kapat

03.08.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Limasollu
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ZÜLFÜ LİVANELİ(livaneli@sabah.com.tr )


Fıkrayı anlatamadım

Değişik ulusların katıldığı toplantılarda konuşmak sıkıntılı bir iştir.

Bir odada, yuvarlak masa çevresinde oturan ve çoğunu tanımadığınız insanlara hitabetmek zorunda kalırsınız.

Kimi Fransız'dır, kimi Amerikalı, kimi Japon, kimi Arap, kimi İtalyan.

Amerika, İngiltere gibi ülkelerdeki toplantılarda genellikle tek dil geçerlidir: İngilizce.

Fransa'daki toplantılarda üç dil konuşulur ve anında tercüme edilir: İngilizce, Fransızca, İspanyolca.

Bu dillerden en az birine hakim değilseniz, toplantılara katılmanız doğru olmaz.

Sesinizi duyuramazsınız.

Ama zorluklar bununla da bitmez.

Dinleyenleri uyutmamak için hem ilginç şeyler söyleyeceksiniz, hem de bunu etkili bir şekilde sunacaksınız.

Özellikle öğle yemeklerinden sonra devam edilen toplantılarda, uyuma ve uyutma tehlikesi hep mevcuttur.

***

Bir kaç gün önce Paris'te UNESCO binasındaki toplantıda böyle bir sıkıntı yaşadım.

Yeni Genel Direktörümüz Bay Matsuura hepimize, Nikko oteldeki Japon lokantasında mükemmel bir öğle yemeği ziyafeti çekti.

Pirinç rakısı sake eşliğindeki bu yüklü yemekten sonra kahve içmeye vakit kalmadığı için UNESCO merkezine döndük ve hemen toplantıya geçildi.

Ve kara bahtım, kem talihim; konuşma sırası bendeydi.

Düşündüm ve kendi kendime dedim ki: "Madem ki yemek sonrası konuşmak bahtsızlığına uğradın, hiç olmazsa bir iki nükteyle, fıkrayla ilgiyi ayakta tutmaya çalış. Yoksa milletin yarı kapalı gözkapaklarını ve önlerine düşen başlarını seyredersin."

UNESCO'nun yeni dönemiyle ilgili projeler, entellektüel bir kurum olarak eğilmesi gereken alanlar ve Zeugma vardı gündemimde.

UNESCO'nun ilgisini Zeugma üzerine yoğunlaştırmak yararlı olabilirdi. Çünkü masanın çevresinde oturanlar hem ün, hem para, hem de makam olarak çok güçlü insanlardı.

Konuşmanın sonununu da bir fıkrayla bitirmeyi kararlaştırmıştım.

"Biz UNESCO olarak kültürü ve estetik değerleri korumakla görevliyiz ama ne yazık ki dünyada herkes böyle düşünmüyor." diyecek ve bizim ünlü Temel fıkrasını anlatacaktım.

Hani arkadaşı Temel'e sormuş: "Güzelliği mi tercih edersin, aptallığı mı?"

Temel "Elbette aptallığı." demiş.

"Neden?" diye sormuş arkadaşı.

Ve Temel o muhteşem cevabını patlatmış:

"Çünkü güzellik geçicidir!"

***

İşte aynen böyle düşünmüştüm.

Fıkrayı anlatacak ve her an uykunun derin kuyularına yuvarlanma tehlikesi içindeki arkadaşlarımı güldürerek konuşmamı noktalayacaktım.

Ama anlatamadım.

"Bu durum bana bir hikayeyi hatırlattı." dedim ve o anda frene bastım.

Çünkü sağ yanımda Claudia Cardinale oturuyordu.

İtalyan sinemasının dünyaya hediye ettiği bu efsane kadın, fıkradaki gibi güzelliğin geçici olması trajedisini yaşamaktaydı.

Esmer güzeli Claudia Cardinale tanınmayacak kadar değişmişti.

Rocco Kardeşler'deki zeytin gözlü kız gitmiş ve yerine, aradan geçen yılların haritalar oluşturduğu bir yüz gelmişti.

En iyisi susmaktı.

Sustum.

Bu zalim fıkrayı anlatmadım.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır