kapat

26.08.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Arbeta
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
NEBİL ÖZGENTÜRK(nebilo@sabah.com.tr )


Bir Fuar Masalı..

Hey gidinin İzmir Fuarı.. Bugün bi kez daha açılıyor işte.. Hem de 69'uncusu...

Farkında mısınız bilmem, beş on yıldır İzmir Fuarı'ndan sözetmez olmuştuk.. (Yoksa sağımız solumuz panayıra çevrildiği için mi, kim bilir!) Hafta içinde gazetelere baktım da "Hülya Avşar İzmir Fuarı'nda" başlıklı bi haberle yeniden gündemimize girdi Uluslararası İzmir Fuarı!

(Hatta, Hülya Avşar'ın İzmir Fuarı'na "iktisadi konuşma yapmak üzere" katılması, köşe yazılarına bile konu oldu)

Oysa, 15-20 , hatta 25 yıl önce öyle miydi? (Açıkçası ben biraz yetiştim.. Üniversite yıllarımın İzmir Fuarı ayrı bir hikaye..)

Öyle ki..

Ekonomi ve eğlence rüzgarı, İzmir Fuarı'yla start alırdı..

Gazeteler, günler öncesinden haberler vermeye başlar; hem "gazinolar" hem de "pavyonlar"daki hazırlıklardan sözederdi..

Gazinolar dediğimiz, bildiğimiz açık hava bahçeleri..

Hangi sanatçı nerede çıkacak, bir gecede ne kadar ücret alacak, falancanın üvertürü kim olacak, şunun kadrosunda hangi popçu olacak gibi haberler çoğu zaman birinci sayfaya taşardı...

Zeki Müren'in Fuara katılışı ise bir olay ki ne olay! .

Paşa (!) Çiğli Havalimanı'ndan alınıp üstü açık arabaya bindirilir, eskort olarak motorsikletli gençler sirenler (!) çala çala önce, Kordon Boyu dolaşılır, ardından diğer caddeleri tepe tepe oteline ya da bir aylığına tutulan evine bırakılırdı altına kırmızı halı serilerek... Ve Manolya Bahçesi'nde sahne alacağı ilk akşam, en ön sırada şehir erkanı "protokol tabureleri"ne kurulur, Zeki Müren de segah makamındaki ilk şarkıyla başlar, Dede Efendi'ye devam edip, kıvrak bi İzmir havasıyla repertuarını bitirirdi... Zaten, İzmir Fuarı'nda sahne almak bir statü, seyirci olmaksa bir keyifti..

İstanbul, Ankara ya da diğer kentlerden bile İzmir'e "gazino"lara gidilirdi.. Açıkçası biraz da moda gibiydi İzmir Fuarı....

Pavyon'larsa ayrı bi alem.. Aslında İzmir Fuarı'nın da amacıydı. Ama nedense her zaman olduğu gibi işin magazin kısmı ön plana çıkardı...

(İzmir Fuarı'na aşina olmayanlar için söylemek lazım.. Pavyon denince, çengilerin, konsomatrislerin servis (!) yapıldığı, pahalı içkilerin satıldığı yer anlaşılmasın sakın.. İzmir Fuarı'ndaki pavyonlar, ülkelerin en yeni ürünlerini sergilediği özel binalardı.. Mesela; hadi Sovyet Pavyonu'na gidelim! Bakalım, bu yıl neler sergilemişler!)

İzmir Fuarı'na katılıp "pavyon" açan ülkeler, inanılmaz bi yarışa girerdi..

Özellikle "soğuk savaş"ın etkisiyle en büyük yarış, Sovyetler'le, Amerika arasında yaşanırdı.. Biri kozmik ürünler, diğeri (daha o zamanlar) kompütürlerle caka satardı..

Sovyet pavyonundaki kürkler, bizim İzmirli kadınların bakmaya doyamadığı ürünlerdi.. Sadece bakmak zorundaydılar, satış yasaktı, çünkü, bırakın almayı ürün sergilemenin bile belli bir ölçüsü vardı..

Amerika ve Sovyetler dışındaki ülke pavyonları, onlara göre biraz yaya kalırdı.. Ancak, Japonya pavyonunun hakkını yememek lazım, daha o zamanlarda Japonların adam olacağı belliydi.. Çocuklar, Japon pavyonundaki inanılmaz keyifli oyuncaklardan ayrılmak istemezdi ..

Bizimse, Tariş mamülü incir ve üzüm sergilerimiz dikkat çekiciydi!..

Bu arada ilginçtir, Sovyet pavyonunu ziyaret eden her yüz kişinin yarısı, İzmir, İstanbul, hatta Ankara'nın siyasi şube elemanıydı..

Sovyet görevlileriyle kimlerin konuşup görüştüğünü kayda alan ziyaretçi kimlikli memurlar! O kadar belliydi ki bu durum..

Bazen de iltica haberleriyle sarsılırdı ortalık.. Gazeteler için bulunmaz hint kumaşıydı iltica öyküleri.. Hele iltica eden "Demirperdeli", bir kadınsa! Bu yüzden Fuar ziyaretçileri, Varşova paktı pavyonlarına korkarak ve çekinerek girerdi..

Her şey bir yana, İzmir Fuarı inanılmaz bir canlılık getirirdi İzmir'e, Ege'ye, hatta ülkeye.. Hem de her keseye, her kesime..

İthalat ve ihracattan tutun, sokak satıcılarına, sokak ressamlarına kadar.. Bir köşebaşına tezgahını kuran (ki o zamanlar başladı) bir sokak ressamı ya da karikatüristi, yıl boyunca keyif çatardı kazandığı parayla.. Fuar alanı yankesiciler için de "bir sürüm yeri"ydi! ..

Yıllarca böyle gelip gitti..

Parlak günler geride kaldı.. (İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Priştina ve İZFAŞ Genel Müdürü Feyzi Hepşankal, bu yıldan itibaren Fuar'ın yine eski parlak günlerine kavuşması için özel bir çaba sarfediyorlar..)

Yazının başında belirttiğim gibi her yanımız panayıra (!) döndüğü gibi, ülkenin pek çok merkezinde uzmanlık fuarları açılmaya başladı, her tüketim türü kendi fuarını yaratmaya başladı, yurt dışına çıkışlar serbest oldu, ithalat tahditleri çoktaan kalktı..

Doğruluğu yanlışlığı bir yana (hatta bazen çivisi çıksa da) gözün alabildiği her noktada okyanus ötesi eşyalara rastlıyorduk artık.

Yani, biraz küçük Amerika ve Avrupa olmuştuk!

Ancak her şey iyi güzeldi de.. Bunca yılın ardından "Yerli Malı Haftası" kutlamaz olduğumuz gibi "doğru dürüst "yerli mal" da yaratamamıştık.. Rakamlar yine ortadaydı, yani, deyim yerindeyse ihracatla ithalat arasındaki fark epeyi açıktı!

Neyse, aslında bu yazıda "geçmişe yolculuk" yaparken amacım bir "Cumhuriyet Adamı"na saygı durmaktı.. İzmir Fuarı'nın kurucusu Behçet Uz bu adamın adı..

Sadece İzmir Fuarı'nı kurup geliştirdiği için değil, Sağlık ve Ticaret Bakanlığı sırasında, özellikle şimdilerde çok aradığımız "devlet adamı" hasletlerine sahip olduğu için.. Koca Fuar alanını yarattığı sıralarda, bir metrekare arsayı dahi kendine peşkeş çekmeyip rantiyeci olmadığı için, Fuar fikrini oluştururken hem İzmir'i hem de Uluslararası Fuar'ı "Batıya açılan pencere"ye dönüştürmeye gayret ettiği için... Kültürpark'ı yaratırken (1930'lar) dünyanın dört bir yanına haber salıp, rica edip her çeşit ağaç getirtip diktiği için.. İnşaat sırasında emek veren ama yorgunluğa dayanamayıp yaşamını kaybeden atların anısına özel bir heykel yaptırdığı için..

Ve gün olup devran dönüp de, hükümetler, iktidarlar değiştiğinde, bir hastaneye verilmiş olan adının sökülüp atılmasına ve dahi sonraki yıllarda Fuar'ın açılışlarına davet edilmediğinde, yine de bütün eski zaman adamları gibi "efendiliğini koruyup" bu dramını, sadece yüreğinde sakladığı için...

Ve bunca devlet hizmetine rağmen.. Bu dünyadan göçüp gittiğinde, Fuar'a ve İzmir'e binlerce dikili ağaç armağan etmesine rağmen, ailesine ve kendisine haksız ve usulsüz dikilmiş tek bir ağaç bırakmadığı için..

NOT: Hayat bu ya.. Yıllarca "ziyaretçi" olarak gidip geldiğim Fuar'a imza atmaya gidiyorum. Coşkun Aral'la birlikte bugün 18.00'den itibaren Fuar Sanat Sokağındayız..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır