Sinir krizine düşen devlet!.
Hükumet Kanun Hükmündeki Kararnamenin ikinci kez Cumhurbaşkanından dönüşünü bir yenilgi olarak algılamamalı" diyordu, Zülfü dün yazısına girerken.
Doğru..
Bu bir yenilgi değildir.. Bu bir hezimettir.. Fiyaskodur.
Sen şimdi kalkacak bir kararname çıkaracaksın. "Geri dönemez" diye bas bas bağıracaksın. Geri dönecek..
Kararnameyi ikinci defa yollarken, bu defa "Yasal olarak hakkı yok. İmzalamak zorunda" diye bastıracak, "Yetmez" diye bir de tehdit edeceksin..
"İmzalamazsa devlet krizi çıkar" diye..
Gene imzalamayacak..
Eeee!..
O zaman..
O zaman, bir siyasetçi, bir devlet adamı için tek yol kalır geriye.. İstifa etmek.. Dünyanın tüm uygar ülkelerinde, tüm onurlu devlet adamlarının seçtiği yoldur bu.. Japonya'da bir adım daha öteye gidip harakiri yapanlar da çıkabilir.
Ama Türkiye pişkinlikler ülkesidir. Türkiye koltuğu ele geçirenlerin bırakmamak için ellerinden gelen herşeyi yaptıkları ülkedir. Belki de bu yüzden, bu ülkede koltuklar, zaman zaman ancak asker müdahelesi ile değişebilmektedir..
Tabii değişmektedir de ne olmaktadır, derseniz o başka..
Ülkenin, hem de ayni tellaklarla, ayni hamam, ayni tasa dönmesi için 10 yıl yeter..
* * *
"Durum ciddi" demiş Bülent Bey.. "Hükumetle Çankaya arasında ağır sorunlara yol açabilecek uyumsuzluk var.." Eee.. O zaman ne yapmak gerekir, efendim?..
Çankaya'ya gidecek zatı, akşam üzeri çay saatine doğru, görüşmeler kilitlenmişken, "Adı birden aklıma geldi" diye bizzat kendiniz seçmediniz mi?.. Ortaklarınıza emri vaki ile kabul ettirmediniz mi?..
Meclis guruplarını baskı altına almadınız mı?.. Gizli oy pusulalarını sandık başında şahsen kontrol eden Başbakan siz değil misiniz?..
Açıkçası Bay Ecevit, Bu ülke bir Cumhurbaşkanı seçmedi, onu bizzat siz atamadınız mı?..
Şimdi "Büyük sorunlara yol açacak uyumsuzluklar var" deme hakkınız var mı, saygın efendim?.
Herkes Süleyman Demirel değil tabii.. Onunla, ebediyyen iktidarda kalmak konusunda ne güzel uyuşuyordunuz. Siz onu dinliyordunuz, o sizin yazdıklarınızı imzalıyordu.. Meclis oyununuzu bozmasaydı, şimdi bu "Ciddi Sorunlar"ın hiçbiri olmayacaktı değil mi?..
Ama benim Sayın başbakanım..
"Bu yenisini de bizzat ve de tek başınıza siz bulup çıkarmadınız mı?..
Siz birlikte çalışacağınız insanları hep böyle mi seçersiniz?.. Adam seçme işinden böyle mi anlarsınız" demezler mi adama?..
Kendi düşen ağlamaz Sayın Başbakan..
Kendinizi Meclis'in yerine koydunuz. Cumhurbaşkanı atadınız oldu..
Ama kendinizi Meclis yerine koyup, Ceza Kanunu çıkarmaya kalkınca olmadı..
Demek bu ülkede herşey istediğiniz gibi olmuyor, olmayacak.. Bunu anlayabildiniz mi?..
"İmzalamazsa devlet krizi çıkar!.."
Dünya üzerinde hiçbir başbakan, kendi devletinin başkanını böylesine tehdit etmemiştir. Siz ettiniz.. Gene imzalamadı..
Siyaset adamı ağzından çıkan lafı bilmek, o lafın onu nereye götüreceğini görmek zorundadır. Bilemez, göremezse, bedelini öder..
Tabii bu sözlerim, dedim ya, uygar ülkeler için..
"Devlet" dediğiniz şeyin "Türkiye Cumhuriyeti" olduğunu düşünmeden, bu Cumhuriyetin bir memur disiplin kararnamesinin imzalanmaması halinde bile bunalıma düşecek kadar zayıf temeller üzerinde, adeta iğreti durduğunu ilan ettiniz Bay Ecevit.. Sırf tehdit etmek için.. Rest çekerken blöf yaptınız ve gördüler.. Partiyi kaybettiniz. Partiyi kaybedenler masadan kalkarlar..
Tabii gene uygar ülkelerde..
* * *
Ama "Devlet" derken sizin kastınız Türkiye Cumhuriyeti değildi, değil mi?..
Siz kendinizi 14. Lui'nin yerine koyup "Devlet benim" diyordunuz. İmzalamazsa, krize düşecek "Devlet" sizdiniz..
Düştünüz Bayım.. Ekranda halinizi gördüm. Sinir krizlerine düştünüz..
Sinir bunalımları geçirenler, devlet yönetemezler..
Anladınız tabii..
Uygar ülkelerde..
İşte heykel!..
Yekta Kara gibi bir anıtı yok etmek üzere harekete geçen "Çirkin Politikacı" asla tahmin edemeyeceği düzeyde protestoya uğruyor. Bu tepkiler, aklının birazcık başına gelmesini sağlar mı, bilmem ve de sanmam. "Sanatkar Yekta Kara'ya yapılanlara karşı, bu da benim tepkim" diye bir not aldım, Sevgili Dost Can Kıraç'tan..
Kıraç, fotomontajla karikatürler yaratıyor yıllardır. Yeni bir sanat dalının bu ülkedeki öncüsü oldu adeta..
İşte Can Kıraç'ın tepkisi!..
Irkçılık da ucuzladı, sonunda..
Efendim Irkçılıkmış.. Yok yahu..
İngilizlere karşı kurtuluş savaşı veren Amerikalıları anlatan filmden ne bekliyordunuz ki?..
Şimdi Ulusal Kurtuluş Savaşımızı anlatan bir film çevrilse.. Çevrildi de yığınla.. Bu savaşın temeli, ülkemizi işgal eden Yunanlılarla.. Filmi nasıl yapacaktık?..
Yunanlılar bu ülke insanını refaha kavuşturmak için gelen, Tanrının elçileri.. Bizler de onların bu kutsal niyetini anlamayan geri zekalı millet mi olacaktık yani..
Gerek adet, gerekse araç olarak kendisinden kat kat üstün Kraliyet ordusu ile çarpışan bağımsızlık peşindeki Amerikalıların filminden ne beklerseniz, Patriot'da o var.. Ne bir eksik, ne bir fazla..
Patriot, vatansever demek bu arada..
Başından sonuna filmi rahatsız olmadan izledim..
İngilizler rahatsız olmuşlar..
Neden?.. Midnight Express'ten rahatsız olmayan, bu filme niçin tepki gösterdiğimizi bir türlü anlayamayan İngilizler bunlar üstelik..
Bakın, Gece Yarısı Ekspresi ırkçı bir filmdi..
Neden?.. Türk hapishanelerini en rezil şekilde gösterdiği için değil.. Amerikalılar kendi hapishaneleri için bunun beş beteri filmler çevirdiler.. O sinemacının özgürlüğü.. Kendini acımasızca eleştiren, size niye hoşgörü ile baksın ki.. Gece Yarısı Ekspresi'nin ırkçılığı, filmin yapısından geliyordu. Filmde kaç tane Türk karakteri varsa, kötü insandı. Polis kötüydü, jandarma kötüydü. Yargıç, avukat kötüydü. Gardiyan kötüydü. Türk mahkum kötüydü. Bütün Türkler kötü oğlu kötüydü. Buna karşılık Türk olmayan tüm unsurlar, eroin satıcılarından, kaçakçılardan katillere, sapıklara kadar, aslında birer melekti.
Oysa Patriot'da böyle sert ve kalın çizgilerle çizilmiş "Tüm İngilizler kötüdür" mesajı yok.. Tersine, düşmanına karşı bile, onurlu, insancıl, mert İngiliz komutanlar var. Vatanını satan hain Amerikalılar olduğu gibi.. Patriot Braveheart'ın başarısı üzerine çekildiği belli bir Mel Gibson filmi.. Gibson bu defa İskoç eteği ile değil, kolonial kılıkları ile, gene İngilizlere karşı savaşıyor..
Patriot'da duygusal, romantik sahneler daha az.. Hatta yok denecek kadar daha az. Savaş sahneleri de, Cesur Yürek kadar başarılı ve doyurucu değil.. Cesur Yürek film olarak 10 ise mesela, Patriot, 5.5'tan 6 ancak eder bana göre.. Gene de uzunluğuna rağmen sıkılmadan izlenen bir film.. İlle de mesaj meraklısı olanlar için, filmin savaşa karşı bir kaç sahnesi var. Savaş karşıtı mesajlar da, en büyük savaş kahramanı tarafından veriliyor üstelik. Daha ne olsun?..
Resim ve isim!..
Kentleri kendi afişleri ile donatmış.. Depremi ve sonrasını anlatan sözüm ona belgesel kitaba 250 fotoğrafını koydurmuş..
Bulduğu her resmini koydurmuş. Lunaparkta penaltı atarkenki pozu bile var.. Kızıyorlar, Bayındırlık Bakanı Koray Aydın'a..
İzmit, Adapazarı, Düzce, Yalova hala kan ağlarken, kitabına "Gözyaşından gülümsemeye" adını verdirecek kadar görme özürlü "Bakan"dan ne beklerdiniz ki?..
Adamın bir ismi var, bir de resmi..
Ne koyduracaktı ki, kitaba?..
BİZİM DUVAR
Yağlı biliyorduk güreş dopingli çıktı.
Hakan & Utku
SEVDİĞİM LAFLAR
Edebiyat, her zaman haber olarak kalan, haberdir.
Ezra Pound
(1885-1972)
TEBESSÜM
Fıkra Erkin Usman'dan
Hocanın biri vaaz veriyor, kullar hangi uzuvlarıyla günah işlemişse, o uzvuna ahirette bir kandil asılacağını söylüyordu. Muzip Bektaşi atıldı: "Hoca efendi, bir kandil mi, yoksa her günah için bir kandil mi?"
"Her günah için ayrı kandil" dedi hoca.
Bektaşi de yanıtladı:
"Asacak yer bulabilirse aşk olsun.."