DÜNYANIN dört bir yanında düzenlenen davetlerde boy gösterip, içkinin en iyisini, yemeklerin en kalitelisini yiyorlar. Giydikleri her giysi ünlü modacılar tarafından tasarlanıyor. Katılacakları davetler için trilyonlar harcanıyor. Tüm dünya basınında sayfa sayfa fotoğrafları yayınlanıyor. 1960'lı yıllarda İtalyan yazar Alberto Moravia'nın, jetle dünyayı dolaşan zenginlere yakıştırdığı jet-set ifadesi, bugün dünyanın tüm nimetlerinden faydalanan kraliyet üyeleri, sanatçılar ve iş adamlarından oluşan 300-500 kişilik dünya sosyetesini temsil ediyor.
JET-SET'İN en önemli özelliği her ay yer değiştirmeleri. Kaldıkları her yeri ihya eden jet-set üyeleri, Noel'i Saint-Mortiz'de, ocak ayını ise Acapulco'da geçiriyor. Şubat gelince Gstaad'a, mart ayında ise Karayipler ya da Palm Beach'e gidiliyor. Nisan ayı için tercih edilen yerler ise Sevilla veya Miami. Mayısta İtalya'nın başkenti Roma'da buluşan jet-set üyeleri, haziran için Paris'i, Temmuz için de St. Tropez'yi tercih ediyor. Jet-set, ağustosu Monte-Carlo ya da Sardunya'da, eylülü Capri'de, ekimi Londra'da, kasımı da New York'ta geçiriyor.
JET-SET'İ eğlendirme görevini Pierre Celeyron isimli parti organizatörü üstleniyor. "Zevklerin efendisi" olarak anılan Celeyron, mükemmeli sunmak için zenginlerin parasını hesap yapmaksızın harcamakla görevli. Engin hayal gücüyle harikalar yaratan Celeyron'un bugüne kadar çıkardığı en büyük iş, Rothschildler için düzenlediği yaz partisi. Celeyron, özel olarak getirttiği deniz kumu ve tropikal ağaçlar ile kurdurduğu özel dalgalı havuz sayesinde seçkin davetlilere kış ortasında yazı yaşatmıştı.
HER şey masal gibi ama jet-set'e katılmanın da bir bedeli var. İlk kural davetlerde sizden söz edilmesi. Jet-set'e yakın bazı kişilere küçük bir servet ödeyerek adınızın duyulmasını sağlayabilirsiniz. Sonra görkemli bir parti vermek zorundasınız. Örneğin Henry-Jean Servant adlı işadamı, böyle bir davet için 1.3 trilyon lirayı gözden çıkardı ve sosyetenin kapılarını araladı. Jet-set'e girmenin diğer koşulu da renkli bir sima olmak. 1960'lara damgasını vuran jigolo Massimo Gargia, buna güzel bir örnek olarak gösterilebilir.