|
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr
)
|
Demokrasiden çok söz ediyor ama
Günlerdir bütün basın Necmettin Erbakan'ın peşinde. O ise gazetecilerle köşe kapmaca oynuyor. Peki Erbakan neden kaçıyor? Çünkü hapse girip girmeyeceğini kendisi de bilmiyordu. Hiç beklemediği anda Edremit'teki savcının tutuklama kararı alması herhalde Erbakan'ı çok şaşırtmış ve endişelendirmişti. Belli ki basından kaçmıyor, kimseye görünmek istemiyordu, ne olur ne olmaz bir kazaya kurban gitmek de var.
Önceki gün aradılar ve Erbakan'ın Cumartesi öğle üzeri bir sohbet toplantısı yapacağını katılıp katılmayacağımı sordular. Erbakan'la bugüne kadar çok karşılaştım, birlikte yurtdışı gezisine de gittim ama uzun boylu hiç oturmamıştım. Hem onu hem de son günlerdeki gelişmeleri düşünerek gittim.
Hidiv Kasrı'nda saat 11.30 da buluşuldu. Çeşitli gazetelerden arkadaşlar ve bazı Fazilet Partili milletvekilleri vardı.
Erbakan toplantının amacını "Türkiye demokrasiye geçebilecek mi?" sorusuna bir cevap bulabilmek için fikir jimnastiği olarak açıkladı.
Tabii kendi görüşlerini söyledi, söylediği her sözün ucu da hapse girmesi ya da Fazilet Partisi'nin kapatılması konularına uzandı.
Erbakan'ın söylediklerinde eskiye oranla hiçbir değişiklik yok. Sadece "demokrasi ve insan hakları" kavramlarını hemen her cümle başında tekrarladı. Abartmayayım ama bu kelimeler yaklaşık 3 saati bulan sohbet sırasında herhalde 300 kere tekrarlanmıştır.
Erbakan demokrasiden çok söz ediyor ama, sıra kendi demokratlıklarına geldiğinde ya sessiz kalıyor ya da kulağı tersten gösteren örneklerle lafı değiştiriyor.
Kabadayılık
Erbakan'a hapse girmemek için gösterdiği "evimi tamir ediyorum, ailem perişan olur, bu nedenle dört ay süre istiyorum" gerekçesini hatırlatarak "Siz 40 yıldır legal politika yapıyorsunuz. Bu ülkede başbakanlık görevinde bulundunuz. Size yakışan 'Ben başbakanlık yapmış bir siyasetçiyim. Bana dört ay daha süre verin, bu süre içinde benim mahkum olduğum ilkel maddenin kaldırılması için temaslarda bulunacağım' demek değil miydi? Ailenizin perişan olacağı bahanesi size yakıştı mı, ayrıca demokrasi mücadelesi verdiğinizi söylediğiniz bu dönemde bu yaptığınız bende hayal kırıklığı yarattı" dedim.
Erbakan benim bu sorumu "Kabadayılık" olarak niteledi. Sonra da "Karşınızdakinin anlayacağı dilden mücadele etmek zorundasınız. Avukatlarım inceledi, başka bir gerekçe göstermeniz mümkün değil, ailenizin durumunu göstermek zorundasınız" dedi.
Bu açıkçası bende daha da hayal kırıklığı yarattı. Küçük bir ayrıntı ama, Erbakan demokrasi adına yapılacak onurlu bir çıkışı "kabadayılık" olarak niteleyince, söylediği pekçok sözün anlamı da gitmiş oldu.
Medya konusu
Erbakan sürekli "demokrasi ve insan haklarından" söz etti ama söylemi hiç de yeni değildi. Yine başkalarının hataları yüzünden başarısız olduklarını söyledi, basının kendilerine haksızlık yaptığını iddia etti.
Kendilerine karşı bir önyargı olduğunu belirten Erbakan "Dün bizim ağır sanayi hamlemize hayal diyenler, bugün irtica gürültüsü çıkarıyor" dedi. Erbakan'a göre "irtica iddiaları" aslında "Ben insan haklarını da demokrasiyi da istemiyorum" diyenlerin, bunu açık açık söyleyemedikleri için sığındıkları bir söz.
Açıkçası haksız değil, ama Erbakan bugünkü "demokrasi söylemine" ancak başı sıkışınca geldi. Oysa Erbakan 28 Şubat sürecinden önce demokrasi ve insan hakları konusunda bu kadar açık konuşmuyordu. Hatta kendi ifadesiyle eskiden solculara karşı uygulanan 312'inci madde için de kılını kıpırdatmamıştı. Ne zaman ki 28 Şubat sürecine girildi, Erbakan da o zaman demokrat oldu. Bunlar insanı rahatsız ediyor.
