G.Saray, ilk maçtan iyi bir skorla dönmüştü. Kalitesiyle ve kendi sahasında bir kazaya kurban gitmezdi. Zor da olsa beklenen oldu. İsviçre takımlarını eleyerek Şampiyonlar Ligi'ne kalma alışkanlığını sürdürdü. Ancak özellikle ilk yarıda ve maçın sonlarında zorlandı. Aslında bu çok yadırganmamalı. Çünkü St.Gallen için kaybedilecek bir şey yoktu. Zaten ilk maçtaki skorla turu güçlü rakibi G.Saray'a bırakmıştı. Bu yüzden cesaretle iyi mücadele etti ve G.Saray'ın üstüne gitti.
Lucescu, maç öncesi St.Gallen'in özellikle ölü toplarda çok başarılı olduğunu söylemişti. G.Saray, bunu bile bile yan atıştan bir gol yedi. Bu, G.Saray'ın defans oyuncularının kabahati olduğu kadar çalışılmış ve mükemmel kullanılan bir atıştı ve gerçekten güzel bir goldü.
St.Gallen'in forvetinde oynayan iki çabuk adam Gane ve Amoah zaman zaman G.Saray defansına sıkıntı yaşatan oyuncular oldular.
Sarı-kırmızılı ekip sanki Erzurum'a 7 gol atan takım değildi. Aslında biraz da öyle. Çünkü Hagi gibi bir büyük ustası yoktu. Hele yerine oynayan oyuncu Marcio ise ve dün akşamki o kötü görüntüsündeyse bu çok doğal. Niye Marcio demek istemiyorum. Çünkü Brezilyalı yıldız ne olursa olsun bu kadar kötü olmamalıydı. Tüm topları kaybetti. Orta sahayı rahatlatabilecek koşuları hiç yapmadı.
G.Saray takımı fazla koşmayan Jardel'e katlanacak. Çünkü gol atıyor ve zaman zaman Brezilya rüzgarlarını da estiriyor. Penaltı kazandığı pozisyondaki hareketi bilerek mi yaptı anlaşılmadı ama gerçekten çok güzel kazanılmış bir penaltıydı.