kapat

03.09.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Motivasyon
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Amaç THY'yi mi zarara uğratmak?

Hava Trafik Kontrol elemanlarının iş yavaşlatma eyleminden en büyük zararı Türk Hava Yolları görüyor. Çünkü tüm iç ve dış hat seferleri aksayan THY'nin tüm uçakları havada en az yarım saat bekletiliyor, bu yüzden yakıt masrafı anormal artmış durumda. Gecikmeler yüzünden THY'nin yurtdışında ödediği ekstra paralar da olağanüstü arttı. En önemlisi bu aşırı gecikmeler nedeniyle THY sürekli itibar kaybına uğruyor.

Havacılık çevrelerinde konuşulanlara göre Hava Trafik Kontrol'daki eylemin asıl amacı THY'yi zarara uğratmak, ücret sıkıntısı işin göstermelik yanı.

Çünkü THY eskiden Ulaştırma Bakanlığı'nın kontrolündeydi. Ancak özelleştirme hazırlıkları kapsamında THY Özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanlığı'nın kontrolüne geçti. Yani THY'nin patronu MHP'li Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz değil, ANAP'lı Yüksel Yalova.

MHP'liler THY'nin kendi yönetiminde olmasını istiyor, çünkü THY'de büyük avantaların olduğuna inanıyorlar ve bundan pay almayı bekliyorlar. Ayrıca ANAP'ın da özelleştirme sayesinde puan almasını istemiyorlar. Bu durumda THY'yi zarara uğratarak değerini düşürmeyi amaçlıyorlar. THY'nin değeri düşünce satılma ihtimali azalıyor, ayrıca ANAP da başarılı görünmüyor.

Bunlar Türkiye'nin aleyhine gelişmeler., Ama farketmiyor, parti çıkarı daha önemli biliyorsunuz.

Bu yazdıkların havacılık çevresindeki dedikodular, tekrar ediyorum.

Ama bana hiç de yanlış gibi gelmiyor. Neden mi? Söyleyeyim. Ulaştırma Bakanlığı neredeyse 15 gündür süren eylem konusundaki sorulara "Hayır, böyle bir şey yok, herkes görevini yapıyor" cevabını veriyor. Yani Enis Öksüz'e göre herşey normal. Türkiye'ye bu kadar zarar veren bir eylemi, bakan Enis Öksüz herhalde biraz zam yapmamak için görmezden geliyor olamaz.

Belli ki bu işin arkasında başka pazarlık var. Kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın.

Ecevit el koymalı
Hava Trafik Kontrol görevlilerinin direniş yapmak için ellerinde tek eylem şansı var, o da uçakların iniş kalkışlarını yavaşlatmak, rötarlara neden olmak ve şirketlere bol yakıt harcattırmak.

Amerika'da 1980 yılında aynı İstanbul'daki gibi bir eylem başlamıştı. Hava Trafik kontrol görevlileri bütün uyarılara rağmen direnişlerini bırakmadılar. Bunun üzerine devreye Başkan Reagan girdi. Reagan Amerika'nın gözü en kara başkanlarından biriydi.

Bir gün içinde ne kadar Hava Trafik Kontrol görevlisi varsa, işten alındı ve yerlerine askeri üslerden getirilen subaylar, astsubaylar oturtuldu.

Bizde de böylme mi olmalı? Tabii ki böyle olmamalı, ama Başbakan Ecevit duruma el koymalı ve sorunu çözmeli. Bir faciadan sonra "Niçin önlem alınmadı?" diye sormak itemiyoruz.!

Eylem yasadışı hale dönüşüyor
Hava Trafik Kontrol görevlilerinin direnişini ilk başladığı günlerde "Böyle eylem olmaz, can güvenliğini tehlikeye atamazsınız, eğer ille eylem yapılacaksa bir gün seçilir, bu herkese duyurulur, basın olayın üzerine eğilir, sonra iş normale döner, baktınız değişen bir şey yok bir hafta sonra yine yaparsanız ama binlerce yolcuya bu kadar eziyet edemezsiniz" demiştim. Kulak asan olmadı. Eylem devam ediyor üstelik, söylediklerinin aksine yasadışı hale de gelmeye başladı.

Çünkü, dünyanın hiçbir havaalanında inişe hazırlanan bir uçak havada yarım saatten fazla bekletilmez, sivil havacılar böyle anlattı, oysa bizdeki direniş yüzünden uçaklara 40-45 hatta 50 dakika havada bekleme talimatı veriliyor. Üstelik o sırada hava trafiği tamamen boş olduğu halde. Bu olmaz işte.

Hava Trafik kontrol'da çalışan görevliler "uluslararası kurallara göre 2 saat çalışıp bir saat dinlenmemiz gerek, bu bize uygulanmıyor, bizim işimiz dikkat işi, her an bir facia yaşanabilir" diyorlar kendilerini savunmak için. Söyledikleri doğru, ama yöntem yanlış ya da diğer yazıdaki gibi Ulaştırma Bakanlığı'nın oyununa geliyorlar. Bir daha düşünmeliler.

Gazeteci duygusaldır da
Biz gazeteciler yazılarımızı ister istemez "sert" hatta zaman zaman "kaba" ifadelerle yazarız. Bu sertlik ve kabalık işin kötü olması anlamında değil elbette. İşimizin doğasında var. Haber güm güm yazılacaktır. Başka çaresi yoktur.

Bu nedenle kimi gazeteci dostlarımın çok daha duygusal, nahif yazılarını görünce ilk anda şaşırıyorum, sonra da müthiş mutlu oluyorum.

Fügen Ünal Şen'le galiba 15 yıldır birlikte çalışıyoruz. 15 yıl önce bir kız çocuğuydu, her işe gitmek ister, haberini uzun uzun canlandırarak aktarır, detaylarını mutlaka gözünüzün içine sokar, fotoğrafları önce anlatır, sonra beğendirinceye kadar beklerdi.

O yıllar keyifliydi.
Fügen'i hep yazdığı haber, röportaj ve dizi yazılarından biliyorum. Bu yazılardan da içdünyasını hissetmek mümkün olmuyor tabii. Gerçi özellikle röportaj ve dizi yazılarındaki dili haberlerinden çok daha yumuşak, duygu yüklü. Ama getirip önüme bıraktığı "Bir anı paylaşmak" isimli kitabındaki gibi değil. Fügen Ünal Şen bir gazeteci olarak bambaşka bir duygu dünyasını sermiş bu kitapla önümüze.

Okumaya başladığımda kendimi bir hayal dünyası içinde buldum. Bir gazeteci sertliğinden, bir edebiyatçı duygusallığına yelken açan Fügen Ünal Şen'in bu kitabını hepinize tavsiye ederim. Sevgi ve duygu yüklü zaman geçireceğinizden eminim.

Telefon rehberleri bu yıl içinde basılıyor
Türktelekom "rehber hazırlanıyor ama ne zaman belli değil" başlıklı yazı için bir açıklama gönderdi. Söz konusu yazımda Türktelekomu'un abonelerden rehber için para talep ettiğini ancak rehberin ne zaman basılıp teslim edileceğini söylemediğini yazmıştım. Türktelekom'un açıklamasında deprem bölgesi hariç 76 ili kapsayan rehberlerin hazırlandığını, basım ise 2000 yılı içinde planlandığı bildiriliyor. Yani tarih yok yine. Bu yıl içinde bir zaman. Peki olmadı, ne olacak? Olmazsa seneye kalır. Neyse ki açıklamada haber değeri taşıyan bir nokta var. İstanbul üç bölgeye ayrılıyormuş ve üç rehber yapılacakmış.

Foça'da tapulu arazilere jandarmaya devretmek için el konulmuş
Birkaç gün önce "Foça'da Orman Bakanlığı'dan orman kanunu" başlıklı bir yazı yazmıştım. Çünkü Orman Bakanlığı yıllardır ellerinde tapuları olan bazı vatandaşların arazilerini orman arazine katmıştı. Bu yazı yayınlandıktan sonra Foça'dan pekçok kişi aradı. Söyledikleri şu: "Orman Bakanlığı bu arazilere kendisi için el koymuyor, bu araziler jandarmaya devrediliyor"

Bu iddia doğru olabilir mi? Foça'daki yetkili kişilere açıp sordum. Kesin bir cevap vermemekle birlikte, Orman Bakanlığı tarafından el konulan arazilerin hemen hepsinin jandarma tarafından dikenli tellerle çevrildiğini söylediler. Bu da arazilerin jandarmaya devredildiği iddiasını kuvvetlendiriyor. El konulan arazilerin genellikle sahilde olması da ayrıca şüphe çekici. Bu hafta sonu konuyla ilgileneceğim. Önümüzdeki hafta aldığım bilgileri aktarırım.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır