|
A. SAVAŞ AKAT(aakat@sabah.com.tr
)
|
İstanbul metrosunun düşündürdükleri
Dün, benim neslim İstanbullular için mutlu bir gündü. Bir özlemimiz daha gerçekleşti. Görkemli bir törenle metronun açılışı yapıldı.
Metronun temeli, Nurettin Sözen Anakent Belediye Başkanı ve sevgili dostum Tuğrul Erkin Genel Sekreter iken 1990'ların başında atılmıştı. İnşaatı biraz uzun sürdü. Örneğin Ankara azçok aynı günlerde iki proje ile yola çıkmıştı. İkisi de daha önce devreye girdi.
Neyse, bütün bunlar geçmişte kaldı. Sonuca bakalım. Hizmeti geçen üç belediye başkanına da teşekkür borçluyuz. Kutluyoruz. İstanbul'un hızlı toplu taşımacılığa kavuşmasının sembolik değerinin yüksek olduğuna inanıyoruz.
Yetersiz kamu tüketimi
Türkiye'nin gelişme ve kentleşme sürecinin belki de en zayıf halkası kentsel altyapıdaki yetersizliklerdir. Ortaya çıkan sorunların en vahim örnekleri ise galiba İstanbul'da yaşanıyor. İstanbul üretken bir şehir. Finans, reklamcılık, medya, sağlık, eğitim, eğlence, vs. tüm hizmet sektörlerinin yoğunlaştığı coğrafi mekan. Üstelik, hala sanayi katma değerindeki ağırlığını koruyor. Ürettiği gibi tüketiyor da. Ancak, özel tüketimle kamu tüketimi arasındaki dengeyi hiç kuramamış. Bireylerin özel tüketimleri gelişmiş ülkeler düzeyine yaklaşmış. Müştereken tüketilen kamu mallarında ise tam bir azgelişmişlik yaşanıyor.
En çok kara vasıtası İstanbul'da. Vasıta başına en az yol da İstanbul'da. Neticede İstanbullular bir yerden bir yere gitmek için saatlerce trafikte kelimenin tam anlamı ile sürünüyorlar. Çünkü etkin bir kentsel toplu ulaşım sistemi mevcut değil.
Dört tarafı denizle çevrili. Ama kanalizasyon ve arıtma tesisi ihtiyacın çok altında. Deniz lağım kokuyor. Tarabya, İstinye gibi Boğazın en güzel koylarından geçerken burnunuzu tıkamak zorunda kalıyorsunuz. İstanbullular dünya markası ayakkabıları satın alıyorlar. Her yağmurda çamur gölüne dönüşen yollarda yürümek için... Suları her an kesilebiliyor. Kentin çok büyük bölümünde park ve yeşillik mevcut değil. Çocukların oynayacağı bahçeler yok. Örnekleri istediğiniz kadar arttırabiliriz. Sonuç hep aynı. Kamusal malların üretimi düşük olunca, tek başına bireysel tüketim yaşam kalitesini sağlamaya yetmiyor. Ortaya şaşırtıcı tezatlar çıkıyor.
Zenginlik içinde fakirlik
Bu durumu "Türkiye'de vatandaş zengin, devlet fakir" ifadesi ile özetleyebiliriz. Vatandaş zengin çünkü otomobile, renkli televizyona, otomatik çamaşır makinasına, vs. dayanıklı tüketim mallarına sahip. Orta sınıfın genellikle bir yazlığı da oluyor. Ancak bunların hepsi bireysel tüketim. Onun dışına çıkınca manzara aniden değişiyor. Okul, hastane, mahkeme, tapu, yol, kaldırım, kanalizasyon, metro, tren, velhasıl kamusal mal ve hizmetlere gelince, bir kabus yaşanıyor.
Neden? Çünkü Türkiye bireysel tüketim ile kamu tüketimi arasındaki dengeyi bir türlü kuramıyor. Kamu hizmetlerinin üretimi ihmal ediliyor. Peki, suçlu kim? Vatandaş mı? Siyasetçi mi? Bence her ikisi.
Vatandaş vergi kaçırarak kamu tüketiminin finansmanından kaçıyor. "Bedavacılık" yapmaya çalışıyor. Siyasetçi ise topladığı vergileri kamu tüketimine dönüştürecek yerde, erken emeklilikle, KİT'lerde aşırı istihdamla popülist hedeflere harcıyor. Gelişmişlik sadece bireysel tüketimin artması ile sağlanamaz. Gelişmiş ülkelerin en belirgin özelliklerinden biri bireysel tüketim-kamu tüketimi dengesini kurabilmiş olmalarıdır. İstanbul'da dün açılan metronun bir başlangıç, Türkiye'nin azgelişmişlik çemberini kırma yoluna girdiğinin bir işareti olmasını ümit ve temenni ediyorum. Tüm İstanbullulara hayırlı olsun.
|
|
Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|