Ama bunların hiçbiri eski bir Başbakan'ın düşündüğünü söylediği için siyasi görüşü bize ne kadar aykırı gelirse gelsin, hapse gönderilmesine razı gelmemize gerekçe olamaz.
"Karadayı iyi maaş verdiğimiz için teşekkür etti"
Necmettin Erbakan kendi iktidar dönemlerinin en iyisi olduğunu anlattı dünkü sohbette de. Türkiye ekonomisinin ilk kez kendi iktidarları döneminde rahatladığını, işçinin, memurun, esnafın ve işadamlarının yüzünün güldüğünü söyleyen Erbakan "Bu dönemde daha önce 100 alan bir memur 260 almaya başladı. Böyle şey hiç olmamıştı" dedi.
Kendi dönemlerinde askerlerin de çok memnun olduğunu iddia eden Erbakan "Genelkurmay Başkanı geldi ve 'bugüne kadar dolar bazında en yüksek maaşı sizin döneminizde alıyoruz, çok teşekkür ederiz' dedi" diye konuştu.
Bunun üzerine "Kastettiğiniz Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı mıydı?" diye soruldu, Erbakan da "Evet" cevabını verdi.
Bu cevap masada gülüşmelere ve "Herhalde Karadayı 28 Şubat'ı da istemeden yapmıştır" esprilerine yol açtı.
Erbakan hapse girmeyeceğine inanıyor
Erbakan'a en çok merak edilen soru da soruldu elbette. "Önümüzdeki 4 ayda 312'nci madde değişir mi?"
Bu sorunun önemi şu, eğer 312'nci madde, yani Erbakan'ın bir yıl hapis cezası almasına ve ömür boyu yasaklı kılınmasına neden olan maddenin kaldırılması veya değiştirilmesi halinde Erbakan kurtulacak.
Erbakan bu soruya hiç tereddüt etmeden "Evet değişir, buna yürekten inanıyorum" cevabını verdi. Erbakan Meclis'in bu maddeyi kaldırmayacağını sandığını, ancak "tahkim edeceğine" inandığını sözlerine ekledi.
Erbakan'ın bu sözleri üzerine Kanal-7'den Ahmet Hakan Devlet Bahçeli'nin "312 değişmez" sözlerini hatırlattı. Erbakan Bahçeli'nin bu görüşte olmadığını iddia ederek "Değişmez değil, kaldırılmaz diyor, zaten dediğim gibi bu madde kalkmayabilir, değişmesi yeterli" karşılığını verdi.
Etrafım bir anda arkadaşlarla sarıldı
Erbakan'ın sohbeti ve yemeği uzayıp saatler 15.00'i gösterince, bugünkü yazıları yetiştirmenin zorlaşacağını düşünerek kalkmak zorunda olduğumu söyledim. Hidiv Kasrı'nın kapısına indiğimde bir anda neye uğradığımı şaşırdım. Çünkü neredeyse 100 kadar gazeteci arkadaşım bir anda etrafımı çevirdi. Uzatılan mikrofonlar ve kameralar karşısında ne yapacağımı şaşırdım. Doğal olarak arkadaşlarım günlerdir aradıkları Erbakan'ın neler söylediğini merak ediyorlardı. "Aman arkadaşlar etmeyin ben sözcü değilim ki" dedim, sonra da "Peki size anlatırsam bana yazacak ne kalacak" dedim, nafile kurtuluş yok. Tabii bu işin espri tarafı, arkadaşlara edindiğim izlenimlerden söz ettim. Hayatımda ilk kez açıklama yapar durumda kaldım, elimi kolumu nereye koyacağımı bilemedim. Bu arada merak edenler için yazayım. Erbakan'ın davetine gazeteci olarak Gülay Göktürk, Ali Bayramoğlu, Mehmet Barlas, Avni Özgürel, Cüneyt Ülsever, Ahmet Hakan, Ali Bulaç, Ahmet Taşgetiren, Fehmi Koru; Ekrem Kızıltaş katıldılar.
Bol bol çay ve portakal suyu içtik. Önce bir tabak içinde poğaça, peynir, kavun, üzüm, domates, kek ikram edildi. Bu karışıklığın anlamını çözemedim, iyi bir şey değildi. Yemekte ise mezgirt tava, tavuk göğsü ızgara, salata ve tatlı yendi. Bir ara yağan şiddetli yağmurun müzik nağmeleri gibi gelen sesini dinlemek de keyifliydi.
Galiba doğru çünkü kimse cevap vermek istemiyor
Otogaz'da süren tartışmaları konu alan dünkü yazımda bir iddiaya yer vermiş ve "bu doğru mu?" diye sormuştum.
İddia şuydu: Büyük petrol dağıtım şirketleri, yeni sağlanan bir haktan yararlanarak yurtdışından akaryakıt ithal edebiliyor. Ancak bazı şirketler örneğin 100 ton akaryakıt getirdikleri halde denetim olmadığı için 10 ton beyan ediyor ve 90 tonun parasını cebe indiriyor.
Bu konulardan hiç anlamıyor değilim, böyle bir iddianın ortaya atılması pekçok kişiyi harekete geçirir normal ülkelerde. Ama burası Türkiye, dün yaprak kıpırdamadı. Ne büyük büyük dağıtım şirketleri ne Enerji Bakanlığı, ne Gümrük Bakanlığı yetkilileri seslerini çıkarmadılar. İnsan bir yetkilinin çıkıp "Bu iddia doğru değil" demesini bekliyor. Ama diyen yok. Demek ki hırsızlık ve yolsuzluk bu kadar aleni yapılabiliyor. Bunu söyleseniz bile kimse aldırmıyor.
Demirören İhtisas Gümrüğü istedi
Akaryakıt konusunda yatırımları olan Erdoğan Demirören'le konuştum dün. Demirören akaryakıt ithalinde ihtisas gümrüğü olması gerektiğini belirterek "Akaryakıtın nereden ve nasıl girdiğini denetlemek gerek, bu denetim de ancak uzman kişilerce yapılabilir, bu nedenle Türkiye'nin tıpkı batı ülkelerinde olduğu gibi ihtisas gümrüklerine ihtiyacı vardır" dedi. Demirören akaryakıtın çok ilginç bir ticari mal olduğunu da söyleyerek "Girerken fatura almayabilirler, satarken de kimse fatura istemez. Yani alırken de satarken de denetim dışıdır. Bunu gözönünde tutmalı" diye konuştu. Erdoğan Demirören Otogaz'a ek vergiler konarak mazotla eşit fiyata getirileceğine ihtimal vermediğini söyledi. Demirören otogaz kullanan lüks otolara tıpkı vergi pulu gibi yüksek ücretli otogaz pulu zorunluluğu getirilmesini önerdi.
Devlet hep yapıyor
Akaryakıta ilginç bir noktayı hatırlatmak istiyorum. Özal taksicileri daha ucuz olduğu için dizel araçlara yönlendirmişti. Bu yüzden pekçok taksici araçlarını dizele çevirttiler. Sonra devlet kullanımı artınca vergi kaybını gerekçe göstererek mazot fiyatını yükseltti, taksiciler perişan edildi. Şimdi aynı şey otogaz için de yapılıyor. Devlet önce sessiz kalıp teşvik etti, şimdi belli ki çıkarı bozulan kesimlerin baskısıyla otogazı öldürmek istiyor. Bu ayrıntıyı unutmayın.
Hay sizin damganıza
İstanbul metrosu nihayet açıldı. Başkan Ali Müfit Gürtuna metroya damgasını vuran iki eski belediye başkanını da törene çağırmış. Bu davranış pek beğenildi kamuoyunda. Bence tam tersi. O iki eski belediye başkanının oraya gelmesi ayıptır. Nurettin Sözen metroyu kendi döneminde bitirmesi gerekiyordu. O ise beceriksizlik yüzünden metroyu yüzüstü bıraktı. Ardından gelen Tayyip Erdoğan'ın da söyleyecek lafı yok. İstediği kadar engellerden, parasızlıktan söz etsin, sonuçta onun döneminde de metro bitirilemedi. Ama onlar çekinmeden sıkılmadan o törene geldiler. Herhalde bitiremedikleri eserlerini görmekten mutluluk duymuşlardır. Ali Müfit Gürtuna ise diğerlerinin mirasına oturdu bir güzel. İki eski başkanı getirmesi bir günlük iştir. Ama metro tarihinde hafızalarda hep Gürtuna kalacak. Salı'ya Gürtuna için de ayrıca iki satır lafım olacak.
|
|
Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|