İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın Ayazağa'daki Kongre Sarayı uğrunda, Şakir Eczacıbaşı'nın gösterdiği kişisel çaba...
İstanbul ve Türkiye için kuşkusuz her türlü övgünün üzerindedir.
"İçine edilmiş" coğrafyasına rağmen, Boğaz'ı ve "tarihi" ve heybeti ile 50 tane Paris'e bedel olan İstanbul'a, böyle bir yatırımda geç bile kalınmışken üstelik...
Gelin görün ki, bu muhteşem kente, bir Kültür Sarayı kazandırmak konusunda da nihayet gırtlak gırtlağa gelmiş bulunmaktayız.
İstemihan Talay ile Şakir Eczacıbaşı şu anda kanlı bıçaklı!..
Saray inşaatı ise bekliyor...
İki tarafın tezlerini sıralayarak canınızı sıkmaya niyetim yok.
O yüzden, sükunet, sühulet ve barış önererek, birkaç noktaya değinmek istiyorum:
1- Bu Kongre Sarayı İstanbul'a kazançtır.
2- Şakir Eczacıbaşı; çabasında kişisel çıkar ve hırs gözetecek kalibrede bir insan değildir, bu bakış açısı sakattır.
3- Yatırımın tamamlanması için artık devlete değil, kişisel veya kurumsal bağışa yönelme açısı üzerinde de düşünülmelidir.
4- BM raporlarına göre, nüfusun yüzde 10'unun henüz sağlıklı bir tuvalet bile kullanamadığı ülkemizde, Kongre Sarayı'nı devlet kasasından yapmayı, halka anlatmak kolay değildir.
5- Ama, batık bankalardaki 5.5 milyar dolara "güvenlik" taahhüdünde bulunan hükümetin de, burada gösterdiği "titizliği", izah edebilmesi gerekmektedir.
6- Vakıflar, ilke olarak bağış ve sair gelirlerle ayakta durur. Fakat, "kültür sosyolojisi" büyük bağışlara yeterli olmayan Türkiye'de, devletten "ilk hızı" sağlaması beklenebilir.
Ankara da, "atıl" duran bir araziyi tahsis ederek ve 20 milyon dolar da yardım ederek "ilk hızı" yaratmıştır. Öyleyse artık "özel kaynaklara" yönelmek mantıksız değildir.
7- Saray'daki kültürel ve sanatsal etkinliklere, indirim ve öncelikle katılmak şartıyla, ailelerden 500, 1000 ve 2000 dolarlık bağışlarla belirli bir meblağ elde edilebilir.
8- Fakat, Türkiye'de ihtimal ki insanlardan kültür ve sanat için 1 cent bile çıkmayacağına göre, burada Şakir Eczacıbaşı'nın paradoksu başlamakta ve devlet ile "iyi geçinmek" zarureti hasıl olmaktadır.
9- İşbu ahvalde, Devlet ile yeni bir protokol imzalayarak, gelecekteki gelirlerden "pay" tahsisi yoluyla bir "borçlanmaya" yönelmek, problemin çözümünde en makul yol olabilir.
10- Kamu vicdanı, İstanbul'un çıkarı, kişisel bağışların yetersizliği gerçekleri bir arada ele alındığında, başka bir çözüm ufukta görünmemektedir.
Kongre Sarayı'nı ancak, birbirimizle barışıp ortak bir yol aramak kurtarabilir.