kapat

03.08.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Limasollu
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
İLKER SARIER(isarier@sabah.com.tr )


Mozaik mi yapıyor?

Yavuz Donat yine haberi patlatmış...

Almanya, yılda 300 bin kişilik göç almaya başlamış ama bunların içinde Türkiye yok...

Ya kimler var?

Endonezya, Pakistan, Hindistan, Macaristan, Polonya, Bulgaristan ve Çek Cumhuriyeti...

Esasen Türkiye'nin birinci büyük göçten dolayı "anlaşması" olduğu halde, Almanya bizi ıskalamaya çalışıyormuş...

Yavuz Donat, dışişlerimizin bu hakkımızı kovalaması gerektiğini vurguluyor haklı olarak...

Bense konunun başka bir boyutu üzerinde durmak istiyorum.

Endonezyalılara ve Pakistanlılara bile razı olan Almanya, bizi neden istemiyor acaba?

Bu ülke insanları, artık ciddi bir Avrupa tecrübesi kazanmış olan Türkler'den daha ucuz işçi olacakları ve daha berbat işleri kolayca kabul edecekleri için mi tercih ediliyorlar?

Yoksa, Türkiye'yi nasılsa uyutabiliriz diye işin kurnazlığına mı kaçıyorlar?

Veyahut da, aldıkları işleri yıllarca bihakkın yerine getiren, namuslarıyla çalışan fakat Almanya'nın sosyal dokusuna bir türlü intibak edemeyen Türkler'i mi göz önüne alıyorlar?

Ben, Almanya'da bulundum ve yakından bilirim.

Gurbetçilerimiz, Almanya'da yaşam arayan öteki milletlere nazaran çok daha uyumlu, yasalara saygılı ve çalışkan tavır koymuşlardır.

Türkler, son derece asil bir davranış sergileyerek, orada "misafir" olduklarını hiçbir zaman unutmamışlardır.

Yalnız Dışişleri'mizin bir konuda dikkatini çekmek isterim.

Almanya'yı böyle bir karara iten nedenin altında, o ülkeyi Hacı Baba Tekkesi gibi gören mülteci ve mürteci teşkilatlanmaları yatıyor olabilir.

Bunun bedelini de Almanya, oraya göçüp yeni bir yaşam kurma hakkı olan insanlarımıza ödetmeye kalkışabilir.

Yani, oradaki "kötü misafir"ler ile "iyi misafir"leri karıştırıyor olabilir.

Bana soracak olursanız, Almanya ne basiretli bir tüccar olarak ne de devlet deneyimi açısından "mantığı" olmayan bir işe kalkışmaz.

Türkiye'yi dışlama kararının altında mutlaka bir sebep vardır.

Kimse bana; Almanya'nın, Portekiz'den Hindistan'a kadar çok geniş bir toplumsal ve "kültürel mozaiği" kurmaya çalıştığını kabul ettiremez.

Bu işte bir iş var!

Belki Yavuz Donat biliyordur, belki de Dışişleri meseleyi bu yönde araştıracaktır.

Başarı
Milli güreşçi Mehmet Yıldırım'ın evine giren hırsız 80 madalyasını çal-mış. Hırsızlar da başarıya susamış.

Pilav
Dünyanın en ucuz pirinci Mısır'da satılıyormuş. Mısır'sa Mısır. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın.

Komiklik
Uğur Yücel, "Komiklik yapmak içimden gelmiyor" demiş. Olaylar komed-yenleri meslekten ediyor.

Hülya ile Kaya
Bütün gazetelerde birinci sayfa haberi...

Hülya Avşar, 9 yıllık eşi Kaya Çilingiroğlu'ndan ayrılıyormuş, galiba evi de terketmiş...

Bilirim, karı-koca arasına girilmez, böyle bir şeye niyet bile etmem...

Bugün darılır, yarın barışırlar.

Toplunun vitrininde yaşayan eşlerin "aşk dengeleri" de beni ilgilendirmiyor.

Kimisi aşırı "sosyal" olur, kimisi "asosyal" olur; katlanan katlanır, katlanmayan katlanmaz.

Fakat benim, merak etmekten kurtulamadığım bir şey var, yazmadan edemem:

Şu Hülya Avşar, yıllardır deli gibi çalışıp, kendince bir şeyler yapıyor, çırpınıyor, didiniyor...

Peki Kaya Çilingiroğlu, ne yapıyor, ne üretiyor?

Ne iş yapıyor, mesleği nedir?

Neden çalışıp ülkesine katkıda bulunmuyor?

Yoksa, Kaya kardeşimize göre, çalışmak ayıp mı?

Vallahi sadece meraktan soruyorum, yoksa geçimini temin ederken bana yük olduğundan falan değil...

Protesto modası
Türkiye giderek daha matrak bir ülke haline gelmeye başladı. İki farklı olaya bakın...

İzmir, Bornova Belediye Başkanı Cengiz Bulut, belediye işçileri sendikası ile sözleşme görüşmelerine oturmuş...

Halen ortalama 350 milyon lira alan işçiler, 750 milyon aylık isteyince başkan, bu isteği protesto etmek için, başkanlık makamında iki günlük açlık grevine başlamış...

Fakat sen misin greve başlayan!..

İşçiler de buna karşılık, belediye binası önünde berberleri toplayıp, başlamışlar kafalarını kazıtmaya...

Fazla zam veremediğı için greve başlayıp açlıkla pençeleşen bir belediye başkanı, kapıda ise zam isteğiyle kafalarını kazıtan işçiler...

Öte yandan, istedikleri rektör adayı atanmadı diye Samsun'da protesto yürüyüşü yapan profesörler, polislerle saçsaça başbaşa girmişler... İlle de bizim adayımız rektör olacak diye...

Galiba Türkiye'de aklı selim ve mantığın yerini protesto merakı ve salgını almaya başladı. Protesto olsun da ne olursa olsun!..

Korkuyorum, demokratik protesto mekanizmasının da içini boşaltıyoruz diye...

Malum, bizler ifrat ile tefrit arasında sarkaç gibi gidip geliriz...

Nerede protesto yapılacak, nerede kesilecek gibi konuları belirlemekte zaman zaman güçlük çekiyoruz.

Protesto'nun da canına okumayalım diye endişe ediyorum...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır