Adamın biri, bir kahveye girmiş, bir çay söyledikten sonra gidip pencerenin dibine oturmuş. Tüm dikkatiyle gözleri dışarda; çaydan iki yudum ya içmiş, ya içmemiş; birden kapının önüne fırlayarak:
- Yeşilli taraf yukarı, yeşilli taraf yukarı, diye bağırmış.
Tekrar dönmüş yerine. Çaydan iki yudum daha içmiş ve yine kapıya koşarak başlamış bağırmaya:
- Yeşilli taraf yukarı, yeşilli taraf yukarı...
Adam çayını bitirinceye kadar, en azından beş kez kapıya seyirtip, devam etmiş bağırmaya:
- Yeşilli taraf yukarı, yeşilli taraf yukarı, diye...
Sonunda kahveci merak edip, adamın yanına gelmiş:
- Neden öyle ikide bir kapıya koşarak; yeşilli taraf yukarı, yeşilli taraf yukarı, diye bağırıyorsunuz, demiş.
Adam:
- Efendim, demiş, eski bir çocukluk arkadaşım, karşıda küçük bir yer aldı. Şu sırada ağaç dikiyor bahçesine. Kendisi hem 12 Mart, hem 12 Eylül askeri darbelerine katılmış emekli bir militer... Evi aldıktan sonra, "yanlış bir şey yaparsam lütfen beni uyar" diye rica etti benden. Her iki darbe sırasında da, her işi ters yapmaya alıştığı için; şimdi de bahçesine aldığı fidanların köklerini havaya doğru kaldırıp, ağaçları tepetaklak dikmeye kalkıyor; ona bağırıyorum.
Ve birden yine kapıya fırlayıp, çocukluk arkadaşı olan darbeci emekli miletere başlamış bağırmaya:
- Yeşilli taraf yukarı, yeşilli taraf yukarı...
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın sürüp giden operasyonları sonucu, bir takım ünlü ihracatçılar, ünlü banka müdürleri, ünlü denetim görevlileri, ünlü gümrükçüler yakalanıp tutuklandıkça, -fıkra bu ya- ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın gözleri dolu dolu oluyormuş.
Bir gün Tantan, merak edip sormuş Yılmaz'a:
- Sayın Başkanım neden bu kadar üzülüyorsunuz; alt tarafı hepsi, Hazine'yi talan edip durmuş, soyguncu bunların?
Yılmaz eski Roma tarihinden küçük bir öykü anlatmış Tantan'a:
- Eski Roma'da, demiş, Hıristiyanları yakalayıp arenada arslanların önüne atarlardı. Böyle bir gösteriyi izlemekte olan bir Romalı, göz yaşlarını tutamıyor ve ikide birde içini çekerek hıçkırıyordu. Bir arkadaşı:
"- O kadar acıma canım, dedi, alt tarafı Hıristiyan bunlar...
Hıçkırıp duran Romalı:
"- Ben, dedi, Hıristiyanlara acımıyorum ki; şuradaki arslan hiç bir şey yemiyor da, ona üzülüyorum.
Ve Mesut Yılmaz ekledi:
- İnsan gerçekten duygulanıyor, onca iti kopuğu yakalayan bazı küçük maaşlı arslanların, hiç bir şey yemediğini gördükçe...
12 Eylül darbecilerinden emekli bir militere, matrak bir dostu Dertli'nin bir kıtasını göndermiş:
Rızk için üzüntü çekme alemde
Rezzak ismi varken levh-i kalemde
Gücün kolayı var kalma elemde
Attan inen yine biner demişler...
Emekli militer resme değilse de, şiire meraklıymış. O da kendi yazdığı bir kıtayı göndermiş matrak dostuna:
Elbet umut hiç kesilmez alemde
Aynı şeyi söylerdi benim köse dedem de
Gerisine emeklilik girerse
Ata ancak binersin ölünce cehennemde
Biri yüksek sesle elinde tuttuğu gazetenin başlıklarını okuyordu: "Dünkü trafik kazalarında 12 kişi hayatını kaybetti"
Öteki soruyordu:
- Başka ne var?
"12 Eylül darbesinin lideri Evren fena öfkelendi"
- Başka ne var?
"Bu kış enerji sıkıntısı başgörterebilir"
- Başka ne var?
"Deniz kıyılarında ne yer, ne düzen kaldı"
- Başka ne var?
"Faizler düşünce, kredili araba satışları arttı"
- Başka ne var?
"Dış ticaret açığı büyüyebilir"
- Başka ne var?
Gazete okuyan başını gazeteden kaldırdı:
- Köylünün biri, dedi, bir lokantaya gitmiş. Garsona "Ne vaaa?" diye sormuş. Garson:
"- Keşkeş yağlı güzel çorba vaa, demiş.
"- Başka ne vaaa?
"- Keşkeş yağlı güzel patlıcan kebap vaaa...
"- Başka ne vaaa?
"- Keşkeş yağlı güzel pilav vaaa...
"- Başka ne vaaa?
"- Keşkeş yağlı güzel bamya vaaa...
"- Başka ne vaaa?
Sonunda garson kızmış:
"- Ananın, demiş, şalvarlı şalgamı vaaa...
Aslında garson daha başka bir şey söylemiş ama, biz onu "şalgam"a çevirdik; efendice olsun diye..