Hepimiz (deprem konusunda) alkoliğiz!
Filmlerde görmüşsünüzdür, alkolizm tedavisinin başlangıç noktasında adam herkesin ortasında ayağa kalkıyor: "Ben alkoliğim" diyor.
Tedavi bu kabullenmeyle başlıyor...
Ondan evvel, "Yok içiyorum ama alkolik değilim, istesem içmem, bırakırım" lafları.
Lafta kaldıkça tedavi olmuyor.
Bizim deprem konusunu da buna benzetiyorum...
O talihsiz Ağustos ayına girdik.
Dönün bakın, o günden bugüne depreme hazırlıklı bina konusunda ne yapıldı Allah aşkına?
Her koyun kendi bacağından dedik, evlerin sağlamlığına bakın dedik.
Baktıran baktırdı...
Öte yandan biliyoruz ki çok şiddetli bir deprem olacak.
Kat üstüne kat çıkmış gecekondular yıkılacak, içindekiler ölecek.
Binlerce ölünün ardından "Yapmasaydı kardeşim, yaparken bana mı sordu tepesine yıkılsın, zaten deprem olacağını sağır sultan bile duydu, kendi tedbirini alsaydı, köyüne dönseydi" mi denilecek!?
Biz deprem olacağını biliyoruz ama inanmak istemiyoruz, kabullenmiyoruz.
Tedavi görmeyi reddeden alkolik gibi...
Ertele, ertele, ertele...
***
Resmi görüşün ne olduğunu ben buradan size söyleyeyim...
İstanbul'u baştan yapmaya kimsenin gücü yetmiyor.
Devlet kendi okullarını hastanelerini düşünüyor, sorumluluğunu orada görüyor.
Haklıdır da!
Ama bir de bilgilendirme görevi var...
Birileri Ğen azından- demeli ki, "Kardeşim İstanbul'da 30 yıl içinde, ne zaman olacağını tam bilemediğimiz, çok şiddetli bir deprem olacak. Şu anda senin oturduğun ev başına yıkılır, çoluk çocuk altında kalırsınız. Ya bunun tedbirini al, ya başka yere taşın ama en azından bil!"
Şimdi bu benim yazmamla olmuyor, keşke olsa...
Hatta daha kötüsü oluyor diyorlar ki "İnsanların huzurunu kaçırıyorsun!"
Bırakalım huzur içinde ölsünler mi, yoksa rahatsız olup canlarını mı kurtarsalar?
***
Öte yandan herkesin terk-i İstanbul etmesi de şart değil...
Belki denilecek ki "Şu kirişin altına bir beton destek atın, ev ağır zarar görse de çatı üzerinize yıkılmaz, hayatınız kurtulur."
Veya denilecek ki, "Ne yapsan fayda etmez, bu binada oturamazsın."
Böyle bir tarama yapmaya mecburuz...
Şimdi Devlet der ki: "Ya sağlam dediğimiz yer göçerse, vebali bizde olmaz mı?"
Eh o zaman da, "Ne yapalım Takdir-i İlahi" deriz, veya kesin yıkılacak denilen bina ayakta kalır, "Öldürmeyen Allah öldürmez" deriz.
Ama o vakte kadar eğitimsiz gözün bile "kesin yıkılır" dediği binada insanların oturmasına göz yummak vicdana sığar mı?
Bari şu Ağustos ayında ayılsak!
Müdürlerden gelen notların anlamı
"Bu konuda düşüncelerini bana bildir."
Tercümesi: Ne yapacağımı bilemedim.
"Bu konuda bir toplantı yapalım."
Tercümesi: Neden yapacağımı bilemedim.
"Bunu imzala."
Tercümesi: İşler ters giderse senin başın ağrısın.
"Yönetim Kurulu'na sun."
Tercümesi: Genel Müdürle Yönetim Kurulu Başkanı bu konuda farklı düşünüyorlar, sen kendini feda et, ben duruma göre tavır takınayım.
"Uygun bir zamanda konuyu detaylı şekilde görüşmek için kapsamlı bir analiz hazırla."
Tercümesi: Sumen altı et, büyük patronun aklına gelmiş, belki ve inşallah unutur.