Amerika'da sigara endüstrisine karşı açılan tazminat davalarında ilk zaferin kazanılmasından sonra, tazminat isteme furyasının Türkiye'ye sıçramasını bekliyorduk zaten. O yüzden, akciğer kanserine yakalanan yirmi yıllık bir tiryakinin "Beni Tekel kanser etti" iddiası ile açtığı dava sürpriz olmadı. Sigarayla Savaşanlar Vakfı ve Tüketiciyi Koruma Derneği'nin mağdurları biraraya getirip Tekel'e karşı toplu dava açma hazırlığı da öyle.
Sigara üreticilerine karşı düşmanlık uzun süredir PC (Politically correct) olmanın baş koşullarından biri haline geldiği için bu kampanyanın geniş bir destek kazanacağını tahmin edebiliyorum.
Otuz yıldır sigara içiyorum. Bu otuz yılın son onbeş yılı sigara bırakma denemeleriyle ve bu mereti içtiğim için kendi kendime kahretmekle geçti. Böyle sorumsuzluk ettiğim için kendimi çok suçladım.
Ama sigara üreticilerini suçlamak bir gün olsun aklımın ucundan geçmedi. Bir kez olsun onlar tarafından kandırıldığımı, baştan çıkarıldığımı düşünmedim. Aslına bakarsanız, dava açan kanser hastalarının da pek öyle düşündüğünü zannetmiyorum. Tedavi masraflarını karşılamakta zorlanan bu çaresiz insanlar, kendileri için ya da aileleri için maddi bir güvence sağlamaya çabalıyorlar. Böyle bir imkan varsa kullanmak için şanslarını deniyorlar.
Onlara hak vermesem de anlayışla karşılıyorum.Ama sigara üreticilerinin hüküm giymesine olanak veren yasaları ya da yasaları bu şekilde yorumlayan mahkeme kararlarını son derece tehlikeli buluyorum.
Aynı anlayış sonucu, yasalar bireyi kendisini kandırıp parasını alan falcıdan, büyücüden, üfürükçü hocadan, saadet zinciriyle dolandıran Titancıdan, "dini duygularını istismar eden" politikacıdan da "koruyor"...
Bütün bu koruma çabalarının altında, bireyin kendi kendine kendisi için doğru olanı seçemeyecek, her an aldatılabilecek kadar zayıf, istismara sonuna kadar açık bir yaratık olduğu, bu yüzden de bazen "kendine karşı bile" korunması gerektiği varsayımı yatıyor.
Açıkça söylemek gerekirse, bu varsayım doğruysa, demokrasi nafile bir çaba demektir. Bireyin kendisi için doğru olanı seçme yeteneğine güvenmiyorsak, seçimlerde doğru kararı verdiğine, ülke için doğru bir yönetim seçtiğine güvenmek için bir sebep kalır mı? Sigara üreticileri, büyücüler, falcılar, üfürükçü hocalar, Titancılar tarafından bu kadar kolay aldatılan insanların, "kötü niyetli" politikacılar tarafından aldatılması da işten bile değildir. O zaman onları bu tip yanılgılardan koruyacak, icabında onlar için tehlikeli fikirlerin söylenmesini yasaklayacak, zararlı partilere oy vermelerini engellemek için bu partileri kapatacak, onları tahrik ederek kin ve düşmanlığa sevkedilecek sözler söylemelerini engelleyecek yasalar çıkar ortaya.
Düşünceyi yasaklama fikri buradan doğar. Toplumu oluşturan bireylerin tıpkı sigaraya direnemedikleri gibi, yanlış düşüncelere karşı da direnemeyecekleri düşünülür.
312'inci maddeyi "vazgeçilmez" kılan mantık da budur.
Bu mantık yenilmedikçe, "filanca laftan tahrik oldum" diyene, "sen de aklını başına toplayıp tahrik olmasaydın" denmedikçe, büyücüye falcıya üfürükçüye inananların "para kaptırma hakkı" savunulmadıkça; sigara içenin kanser olma riskini aldığı ve bu yüzden kimseyi suçlayamayacağı kabul edilmedikçe demokrasiyi savunmak zordur.