kapat

24.08.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Arbeta
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Aynı kafaya devam

Depremden sonra yapılan evler 4.3'e bile dayanamadı

Adapazarı Hendek'teki deprem çoktandır alışmadığımız büyüklükteydi. İstanbul'da da hissedilen 5.8 herkesi çok korkuttu ister istemez. Hele bir de son günlerde ısrarla ortaya atılan deprem teorileri bu korkuya tuz biber oluyor.

Çok şükür dün fazla bir şey olmadı. Ancak ben bir gün önceye, Ankara'da meydana gelen ve sadece 4.3 olan depreme dönmek istiyorum.

Yukarıdaki fotoğrafları görüyorsunuz. Bu fotoğraflar Ankara depreminden hemen sonra çekildi. Çekildiği yer Ankara Beypazarı. İlçenin paralıları için yapılan ve çoğunluğu iki kat villalardan oluşan Uruslular Yapı Kooperatifi. Sadece 4.3'lük bir depremle binaların yarıdan fazlası daha şimdiden oturulamayacak hale geldi.

Oysa bu binalar bir yıl önceki korkunç depremden sonra yapılmış. Demek ki değişen hiçbir şey yok. O kadar uyarı, o kadar bilgi bombardımanı, ahlaksız müteahhitleri yolundan çeviremiyor. Onlar yine bildiklerini okuyorlar. 4.3'lük deprem bizim için çok ciddi bir uyarı olmalı. Demek ki kafalar değişmiyor. Gerekirse bu ahlaksız kafalar kıra kıra değiştirilecek.

Haber kanalları biraz daha sorumlu olmalı
Adapazarı Hendek'teki 5.8'lik depremden çok kısa bir süre sonra pek çok televizyon kanalı yayınını kesip deprem haberini duyurmaya başladı. Ancak haberler genellikle televizyoncu arkadaşlarımızın o anki duygularını yansıtıyordu. Çünkü deprem İstanbul'da ve televizyon binalarında da hissedilmişti. Böyle olunca haberci arkadaşlarımız kesin bilgileri almadan apar topar ekranlara fırladılar. Kendileri de ne olup bittiğini bilmedikleri için gerek soğuk ve endişeli yüz ifadeleri gerekse kullandıkları uslüp halkta panik yarattı. Televizyonları açanlar yine bazı yerleşim yerlerinin yıkıldığı hissine kapıldı. Habercilik sorumluluk ister. Önce ben haber vereceğim derken milleti paniğe uğratmaya hiçbirimizin hakkı yok.

Gülen'in koruması 2000 başında dönmüş
İçişleri Bakanlığı'ndan dün yayınlanan yazım üzerine yine dün öğleden sonra Fethullah Gülen'in Amerika'daki koruması konusunda bir açıklama geldi.

Bakan Saaddettin Tantan adına arayan yetkili, başkomiser Ahmet Akgün'ün, Fethullah Gülen'in yakın koruması olarak geçtiğimiz yılın mayıs ayında Amerika'ya gittiğini söyledi.

Aynı yetkili koruma görevlisinin Amerika'ya gitmesinin bizzat Fethullah Gülen tarafından talep edildiğini söyledi ve mevzuattan bir madde okuyarak "Buna göre tüm masraflarını kendisinin karşılaması halinde bir kişinin yakın koruma olarak görevlendirilmesine izin verildiğini" söyledi. İçişleri Bakanlığı yetkilisi Bakan Sadettin Tantan'ın talimatıyla görevli kişinin görev süresinin iki kere uzatıldığını, ondan sonra ise uzatmaya gerek olmadığına karar verildiğini söylemiş. Ahmet Akgün adlı koruma görevlisi, bu iki ay uzatmadan sonra bir ay da rapor alarak Fethullah Gülen'in yanında kalmış. Akgün 1999'un eylül ayında Türkiye'ye dönmüş ve yeni görev yerinde çalışmaya başlamış.

Bakanlık yetkilisine "Bu tarihten sonra koruma gönderildi mi?" diye sordum. Gönderilmemiş. 2000 yılı ocak ayında da genel olarak koruma programları gözden geçirilirken Fethullah Gülen'in halen yurtdışında olduğu ve korunması için Amerika'ya yeniden görevli gönderilmesine gerek olmadığına karar verilmiş.

Açıklamalardan anlaşıldığı gibi Fethullah Gülen bir yıl öncesine kadar devletin koruması altında yaşıyordu. Tabii Gülen'in ne zamandan beri korunduğunu da sordum.

30 Temmuz 1996'dan itibaren devlet koruması altına alınmış. Çünkü Gülen o sıralarda gazetelerde adı çok geçtiği için hedef durumuna geldiği hissine kapılmış. Ayrıca İBDA/C militanlarının da tehdit ettiği ileri sürülmüş. Devlete başvurmuş ve "beni koruyun" demiş. Bundan sonra da Gülen'e koruma tahsis edilmiş.

Tabii Fethullah Gülmen niçin devletten koruma ister o da ayrı bir merak konusu. Gülen'in etrafında çok insan var, öyle sıkı korunuyor ki, çevresinde kuş bile uçurtulmuyor. Buna rağmen devletten koruma istemek, belki de devletin bir bölümü ile çok yakın ilişkilerde olduğunu göstermek istemesinden kaynaklanıyordur.

Ancak neresinden bakarsanız bakın, Fethullah Gülen'i üstelik Amerika'daki günlerinde devletten maaş alan bir polise korutmak, sonra da görev süresini uzatmak bana çok ayıp geliyor.

Bu nasıl yönetmelik?
İçişleri Bakanlığı'ndan arayan yetkili Başkomiser Ahmet Akgün'ün "koruma yönetmeliği" gereği Amerika'ya gönderildiğini söyledi. Bu yönetmeliğe göre ülke içinde yakın koruması olan kişiler, yurtdışına giderken, bütün masraflarını karşılamak kaydıyla devlet memuru olan korumalarını yanlarında götürebiliyorlarmış.

Fethullah Gülen de Amerika'ya giderken Ahmet Akgün'ün yanında gelmesi için resmi başvuruda bulunmuş. Yönetmelikte "bütün masraflar" olarak adlandırılan masrafların ne olduğunu sordum. Bu masraflar yol parası, yiyecek, otel ve bazı özel masraflarmış. İşte burada merak ediyorum. Özel bir şahsa, devlet memurunun tüm masraflarını ödetmek o devletin onurunu zedelemez mi? İçişleri Bakanlığı yetkilisi bu soruma "Ama devlet bu kadar masrafı niçin yapsın?" dedi. Püf noktası da bu zaten. Devlet kendi yapamayacağı masrafı bir şahsa yaptırırsa, o şahıs devletin üzerine çıkmış gibi olmaz mı? Ayrıca tüm masrafları karşılanan bir devlet görevlisi, yurtdışında koruma görevi mi yapar yoksa koruduğu kişinin hizmetini mi görür?

Bu yönetmeliğin tekrar ele alınması gerek gibi geliyor bana. İçişleri Bakanı Sadettin Tantan sanıyorum bu konuya da el atar.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır