Sezer'in 100 günü
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer bugün Köşk'te 100 gününü dolduruyor.
Göreve başladığında Fehmi Koru, Sezer'i "Mr. Smith Washington'a gidiyor" filminin kahramanına benzetmişti.
Politikaya meraklı olmayan idealist bir taşralının senatör seçilip Washington'a gittikten sonra dürüstlüğüyle siyasetin kirli dünyasını alt üst etmesini anlatan film, Hollywood'un tutucu yönetmeni Frank Capra'nın imzasını taşıyordu. 1930'ların sonunda, Amerika'nın kokuşmuş siyasetinden bunalmış seyirci, filmde aradığı umut ışığını bulmuştu.
Sezer, 100 günlük icraatıyla "Mr. Smith" benzetmesini haklı çıkardı.
Artık herkes kabul ediyor:
Türkiye, Köşk'ün yeni sakiniyle birlikte, yeni bir döneme girdi.
***
Meclis'te yemin ettiği gün, "Polis devletine karşı evrensel hukuku" savunan bu gösterişsiz hukukçu hepimizi etkilemişti. Ancak çoğumuz, bu sözlerinin arkasında durabileceğinden kuşkuluyduk. "Başta böyle konuşurlar, sonra birkaç brifing alınca normale dönerler" diyenler oldu. Yemin töreninde frak giymemesi, alışveriş için markete gitmesi, hastanede sırada, trafikte kırmızıda beklemesi gibi insancıl özelliklerinin "iktidarda düzeleceği" söylendi.
Öyle olmadı.
Bu 100 gün içinde hiç aile fertlerini bir yerlerde gördünüz mü?
Sezer, göreve gelir gelmez iki kızını, oğlunu ve damadını uyarıp fazla göz önünde olmamalarını istemişti. 3 ay içinde bir kez ailece dışarı çıktılar. Büyük kızı, Ankara'nın mütevazı semtlerinden Birlik mahallesinde aldığı evi annesiyle birlikte temizledi. Semra Sezer, Çankaya'da selefleri Nazmiye Demirel'den de, Semra Özal'dan da farklı bir portre çizeceğe benziyor. Halen eğitimle ilgili çalışmalara hazırlanıyor.
***
Yeni Cumhurbaşkanı, "Alışma dönemim" dediği ilk bir ayda daha çok, evde boşa yanan lambaları söndürüp, muslukları kapatan bir aile büyüğü görünümündeydi. Köşk'te sıkı bir tasarruf kampanyası başlattı, kemerleri sıktırdı, personeli azalttı.
Demirel'in 40 civarındaki danışmanından sadece 4'ünden "kalmalarını rica etti". Yaverliğine atanan Albay Ferit Güler'e "Şatafat istemiyorum" talimatını verdi.
Başta Demirel'in kullandığı 2 limuzine ve GAP uçağına itiraz etti.
Daha 6 ay önce bir kalp ameliyatı geçirdiği halde Demirel'e her sabah yapılan cheek-up uygulamasına son verdi. Kent içinde korteje eşlik eden ambulansı da kaldırttı. Köşk'ün koruma müdürlüğüne tahsis edilen 14 aracı iade ettirdi. Bir eskort ve koruma aracı dışında güvenlik önlemi istemediğini bildirdi. Çankaya'daki sabah yürüyüşlerinde peşine takılan korumalardan da "kendisini rahat bırakmalarını" rica etti. Makam odası önünde koruma istemedi.
Olur olmaz yerde "Cumhurbaşkanının himayelerinde..." diye davetiyeler bastırılmasına karşı çıktı. Sadece bazı gazetecilere demeç verme uygulamasına son verdi. Kabulleri basına kapattı.
Henüz çağrıldığı düğünlere de gitmedi, Cuma namazlarına da...
Çığ gibi yağan randevu taleplerine rağmen, her isteyen çat kapı Çankaya'ya çıkamaz oldu. İşadamları gittiklerinde ikramda bulunulmadı. "Köşk'e giderken termosonuzu yanınıza alın" esprisi bunun üzerine çıktı.
İlk yurt dışı gezisini ĞEsad'ın cenaze töreni için- Suriye'ye, yurt içi gezisini ise Ğbir açılış töreni için- Aksaz'a yaptı. Halâ memleketi Afyon'a gitmedi. Demirel'in ilk aylarındaki gösterişli Isparta gezisi hatırlatıldığında "Ama onlar politikacı" dedi.
Geziye çıkarken uğurlamaya gelmek isteyen Ecevit'e "Zahmet etmeyin. Çalışmanızı bölmek istemem" dedi.
***
Bunlar hazırlık dönemiydi.
Köşk'e alışınca asıl kararlı yüzünü, önce rektör atamalarında, sonra da memur disiplin kararnamesinde gösterdi.
100. günün sonunda kendisini destekleyenlerin yelpazesine bakıldığında, ne kadar geniş bir ortak payda yakaladığı ortaya çıkıyor.
Capra'nın filminin sonu, gönülsüzce politikaya atılan taşralı Mr. Smith'in sisteme egemen olan siyasi kokuşmuşluğu alt etmesiyle sonuçlanıyordu.
Bakalım "Bay Sezer Çankaya'ya çıkıyor" filmi, aynı mutlu sonla bitecek mi?
"Hukuka rağmen" iş bitiren cumhurbaşkanlarından sonra "Sezer'e alışamadık" diyenleri Özal'ın eski bir deyimiyle teskin edelim:
"Alışırsınız... alışırsınız..."