kapat

11.08.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Arbeta
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Sezer küsmeden çözmeli

Cumhurbaşkanı tavrını bazı davranışlarla göstermeyi seviyor. Örneğin küfürbaz bakan Osman Durmuş'a tepki olarak bir Pazar günü hastaneye gitti, başhekimin kendisini karşılamamasını istedi, buna rağmen karşılanınca tatil gününü bozduğu için başhekimden özür diledi. Bu çok şık bir davranıştı.

Sezer'in memur kararnamesi konusunda hükümete yönelik tavrını Ankara'yı terk ederek göstermesi çok doğru olmadı. Sezer çok haklı olduğu bir konuda haksız duruma düşmemeli ve kendisini istemeyenlere koz vermemeli.

Birkaç gündür bu köşeyi izleyenler biliyorlardır, Sezer'in bir hukuk adamı olarak ortaya koyduğu yürekli tavrı destekliyorum. Ancak şunu da hep ekliyorum; bu bazı çıkar gruplarını rahatsız edecektir. Bugüne kadar işlerini rahat görenler Sezer'e yönelik kampanya açacaklardır. Bu kampanya giderek sertleşecektir.

Açıkçası ben bu yazdıklarımın biraz daha ileriki günlerde yaşanacağını bekliyordum. Ama öyle olmadı, çok hızlı gelişmeler yaşadık.

Sezer'e karşı oluşan cephe harekete geçti, üstelik bunun içine hükümet de katıldı.

Cumhurbaşkanı Sezer memur kararnamesini imzalayıp imzalamamakta özgürdür. Her kararname imzalanacak diye kayıt yok yasalarımızda. Zaten öyle olsa Cumhurbaşkanlığı makamına gerek kalmaz. Orası noterlik müessesesi değil ki.

Ancak Cumhurbaşkanı Sezer gelen Kanun Hükmündeki Kararname'ye kanun muamelesi yaptı ve tıpkı yasalarda olduğu gibi veto hakkını kullandığını bildirdi. Bunu yaparken de neden imzalamadığının gerekçelerini, hukuka ve anayasaya dayandırarak anlattı. Yani kararname Sezer'in bu ince davranışıyla kanun sıfatı kazanmış oldu.

Hükümetin buna öfke duyması ve kararnameyi aynen Cumhurbaşkanı'na gönderme kararı yakışık alır şey değil. Belli ki hükümet Cumhurbaşkanı ile bir bilek güreşine girmeyi göze almış durumda.

İşte bu noktada bana göre Ahmet Sezer olmadık bir çıkış yaptı. Kararnamenin aynen önüne gelecek olmasından rahatsız olarak Ankara'yı terk etti ve İstanbul'a Huber Köşkü'ne geldi. İstanbul'a gelmesi önemli değil, önemli olan Başbakan Bülent Ecevit'le olan haftalık olağan görüşmesini de tek taraflı iptal etmesi. Hata burada.

Cumhurbaşkanı Anayasa gereği devletin ve milletin birliğini temsil ediyor, Anayasa'nın uygulanmasına nezaret ediyor ve devlet organlarının düzenli çalışmasını sağlıyor. Sezer bütün uygulamalarını anayasa ve hukuk çerçevesinde yapmaya çalışıyor ve bunu da herkese gösteriyor. Oysa şu anda Sezer anayasanın kendisine verdiği görevi, küstüğü için, yerine getirmeyen bir devlet adamı pozisyonuna düşüyor.

Şu anda anladığım kadarıyla Sezer'in altını oymak isteyen çevreler ellerini oğuşturuyorlar. Sezer bu oyuna gelmemeli.

'Saçımı boyadıysam kendimi öldürürüm'
İsmail Türüt Karadenizli türkücü. Konuşması, şivesi ve gülümseyen yüzüyle pekçok kişinin sevgilisi. Türüt bundan bir süre önce "Etiler'in yumuşakları, Tarabya'nın uşakları" demiş ve ortalığı karıştırmıştı. Derken İsmail Türüt'ün tıpkı yumuşaklar diye dalga geçtiği bazı şarkıcılara benzeyen fotoğrafı yayınlandı. İsmail Türüt zorda kaldı. Dün İsmail Türüt'ü buldum ve sordum.

* O fotoğraf ne zaman çekildi?

- Neredeyse 10 yıl olmuştur.

* Trabzon'da mı?

- Yok canım, ne Trabzon'u, o zaman zaten meşhurdum.

* Herkes tanıyor muydu?

- Tabii İstanbuldaydım. Bütün Karadenizliler bilirdi.

* Niye çektirdiniz?

- Kaset kapağıydı o.

* Kim çekti?

- Stüdyo Celal çekti.

* Saçlar falan boyalı?

- Vallahi boyalı değil. Smokinli bir sahne kıyafetim vardı. Onunla çekilmişti.

* Fotoğraf şimdiki haliniz gibi mi?

- Hayır, oynamışlar üzerinde.

* Makyaj ve boya var gibi?

- Yemin ediyorum yok böyle şey, eğer öyle olduğunu biri ispatlarsa vallahi kendimi öldüreceğim.

* Fotoğraf nasıl çıktı ortaya?

- Kaset kapağıydı, ama böyle değildi, eski plakçım dağıtmış galiba.

* Kim bu?

- Karadeniz video, Adnan Yılmaz.

* Trabzon'da mı?

- Hayır İstanbul'da. Zaten fotoğrafçı da İstanbul'da.

* Nerede?

- Unkapanı plakçılar çarşısında.

* Niye dağıtsın bu fotoğrafı?

- Benim sırtımdan çok kazandı, şimdi ayrıldım ya, herhalde artık kazanamıyor, belki de intikam alıyor.

* Zeki Müren'e benzeme nereden çıktı?

- Hiç bilmiyorum, bunca yıldır sahnedeyim, kimse bu benzetmeyi yapmadı.

* Zeki Müren'e benzemek ayıp mı?

- Sesim ve sanatım olarak Zeki Müren'e benzetilmekten onur duyarım.

* Ayıp tarafı ne bunun?

- Bunun yok, ama yaşantı olarak Zeki Müren'e benzetilmek istemem.

* Şu yumuşaklar lafını niye kullandınız?

- Vallahi o söz irticalen söylendi, ağızdan çıktı.

* Nasıl oldu yani?

- Bir gazetede Etiler eğlencenin yeni adresi diye bir yazı çıktı.

* Evet, çıkabilir.

- Ee, gazeteciler gelip sordular, bu doğru mu diye.

* Doğru değil deseydiniz.

- İşte ben de onu söyledim, ama irticalen konuşunca her şey çıkıyor ağızdan.

* Etiler'dekiler yumuşak diyorsunuz, nedir yumuşak?

- Artık onu bilen biliyor, yapmayın Can bey.

* Peki üstelemeyeceğim, bu söz için pişmanlık duydunuz mu?

- İlk başta evet, fazla mı sert oldu diye düşündüm.

* Sonra?

- Sonra, baktım çok geliyorlar üzerime, iyi olmuş da söylemişim dedim kendi kendime.

* Şimdi de konuşuyorlar.

- Ne diyorlar?

* Bize bulaşır mı, işte kendi başına geldi diyorlar.

- Desinler, ne yapayım, fotoğraf öyle değil ki.

Telekom yine rehber hazırlıyor, ama ne zaman o belli değil
Kaç yıl oldu unuttuk, Türk Telekom telefon rehberi hazırlamak için seferber olmuştu. İhale açıldı. O sırada Asil Nadir Türkiye'de önemli yatırımlar peşindeydi. Her nasılsa rehber ihalesini kapmıştı. Altın Rehber adıyla basılacak ve abonelere dağıtılacaktı. Paralar toplandı. Ama rehberler basılamadı. Hem Asil Nadir battı, hem de zaten rehber işi baştan ciddi tutulmamıştı.

Şimdi telefon abonelerine yine mektup gidiyor Telekom'dan. Alfabetik telefon rehberi bastırılacağı belirtiliyor bu mektupta. Rehberin bedeli 14 milyon 200 bin lira. Bu ayın sonuna kadar para yatıranlar bu rehberi alabilecekler.

Telekom mektubunda bu parayı yatıranlardan havale ücreti alınmayacağını da bu kelime büyük harfle yazılarak aboneye duyuruyor.

Güzel diyeceksiniz, ben de mektubu okurken öyle dedim. Ama son cümlesi bir garip. Diyor ki; Siz parayı yatırın, makbuzu sakın atmayın saklayın, rehberler hazır olduğunda size teslim edilecektir.

Böyle şey olur mu? Parayı yatır, ama karşılığını ne zaman alacağını bilme. Bu eski Türkiye'nin adetleriydi. Şimdi kaldı mı böyle şeyler? Teknolojide en ileri kuruluş müşteri ilişkileri ve satışta nasıl bu kadar ilkel zihniyeti sergiliyor anlamak zor.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır