kapat

24.09.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
pandora
Bizim City
Sizinkiler
Rehber
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
YILMAZ KARAKOYUNLU(yilmazk@sabah.com.tr )


Felsefeci İbrahim Hoca...

Benim kuşağımın liselerinde felsefe, demirbaş derslerdendi. Edebiyat gibi, matematik gibi, dilbilgisi gibi ciddi ve derinlikli okutulurdu.

Yunan filozofları yanında Doğu bilgeleri de öğretirlerdi. Doğu dünyasının en iddialı düşünce ve inanç adamı Lao-Tsu idi. Budha aşkla; Konfüçyüs ahlakla uğraşırken, o aklı egemen kılan öğretinin sahibiydi.

Felsefe derslerimizde ısrarla akıl üzerine durulur, derin bilgi ve deneyler aktarılır ve sağlıklı çözümün akılla mümkün olduğu anlatılırdı.

Daha sonra, aklın tek başına yetmediği durumlar örneklenir ve "izan" tartışmaya alınırdı. "İzan olmayınca akıl hata işler" denirdi...

Daha sonra "izan da tek başına farkları kavramaya yetmez; ona gerçeğin kalıbını kazandıran felsefedir" derlerdi.

Doğrusunu isterseniz bizim zamanımızda felsefe dersleri ciddiye alınırdı.

Size bir örnek vereyim.

***

Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi mezunuyum.

Edebiyat öğretmenimiz Sevim Hanım, bizlere şiir tahlilleri yaptırırdı. Kavramların sözcük anlamları dışında işaret ettiği özel değerler ve manalar olduğunu öğretirdi.

Bir şiir tahlili sırasında, "zevk", "keyif", "lezzet" ve "haz" kavramlarının düşünceye anlam kazandıran ayrıntılarını tartışma gereği doğdu.

Mustafa Nihat Özon'un Osmanlıca lügatinde bu sözcükler adeta birbirinin eşiti anlamlarda tanımlanmıştı. Bu tanımlardan fark ettirici ayrıntıyı öğrenmek mümkün değildi.

Sonunda Sevim Hanım bu farkı bize felsefenin vereceğini söyledi ve hepimizi felsefe hocamız Fatma Hanım'a postaladı.

Mükemmelin kuşkucu akıl ile başladığını felsefe derslerinde gördük. Doğruyu idrak edebilmenin kaçınılmaz ilkesi olarak mantığı öğrendik.

Kişiliğimizin, yaşam felsefemize göre oluştuğunu kavradık. Yaşam felsefesinin, "şahsiyet" kadar insanın "meziyetini" etkilediğini fark ettik.

Cumhuriyet eğitiminin, şahsiyet ve meziyet terkibi olduğunu anladık.

Şahsiyet ve meziyetin tohumları, yaşam felsefemizin derinliklerinde filizlenir, sonra bize imbikten süzülmüş bir damıtık yaşam lezzeti tattırırdı. (Haz yerine acaba keyif, zevk veya lezzet sözcüklerini kullansanız yeteneğin niteliği nasıl değişir diye düşünür müsünüz lütfen!)

Benim kuşağımın insanları meziyet sözcüğünü, başarılı ve üstün kavramlarından çok daha doyurucu mana zenginliğiyle kullanırdı.

***

Meziyet kavramını fark etmeyen bir grup öğrenci velisi, Senir Lisesi felsefe öğretmeni İbrahim Hoca'nın başka yere tayin edilmesi için kampanya başlatmıştı. Isparta Valisi Halil İbrahim Daşöz soruna el koydu ve çözdü.

Öğretmen konusunda eski duyarlılığımızın ve saygımızın kaldığını söylemek mümkün değil.

Bir gerçek var; ekonomik zorluklar öğretmenlerimizin mesleki değerlerine bağlılık ve saygıyı etkiledi. Biz de bunu fırsat bilip öğretmenin değerini unuttuk ve saygıda kusurlarımız başladı.

Felsefeci İbrahim Hoca'ya sırf görme özrü yüzünden takındığımız tavır, Türk eğitim tarihinde önemli bir ayıp sayfası olacaktır. Milenyumda eğitim yılımız, ciddi bir yara almıştır.

***

Çocukluğumuzda komşumuz Avukat Şevket Kurtarır görme özürlüydü. Elinde özenle işlenmiş bir Ahlat bastonuyla dolaşır ve yolunu mükemmel bir isabetle belirlerdi.

Bir gün mesleğini nasıl icra ettiğini kendisine sorduklarında gülerek cevaplamış: "Ben avukatlığı gözlerimle değil; beynimle yapıyorum. Beynim ve dilim bu mesleğin icrasındaki ışıklarımdır."

Sonra da eğilip, belgeleri kendisine okuyan eşinin elini öpmüş...

Hem felsefeci İbrahim Hoca, hem muhterem eşi eli öpülecek insanlardır.

Bir önerim var; 24 Kasım 2000 Öğretmenler Gününde İbrahim Hocayı "yılın öğretmeni seçelim", bir hakkı sahibine teslim etmenin terbiyesinde onurlanalım. Gurur, bu onurun farkına varan yeteneğin hazzıdır. (Haz yerine acaba keyif, zevk veya lezzet sözcüklerini kullansanız yeteneğin niteliği nasıl değişir diye düşünür müsünüz lütfen?)

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır