kapat

29.08.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Arbeta
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Uygarlığın güzelliği..

Yusuf Duru, bize nasıl bir güzellik hazırlamış, anlatılmaz..Monaco'yu sevmem ben.. Eğer kumar zevkiniz yoksa, bu uçurumlar üzerine kurulmuş beton yığınında insanın gününü geçireceği çok az yer vardır. Bir kez gidersiniz yeter.. Ben bilmem kaç kez gittim ve artık bıktım..

Real Madrid maçı için, Monaco yerine, o dünyaca ünlü Fransız Rivierasını seçmiş Duru Turizm.. Bir başka beton yığını Cannes'ı değil.. Daha küçük, daha şirin Juan le Pin'i.. "Hem maç, hem de dünyanın en güzel tatil yörelerinden birinde üç gün dinlence" programı yapmış.. Üniversite yıllarımızda bize ne aşklar yaşatan Zizi Jean Meare'in şarkılarında anlattığı Juan le Pin burası..

Nasıl, ama nasıl harikaydı..

Pırıl pırıl bir otel.. Çıktınız mı, her yer yürüyüş mesafesi.. 100 metre ötede, kilometrelerce uzayan plajlar sahili..

100 metre ötede, barlar, kafeler, restoranlar, diskolar, eğlence yerleri..

100 metre ötede, alışveriş merkezi..

Yani her yer, ama her yer yürüyüş mesafesinde.. Hayatınız takside geçmiyor, paranızın yarısı taksiye gitmiyor..

Juan le Pin, ucuz.. Deniz kenarında bir minik restoranda, Ertekin'de ödediğinizin yarı fiyatına karın doyurabilirsiniz, hem de, bir salata, bir et yemeği, bir tatlı ve de yanında bir bardak şarapla, isterseniz..

Ben St. Tropez'yi çok seviyordum, Juan le Pin'e daha da bayıldım.. Daha minik, daha şirin, daha sıcak (Hayır termometre anlamında değil), daha cana yakın..

Uygarlığın güzelliği dedim, başlıkta..

Bu ne bilir misiniz?..

Dünyanın dört bir yanından gelmiş arabalar var, plakalarından belli.. Dünyanın dört bir yanından gelmiş, burada araba kiralamış insanlar var.. Bu detayları veriyorum, özel sebeple..

Juan le Pin'de durmadan akan yoğun bir trafik var, içinde tüm dünya uluslarından sürücüleri ile.. Ama bu kentte hiçbir kavşakta trafik ışığı yok.. Trafik polisi de yok..

Yayalara "Geç- dur" diyecek hiçbir şey yok yani.. Sürücülere de öyle..

Peki nasıl oluyor da trafik kitlenmiyor?.. Nasıl oluyor da, yayalar, yolda karşıdan karşıya geçebiliyorlar?..

Basit..

Saygı.. Trafikteki herkesin, sürücü, yaya, birbirine saygısı var.. Yaya geçidinde yola indiniz mi, herkes size yol veriyor, otomatiğe bağlanmış gibi.. Kavşaklarda kilitlenme yok.. Çünkü kimse kimsenin yolunu kesmiyor, uyanıklık yapıp kavşağa dalmıyor.. İlk geçme hakkı, kavşağa ilk gelenin.. Herkes sırasını biliyor ve bekliyor.. Hiç ama hiç kimse, ortada tek trafik polisi görünmezken hız yapmıyor.. Porcheler, Ferrariler nasıl kuzu kuzu gidiyorlar, 30-40 kilometre hızla, şaşarsınız..

Ve de şaşarsınız.. Belediye yollarda park edilecek yerleri işaretlemiş. Onun dışında bir yere kimse park etmeye teşebbüs etmiyor. Kaldırımlara çıkmıyor..

Neden?..

Sebep hep ayni..

Saygı..

Uygarlık bu demek.. Saygı.. Trafikte saygı ise, uygarlığın asıl simgesi.. Eğer sizde bu saygı yoksa, isterseniz dünyanın en kibar insanı gibi giyinin, davranın, için için tam bir magandasınız demektir.. Uygarlığınız sahtedir, görüntüdür..

Çünkü uygarlık saygıdır..

Şimdi, dikkat edin, asıl vurucu yerine geliyorum anlatacaklarımın..

Trafik lambası yok, trafik polisi yok, ama trafik sorunu da yok.. Bu ne uygar görüntü değil mi?..

Ama bitmedi..

Bu trafikte tam 3 gün yaşadık.. 3 gün boyunca bir tek, ama bir tek korna sesi duymadık..

Yahu, sürücüyü, yayayı uyaran ne bir ışık, ne bir polis yokken, insanların birbirlerini uyarması gerekmez mi?..

Hayır.. Bir tek kere korna sesi duymadık..

Uygarlığın güzelliği dediğim de işte bu!..

Kimse demesin ki, "Bu küçük bir Fransız köyü.. Tabii öyle olacak.."

Hayır, detayları onun için verdim.. Dünyanın her yerinden gelmiş insanlar var.. Ülkelerinin en azgın trafik magandaları da var aralarında mutlak.. Ama burada bir sihir var sanki.. Gelen havaya uyuyor.. Magandalığını unutup, saygı duymaya başlıyor.. Uygarlığa ve güzelliğe saygı..

Nişantaşı Karakol kavşağında, sarı yanar yanmaz kornaya basan ve ortalığı günün 24 saatinde gürültüye boğan "Ayı" burada, ötekilerden farksız bir "Kuzu" oluyor.. Olabiliyor..

Neden?..

Demek toplumsal saygı, en magandayı bile, bireysel saygıya itebiliyor..

Ya da, maganda, burada magandalık yaparsa, tek kalacağını, bütün başların kendisine çevrileceğini ve herkesin ona iğrenerek bakacağını biliyor, korkuyor, utanıyor.. O da havaya uyuyor, mecburen..

Bilim adamlarının araştırması gereken bir konu bu, aslında.. Ayni adam, niye Juan le Pin'de uygar da, Nişantaşı'nda maganda..

Bu sorununun yanıtını bulabilirsek, belki biz de, "Uygarlığın güzelliği"ni, kendi ülkemizde, kendi çevremizde yaşamaya başlayabiliriz..

Bir gün..

İnşallah!..

TEBESSÜM
Şaka Orhan Tomruk'tan

"Bazıları benim korkunç bir kimse olduğumu düşünüyorlar. Hiç bile! Bende bir çocuk kalbi var: Masamda ve bir kavanozun içinde". Stephen King

Konuşmak.. Ve konuşmamak!..

Keşke Fatih Terim, Pazar gecesi Show TV programına bağlanmasaydı.. Keşke, sanki hafif içkili gibi bir edayla, aklına ve ağzına geleni söylemeseydi..

Keşke, en başta kendisine saygısını muhafaza edip "Hayır beyler.. Ben Faruk Süren'in böyle şeyler söyleyeceğine inanmıyorum. Benim başkanım böyle konuşmaz" diyebilseydi..

Ne kadar, ama ne kadar büyürdü, tahmin edebiliyor musunuz?..

"Demek Fatihsiz de olabiliyormuş" sözlerini Süren gerçekten etmişse, o zaman Fatih Terim'in bu büyüklüğü, Süren'i kendi sözleri içinde boğacaktı. Etmemişse.. Bu sözler, medyanın artık alışılmanın da ötesinde utanç verici boyutlara ulaşan, tahrikçi palavralarından biriyse, Terim tuzağa düşmeyecek kadar akıllı olduğunu gösterecek, durup dururken, yıllardır omuz omuza çalıştığı Galatasaray Başkanı ile arasını böyle açmayacaktı.. O başkan ki, Galatasaray Ali Sami Yen'de Fener'den dört yer ve 9 puan geriye düşerken, arkasında kale gibi durarak, Terim'in bugünkü konuma gelmesinde baş rolü oynamıştı. Süren ve arkadaşları, o gün Fatih'e yürekle sahip çıkma yerine, ülkemizde alışıldığı gibi "Kovsalar" kimse yadırgamazdı.. Peki o zaman Fatih Terim, bugün nerde olurdu?..

***

Konuşmak, dünyanın en büyük sanatı.. Konuşurken, kendini kontrol edebilmek, hatta bazan hiç konuşmamak ve yorumu etrafa bırakmak, daha büyük sanat..

Geçen hafta, Galatasaray'ın iki genç yöneticisi Ali Dürüst ve Burak Elmas'ı yersiz ve gereksiz konuşma merakları yüzünden bekleyen tehlikeleri anlatan bir yazı yazmıştım.. Başı çıkmış, devamı bilgisayarda kalmış..

Madem söz "Konuşmayı bilmek"ten açıldı, o zaman, o satırları da bu defa eksiksiz yineleyelim.. Ali ve Burak, ayni hırs, ayni öfke ile Real maçından sonra da medyaya koşarak, eleştirimizi gündemde tuttular, üstelik..

***

Ali Dürüst ve Burak Elmas fevkalade iyi niyetli genç arkadaşlar. Ama geçen hafta sonu hatalar yaptılar. Galatasaray geleneğinde olmayan bir konuşma hevesi içinde göründüler. Ekranlara taşındılar. Gereksiz polemiklerin içine düştüler, yalancıların, kötü niyetlilerin muhatabı oldular ve puan kaybettiler.

Galatasaray böyle oyunlara gelmez. Gelmezdi.. Gene de gelmemeli.

İddia ve ithamlara karşı söylenecek birşey varsa, bunlar yönetimde ele alınır, tartışılır, soğukkanlı, sözcükleri doğru seçilmiş cümlelelerle medyaya açıklanır. Hepsi bu..

Galatasaray yöneticisi, eleştirmenle polemiğe hele hiç girmez.. Erzurum gibi bir takımın tam 4 net gol pozisyonuna girmesini görmezden gelip "Bu 7 gol bizi eleştirenlere yanıttır" ucuzluğuna düşmek gene Galatasaray yöneticisine yakışmaz.

Eleştirmen düşündüklerini yazan adamdır. Bunları okur, ya da okumazsınız. Yararlanır, ya da yararlanmazsınız, bu sizin bileceğiniz şey.. Keyif sizin.. Ama

eleştirmeni düşman, rakip gibi görüp, tabelaya sığınarak, eleştirilere saldırmak, Galatasaray yöneticiliği ile bağdaşmaz.

Yarın Galatasaray kaybederse, bu defa eleştirmenler mi, Ali ve Burak'a yanıt vermiş olacaklardır?.

Soğukkanlılık.. Hoşgörü.. Olayların içinde boğulma yerine, üzerinde kalabilmek.. Medyanın önüne koyduğu kişisel reklam tuzaklarına düşmemek.. Ekranda görünmek, manşet olmak hevesi yüzünden her konuşma fırsatının üzerine sazan gibi atlamamak.. Yanıt vermek için çırpınmamak, en küçük sitem ve tarizlerde bile kendini savunma ihtiyacı duymamak..

Galatasaray'da yönetici olmanın temel unsurları bunlardır, Ali ve Burak kardeşlerim..

Çünkü bunlar, kendine güvenen adamın hasletleridir.

BİZİM DUVAR
Çiller şirin gözükmek için Nasrettin Hoca fıkraları anlatmaya başladı.
Yaa tutarsa!..

Hakan & Utku

SEVDİĞİM LAFLAR
Tedbirli olmanın tüm çeşitleri içinde, gerçek mutluluk için en tehlikeli olanı aşkta tedbirli olmaktır.

Bertrand Russel (1872- 1970)

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır