce takım taklavatı yokluyormuş..
Demek ki var, bizde de genetik bir terslik var.. Yaylaya doldu kopya davar.. Havar kekliğim havar..