kapat

03.08.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Limasollu
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
GÜLAY GÖKTÜRK(gokturk@turk.net )


Memurluk nedir?

"Memurluk olmasaydı" başlıklı yazımdan sonra hiç ummadığım bazı kişilerin bile "Olacak şey mi" tepkisi vermesi, mevcut paradigma dışında düşünmenin ne kadar zor bir şey olduğunu bir kez daha gösterdi bana.

Sanki "bilim olmasın" ya da "üretim olmasın" demişim gibi...

Memuriyet denen şeyin olmadığı bir dünyayı hafsalaları almıyor bir türlü.

Oysa söylediğim şey çok basit: Devlet var oldukça devletin sorumluluğunda olan işleri vermekle görevli insanlar da elbette olacak. Ama bunların diğer çalışanlardan ne farkı var ki, farklı bir statü, farklı bir unvan veriliyor? Diğer çalışanlar için çıkarılmış bir iş kanunu varken onların iş koşulları farklı bir kanunla düzenleniyor? Yargılamaları farklı bir kanunla yapılarak kanun önünde eşitlik ilkesi bozuluyor ve hukukta iki başlılık yaratılıyor?

Nedir memuru diğer çalışanlardan ayıran?

Kamu hizmeti görmesi mi? İyi de, şu anda özelleştirilen bütün o işletmelerde çalışan insanlar; Türk Telekom'un, İGDAŞ'ın personeli adları memur olmadığı halde kamu hizmeti yapmıyor mu? Özelleştirmeden önce yapılan işle sonrasında yapılan iş aynı değil mi?

Devletin sürekliliği açısından memura özel bir iş güvencesi gerekmesi mi? Peki, özel sektör de belli kadrolarda sürekliliği gözetmiyor mu? Ayrıca süreklilik adına verilen iş güvencesinin iki ucu keskin bıçak olduğunu, 30 yıl iş garantisinin bilgi ve deney birikimini sağlarken bir yanda da rekabeti ortadan kaldırıp tembelliği teşvik ettiğini bilmeyenimiz var mı? Özel kesim de bu yüzden süreklilikle değişimi dengeli bir biçimde birlikte uygulamıyor mu?

Kimi devlet görevlerinin özel bir etiğe ihtiyaç göstermesi mi? Sorarım size: Güvenliği ya da adaleti sağlamak gibi görevlerle uğraşanlar için etik gerekiyor da, yargının diğer ayağı olan avukatlar için, ya da insan hayatıyla uğraşan serbest doktorlar için gerekmiyor mu? Özel güvenlik görevlileri memur olmadıkları için görevlerini hakkıyla yapamıyor mu?

İşte bu noktada tartışma "manevi" bir zemine kayıyor. Memurun, para kazanmak gibi "süfli" bir amaçla çalışanlardan farklı olarak, yaptığı işi "yüksek bir hizmet ruhuyla" ve "fedakarlıkla" yaptığı, devlete hizmetin kutsal bir görev olduğu, memurun görevine sadakatle bağlı olduğu, vs. söyleniyor. Dikkat ederseniz, bir işçinin "ben filanca fabrikada 30 yıl hizmet verdim" dediği duyulmuyor da; memuriyet hayatı boyunca devletin koridorlarında rüşvet toplamaktan başka şey yapmamış bir odacı, kasım kasım kasılarak "Ben bu devlete 30 yıl hizmet verdim" diye konuşuyor.

Evet, nedense insanlar üretince buna çalışma deniyor. Memur çalışınca adı hizmet oluyor.

Böylece sadede gelmiş oluyoruz. Demek ki memuriyet denen şeyi devletten bu kavrama sıçrayan hizmet ruhundan, kutsallıktan, yücelikten, saygınlıktan soyup çırılçıplak bıraktığınızda, herkesin yaptığı işten farklı bir şey kalmıyor geriye.

İş aynı ama ağdalı bir hamasetle işe yüklenen anlam farklı. Ve besbelli ki memurlar bu "anlamı" pek sevmiyor. Her ne kadar kendilerine "bordro mahkumu" demekten hoşlanmıyorlarsa da, biraz konuşunca çoğunun bu "mahkumiyet"ten çok hoşlandıklarını görüyorsunuz. Böylesine büyük, böylesine güçlü ve ulvi bir varlığın parçası olmaktan dolayı gurur dolular. Memuriyet yılları boyunca her gün o büyüklüğün ve erişilmezliğin kendilerine de bulaştığını hissediyorlar.

İşte o anda mevcut devlet anlayışıyla memuriyet kavramını ilelebet kalıcı sanan anlayışın nasıl iç içe geçtiği; biri değişmeden öbürünün de ortadan kalkmayacağı açıkça çıkıyor ortaya. Memuriyetin ilgası fikrini bu kadar akıl almaz bulanlar; devletin gayet dünyevi gayet rasyonel, duygulardan ve hamasetten arınmış, mümkün olduğu kadar küçük ve basit bir organizasyon olması fikrini de aynı ölçüde akıl almaz buluyor.

Allah'tan ki, onların akıl almaz bulması, bu fikirlerin bazı akıllara düşmesini engellemiyor. Ve değil mi ki bu fikirler bazı akıllara düşüyor; işte o zaman paradigma değişmeye başlıyor.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır