kapat

31.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Limasollu
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Elektrik yatırımla ucuzlayacak
Yatırımlar ve yasal düzenleme ile elektrikte kurulu gücün artacağını ve arz fazlası olacağını belirten Enerji Bakanlığı Müsteşarı Yiğitgüden, 'Herkes kendi üreticisini seçecek, rekabet artacak, elektrik ucuzlayacak' dedi

Enerji Bakanlığı Müsteşarı Yurdakul Yiğitgüden, enerjideki talep fazlası nedeniyle ortaya çıkan açığın 2002 yılına kadar süreceğini, ancak bu tarihten sonra yapılan yatırımlarla sıkıntının belirli bir dönem için giderileceğini söyledi. Bu yatırımların sonucunda arz fazlası yaratılacağının altını çizen Yiğitgüden, "Kapasite fazlalaşınca ve Elektrik Piyasası Kanunu çıkınca, herkes kendi istediği üreticiden elektrik alma imkanına kavuşacak. Böylece rekabet artacak, fiyatlar Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ucuzlayacak" dedi. Yiğitgüden, sorularımızı şöyle yanıtladı:

* Hükümet tarafından masaya yatırılan enerji sorununun boyutları nedir?

Olayın iki tarafı var. Bir, Türkiye'nin elektrik talebi, iki bu sektördeki KİT'lerin mali yapısının bozukluğu. Türkiye'de yıllık elektrik tüketimi kişi başına 1.840 kilowatsaate ulaşmış durumda. Son derece düşük bir rakam. OECD ülkelerinin ortalaması 7 bin kilowatsaat. Türkiye'nin kendine koyduğu hedef 2020 yılında OECD'nin bugünkü rakamlarına ulaşmak, yaklaşık 6.900 kilowatsaate çıkmak.

*Üretim ile dağıtım neden ayrılıyor?

Monopol yapılar dünyada öldü, cenazeleri kaldırılıyor. Yabancıların deyimi ile üretim ve dağıtım arasında Çin Seddi gibi duvarlar örülüyor tüketicilerin iyiliği için. Almanya'da sektör liberalleşmeye başladığından bu yana geçtiğimiz 3-4 yıl içinde fiyatlar önemli ölçüde düştü rekabet ortamı nedeniyle. Buna benzer gelişmeler İngiltere'de de yaşandı. Dolayısıyla Türkiye'deki tüketicileri tekellere mecbur etmemek durumundayız. Elektrik sektöründe de rekabet ortamını yaratacak yeni bir düzene doğru hızla gidiyoruz. Bundan evvel hazırladığımız tek alıcı ve tek satıcıdan ibaret Elektrik Reform Yasası'nı revize ettik. AB hedeflerine uyumlu şekilde ikili kontratlara müsade edilen, yani üreticinin direkt tüketici ile kontrat imzalayacağı durumları da kapsayan yeni modeli getirdik. Rekabet Kurulu da çok olumlu bakıyor Elektrik Piyasası Kanunu'na. Meclis açıldığında ilk iş, Elektrik Piyasası Kanunu'nun Meclis'e sevkedilmesi için çalışmada bulunacağız.

*Yeni tasarı ile neler getiriliyor?

Artık insanlar geriye dönük olarak, öncelikle büyük tüketiciler başta olmak üzere kendi elektrik üreticilerini seçecekler. Onlarla kontrat yapacaklar. Sistemin işlemesinin en büyük ayağı arz fazlasının olması. Bunun için de Türkiye'deki mevcut kurulu gücü artırmamız ve önemli yedek oranlara ulaşmamız lazım ki piyasa çalışsın. Belli ölçüde fazla kapasite oluşması, bu kapasitenin de rekabet yaratarak fiyatların düşürülmesi sağlanmalı. Geçmişten gelen alım sözleşmeleri ellerinde olanlar çok kısa sürede yeni sözleşmeye uyum sağlayacaktır. Çünkü yüksek fiyat ilk yıllarda oluşuyor. 6-7 yıldan sonra satış fiyaları düşüyor. Elektrik Piyasası Kanunu'nda da Elektrik Piyasası Düzenleyici Kurulu öngörülüyor. Bu piyasanın günlük işleyişi, rekabete dikkat edilmesi, ileriye dönük gelişmesi için alınması gereken bütün tedbirleri almak üzere yetkiler Elektrik Piyasası Düzenleyici Kurulu'na devrediliyor.

*Şu anda elektriğin ne kadarını kamu, ne kadarını özel sektör üretiyor?

Özel sektörün payı yüzde 25'ler civarında olması lazım. Burada farklı modeller var. Bir kısmı TEAŞ'a satıyor. Bir kısmı otoprodüktör santralleri. Otoprodüktörler kendileri için elektrik üretiyor, fazlasını şebekeye satıyorlar. Yap-İşlet santrallerinde üretilen elektrik TEAŞ'a belli bir süreyle satılıyor. Bu süre bazılarında 18 yıldır, bazılarında 16-17 yıldır. Bu süre sonunda bu santraller devletin malı oluyor.

* Bu konuda ulusal politikalar çizmede geçmişte bir eksikliğimiz mi oldu ki, bu noktaya gelindi?

Hayır, ulusal politika çizildi. Ama 1990'lı yılların başlarından itibaren bir duraklamaya gidiyor Türkiye. Kamu yatırımlarında gerekli ödeneklerin olmaması nedeniyle, özel sektör yatırımlarında da hukuki engeller nedeniyle olmadı. Bu darboğazı aşmak için adımlar attık. Anayasa değişikliği sağlandı, uyum yasaları çıkartıldı. Firmaların müracatları alındı. Tahkim'den sonra, termik, hidrolik ve rüzgar santrali konusunda 46 tane müracaat oldu

*Yapılmış sözleşmelerde tahkimden yararlanmak isteyen ne kadar kurum var?

Bunların sayısı da 40'a yükseldi. Yenileri saymıyorum. Bunlar bekleyen projeler. Böyle bir adım atıldıktan sonra bunun finansmanının bulunması, 700 megawat gücünde bir santralin finansman paketinin hazırlanması, bankalarca onaylanması, minimum bir yıl, çoğunlukla daha da uzun sürüyor. 2-3 yıl kadar. Dolayısıyla inşaat süresini de 5 yıl gibi hedeflerseniz, siz bütün imzaları atıp o anlaşmayla bir hidroelektrik santralinin devreye girmesi 8-9 yılı alıyor. Gazla çalışanlarda biraz daha kısa. Biz şimdi onları 2002'de bitirmeye zorluyoruz. Çünkü kısa vadede büyük bir sıkıntı var. 2002'nin ikinci yarısından itibaren bir rahatlama yaşayacağız. Tabii, bu santrallar devreye girdiği zaman talep yerinde saymıyor. Yüzde 9-10 artıyor. Ekonomi canlanırsa daha da iyi bir talep artışı yaşarız. Dolayısıyla ilk 10 yılın sonuna doğru tekrar bizim yeni santralları devreye sokmamız gerekecek. Bu da 2008-2009'u bulur. Nükleerin de hedeflendiği tarih 2009'du.

*2002'de hizmete alınacak santraller 2009'a kadar başa baş noktasına götürüyor mu Türkiye'yi?

Götürüyor. Çok cüzi bir yedeğe getiriyor. Türkiye'nin ihtiyacı ölçüsünde şu andaki durumdan daha iyi duruma getiriyor.

Enerjide % 76 dışa bağımlıyız
*Enerji yatırımları yabancılar tarafından mı finanse edilmeli?

Yılda 4.5 milyar dolarlık bir yatırımı Türkiye'de kimsenin yapması mümkün değil. Ya büyümeden fedakârlık edeceğiz ya bu kadar elektrik tüketmeyelim, kemer sıkalım diyeceğiz. Eskisi gibi sadece aydınlanma için elektrik kullanılsın diyeceğiz ya da şehirleşme nedeniyle günün şartlarına ayak uyduran insanların gereksinimlerini karşılayan elektriği vereceğiz. Türkiye hem AB'ye üye olmak, hem batılı sanayi ile birleşmek istiyorsa hiç değilse onların normal tüketim seviyelerine ulaşması zorunlu.

*O zaman nükleer santral mi gerekiyor?

Hayır. Türkiye'nin tercihlerini yapması gerekiyor. Bakanlık bu planlamalarda hükümetlerden aldığı direktifler yönünde tercihlerini yaptı. Ne yaptı? Yerel kaynaklara öncelik verdi. Yerel kaynaklar nelerdir? Hidrolektrik santralleri, kömür santralleri, nükleler enerji. Bunun dışında kalan kısımları da ithal kaynaklarla kapatmaya çalışır. Bu kaynaklar da petrol, doğalgaz, ithal kömür ve bir miktar da içerde yenilenebilir enerjiyi devreye sokmaya çalışıyoruz. Maliyetleri kabul edilebilir, yenilenebilir enerjiyi, rüzgârı, jeotermali devreye sokmaya çalışıyoruz. Bu tabloya baktığınız zaman 2020 yılında Türkiye'nin yerel kaynaklardan karşılayabileceği birincil enerji tüketimi yüzde 24 olarak gözüküyor. Yani 2020 yılında Türkiye kendi petrolü, kendi doğalgazı, hidrolik potansiyeli, yenilenebilirleri kullandığı zaman yüzde 24'lük bir tatmin seviyesine ulaşıyoruz. Yüzde 76 dışarıya bağımlı oluyor. Bunun içerisinde yüzde 5 seviyesinde nükleer enerji de var. Şimdi nükleer enerji çıkartılacak, iç kaynaklar kullanıldığı için dışardan karşılanmasına çalışılacak.

*Öyle bir tablo ortaya koydunuz ki, dağ taş baraj yapmamız lazım sanki?

Yapsak bile yüzde tüketimimizin ancak 24'ünü karşılıyoruz. Ancak bununla iş bitmiyor. Bir de yedek tutmanız gerekir. Hidroelektrik gücü yüksek ülkelerde kurulu güç rezervi çok yüksektir. Çünkü hidroelektrik yıllar itibariyle yüksek dalgalanmalar gösterir. Bu ülkeler yüzde 50'nin üzerinde yedek gücü elinde tutarlar. Türkiye'de bunun tartışmaları oluyor, yüzde 10 mu olsun yüzde 20 mi olsun. Bazıları yüzde 10'dan fazla olmasın diyor. Eğer Türkiye şu anda kurulu gücü 30 hidroelektrik santralsa, bunun yüzde 50 kadar da yedeği olması lazım. Yani sadece yüzde 15'lik bir yedek, hidroliklerin güvenliği açısından gerek olur diye düşünüyorum. İleriye dönük olarak da bunu öngörmemiz lazım. Yenilenebilir enerjilerde, örneğin rüzgarda yüzde 100 yedekle çalışmanız lazım.

*Şu anda bizim yedeğimizin oranı nedir?

Şu anda bizim yedeğimiz yok. Eksideyiz. Rezervimiz olmadığı gibi bilançomuz negatif. Dışarıdan elektrik alıyoruz. Ülke tüketiminin çok altında üretimimiz. Giderek de kötüye gidiyor.

Çevre tedbirleri alınarak yatırım yapılacak
*Yatırımlar sırasında çevre güvenliği ne olacak?

Türkiye'de insanların her türlü lüksü var. Şuna karar vermeleri lazım. Aynı anda 'hem arz güvenliği olsun, hem yerel kaynakları kullanayım, hem de bu tesisleri yapmayalım' diye bir seçenek yok. Yerel kaynakların miktarı belli. Bu yerel kaynakları kullanmak istiyorsanız linyitinizi santrallarde yakacaksınız. Ama her türlü çevre tedbirlerini alarak. Bütün hidroelektrik potansiyelinizi yüzde 100 kullanacaksınız. Burada artı eksi bir değerlendirme yapacaksınız. Bunlar yapılırsa Türkiye'nin dışa bağımlılığının yüzde 90'ın üzerine çıkması engellenecek. Nükleeri devre dışı çıkardığınızda 2020'de Türkiye yüzde 80 dışa bağımlı olacak demektir. Bunun içinde hidrolik potansiyelini de gerçekleştiremezseniz, yüzde 90'ın üzerinde ithal enerjiye bağımlılık olacaktır. Bu da çok parlak bir görüntü değil. Buna insanların karar vermesi lazım.

Enerjiye yılda 4.5 milyar dolar yatırım şart
* Şu anda elektrik üretim ve tüketimimiz ne kadar?

120 milyar kilowatsaat yıllık tüketimimiz var. Geçen yıl 117 milyardı. Burada açığımız oldu ama ithalatla kapattık. Bu sene açık daha da kritik. İlk aylardaki talep artışı yüzde 10 civarında devam ederse Türkiye yüzde 7.5 civarında bir açıkla karşılaşıyor. Bu yıl 10 milyar kilowatsaate doğru gidiyor olay. Ekonominin canlı olduğu geçmiş yıllarda Türkiye yüzde 10'un üzerinde bir talep artışıyla karşılaşıyordu. Oysa geçen yıl hem ekonomi yüzde 6.5 küçüldü hem de Türkiye iki deprem yaşadı. Böyle olmasına rağmen talep yüzde 5 arttı. Bizim ortalama yüzde 9 civarında büyümeyi gerçekçi olarak kabul etmemiz lazım. Bu rakamı ortaya koyduğunuz zaman her yıl belli miktarda tesisin devreye girmesi gerekir. Bu da her yıl 3.500 megawat gücünde tesisin kurulması demektir.

*Bunun parasal maliyeti nedir?

Yaklaşık 3.5 milyar dolarlık üretim tesisi maliyeti diyebilirsiniz. Buna ilaveten iletim ve dağıtım tesislerinin yapılması lazım. Bunlarla elektrik sektörünün yıllık faturası 4.5 milyar dolar civarında.

*Ya alternatif enerji kaynakları?

Şu an Türkiye'de 16 milyar kilowatsaat taşkömürü var. Ama maliyetler nedeniyle rekabet etmekte zorlanıyor. 100 milyar kilowaatsaat linyit kömürü var. Önemli bir kısmı kullanılıyor, önemli bir kısmı için yatırımlar yapılıyor. Türkiye'nin 125 milyar kilowatsaat hidroelektrik potansiyeli var. Bunun da şu anda yüzde 30'u kullanılıyor. Önemli bir kısmında yatırımlar devam ediyor. Şu anda Türkiye'de 10 bin megawat kurulu elektrik enerjisi gücü varsa bir 20 bin megawat daha kurabilirsiniz demektir. 5 bin megawatı inşaat halinde. Demek ki yatırımlar tamamlandığında hidroelektrik kullanımda potansiyelin yarısını kullanır hale geleceğiz. Bütün yerel kaynaklarımızı kullansak dahi Türkiye'nin potansiyeli 240 milyar kilowatsaat. Bizim sadece 2010 yılındaki ihtiyacımız 290 milyar kilowatsaat. Geride kalan 9 senede Türkiye'nin yerel kaynaklarını tamamen kullanması mümkün değil.

Kaçaktan kayıp 1 milyar $
* Açığın kayıp kaçak boyutu yok mu?

Evet, kayıp ve kaçak boyutu da var. Bilhassa asayişle ilgili sorunların olduğu, gecekondulaşmanın mevcut olduğu bölgelerde kayıp kaçak oranları yükseliyor. Dağıtım şebekelerinin de özelleştirmesi bu konuda çok büyük fayda sağlayacak.

*Kaçaklardan parasal kayıp ne kadar?

700 trilyon yani 1 milyar doların üzerinde bir kayıp hesaplıyoruz.

* Yüzde 20'lik kaçağı yüzde 8'e indirmiş olsak açığımız kapanmış olacak değil mi?

Tam olarak değil. Bu elektrik büyük ölçüde tüketiliyor. İletim şebekesinde kayıplar çok düşük. Kayıplar, şehir dağıtım şebekelerinde meydana çıkıyor. Şehir dağıtım şebekelerinin uzunluğu belli. Bugün ortalama yüzde 20, bazı yörelerde yüzde 60'a varan kayıplara normal şebeke kaybı desek, bütün tellerin kor haline gelip yanması lazım. Oysa belirttiğimiz kesimlerde elektriğin büyük kısmı tüketiliyor. Ama şu faydası olacak: Tüketen insanlar parasını ödedikleri için şu anda davrandıklarından daha tasarruflu olmaya dikkat edecekler.

ABDURRAHMAN YILDIRIM


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır