Dünkü yazımda "alt kültür" ve "alt kimlik"lere değinmiştim. Bir ortak "üst kimlik" etrafında birleşilmedikçe, alt kimliklerin bir anlam taşımayacağını söylemiştim.
Bu hususta en çarpıcı örnek, sporseverler arasından verilebilir.
Radyosport her gün öğleden sonra "İlker Ateş ile söz milletin" diye bir program yapıyor.
Çok sevimli ve sevilen bir program...
Türkiye'nin her yanında taraftarlar arıyor programı ve kendilerini şöyle tanıtıyorlar:
Ben, Üsküdar'dan Fenerli Rüstem!..
Ben, Acıbadem'den Beşiktaşlı Necati...
Ben, Karşıyaka'dan Cimbomlu Kemal!..
Ben, Kandilli'den Pala Mustafa!..
Ben, Bakırköy'den Trabzonsporlu Hüsnü!..
Buna bir şey dediğim yok!..
Bir spor kulübünü tutmanın, feci biçimde taraftarı olmanın hiçbir sakıncası yok ama fanatik olmamak kaydıyla...
Radyosport'un bu müthiş buluşuna ben de siyaset arenasından şöyle örnekler versem, ne dersiniz?
Ben, Amasya'dan ülkücü Mehmet!..
Ben, Rize'den dindar Hüseyin!..
Ben, Ankara'dan laik Ali!..
Ben, Adana'dan Arnavut Remzi!..
Ben, İzmir'den Atatürkçü Yusuf!..
Ben, Sakarya'dan Çeçen kazım!..
Ben, Aydın'dan Cumhuriyetçi Şehriban!..
Ben, Zonguldak'tan solcu Emel!..
Ben, Diyarbakır'dan Kürt Müslüm!..
Ben, Samsun'dan Laz Orhan!..
Ben, Sarıyer'den Tatar Mustafa!..
Ben, Fatih'ten Nurcu Nuran!..
Ben, Çarşamba'dan Nakşi Naci!..
Ben, Sultanbeyli'den Süleymancı Sıtkı!..
Ben, cinnet aşiretinden Kemalettin!..
Ben, minnet aşiretinden Selahattin!..
Alt kimliklerine ve kültürlerine bu kadar sıkı sarılan ve kendilerini sadece böyle tarif eden bireylerle nereye kadar gidilebilir?
Ben size söyleyim:
Bir belediye otobüsünde son durağa kadar bile gidilemez...
Hır çıkar!..
Öyleyse oturup düşünelim:
Bu kimliklerin sonu var mı? Yok...
İsteyen istediği "alt kimliği" kullansın...
Alt kültürlere gelince:
Biz böreği şöyle yaparız, biz düğünü böyle kurarız, bu şekilde oynarız, kına gecesini şöyle yaparız, sarmayı, dolmayı böyle pişiririz...
Şu fıkraları anlatırız, şu esprilere güleriz...
Kızı şöyle ister, evliliği böyle benimseriz...
Hepsine eyvallah...
Alt kültür dediğin buysa, ki sahiden budur ve daha fazla bir kıymeti harbiyesi yoktur, al alt kültürünü tepe tepe kullan...
Ama bana her şeyin üzerinde tuttuğun "üst kimliğini" de söyle:
Bilgi ve teknoloji çağında ve dünyanın şu aşamaya geldiği dönemde bir üst kimlik mutlaka gerekiyor.
Klanlar halinde yaşıyor olsaydık belki gerekmezdi ama gerekiyor.
Üst kimlik şudur:
Hukuka dayalı anayasal demokrasi içinde bireyin özgürce yaşadığı modern toplumun üyesi olmak...
İnsanların, muhtelif alt kimlikleriyle değil, "meslekleri" ve toplumsal üretimleri ile öne çıktığı bir toplumun üyesi olmak...
Sizce de mesele bu değil mi?
Amip gibi her kültür öğesi için bölünmek yerine, daha çok ortak nokta yaratmak, daha akılcı ve bilimsel değil mi? Alt kültürler, Türkiye'nin organelleri olsun, üst kültür de Türkiye'nin vücudu olsun...
Varolmak için bir vücut gerekmiyor mu?
Bizim entellerin, "alt kültür aşkı"nı bu yüzden anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum.
Köylü, tarlasındaki anızı yakmaya girişiyor. Sahi "köylü" demeyecektim, çünkü bazıları alınıyor, sinirleniyor, bize neden köylü diyorsun diye...
Kırsal kesim insanı veya çiftçi vatandaş diyelim... Kısaca çiftçi diyelim...
İşte o çiftçi, anızı yakayım derken, rüzgar alevleri alıyor, ormanlara taşıyor... Çiftçi arkadaş, lütfen dikkatli ol, bir formül bul, ormanımızı yakma, olmaz mı?
Anızı da yakma, tarlanı sür, anız gübreye dönüşsün...
Ne bileyim...
Ama ormanlarımızı yakma...
Çünkü medeni olmak ve medeni insan olarak anılmak istiyorsun biliyorum...
Ama o medineyetin yolu ormanları yakmamaktan geçiyor.