kapat

22.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Limasollu
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
İPEK CEM(ipek.cem@sabah.com.tr )


Uzmanlık alanı

Ülkemizde 'uzmanlık alanı' sahibi kişilerin sayısı o kadar fazla ki. Aslında keşke serbest dolaşım olsa ve onlardan bazılarını gönül rahatlığıyla ihraç etsek. Bu kişilere en çok politikada veya medyada rastlıyoruz. İş hayatında da donanımı eksik olsa da her konuya hakim olduğunu iddia edenler var. Ancak elemeler daha acımasız veya beklentiler daha tanımlanır olduğundan, rekabet ortamında ön plana çıkmaları nispeten zor.

Örneğin, siyaset veya ekonomi, gerçekten uzmanlık isteyen alanlar. Bu alanlarda akıl öğretmek için hem bilgiye hem de kıyaslama donanımına sahip olmak gerekiyor. Üniversitede Siyasal Bilimler okurken, en çok üzerinde durduğumuz konulardan biri, ülkeleri, sistemleri veya politikacıları kıyaslamaktı. Demokrasiden, insan haklarından bahsederken, kriter ne olmalı? Başarılı devlet adamı dendiğinde, tarihte hangi örnekler var? Aynı zaman kesitinde kimler ne yapmış, ne yapamamış? Devlet mekanizmasının işleyişi hangi örneğe göre iyi veya kötü?

Yine daha sonra işletme yüksek lisansımı tamamlarken, şirketleri ve yöneticileri de aynı kıyaslama ve rekabet mantığıyla ele alırdık. Bu mantık 'büyük resmi kaçırmamamızı' sağlardı. Aynı yaklaşım Uluslararası İlişkiler yüksek lisansında da hakimdi. Örneğin gelişmekte olan ülkeleri hangi kriterlere göre değerlendirmek gerektiğini belirlerken, bu ülkeleri de aralarında kümelerdik. Politik ve ekonomik risk faktörlerine göre kümelerdik. Yine benzer bir mantığı, kurumsal finansman bölümünde çalıştığım yatırım bankasında da yürütürdük.

Bütün bu değerlendirmelerde ön plana çıkan, öncelikle belli bir ev ödevi yapma zorunluluğuydu. Güney Amerika'da bir ülkenin ekonomik gelişmesi incelendiğinde, bu ülke benzer ülkelerle kıyaslanırdı. Vergi kanunlarından, yabancı yatırımcıya verdiği şeffaflığa kadar birçok boyutuyla incelenirdi. Bu tür kıyaslamalı yaklaşımlar 'kendini kandırma' ve 'kendi kendine gelin güvey olma' eğilimlerini ortadan kaldırıyor.

Türkiye'de eksikliği hissedilen yaklaşımlardan biri de bu. Kendimizi belli bir bütünün içinde benzer veya önümüzdeki ülkelere tam olarak kıyaslayamıyoruz. örneğin bu AB'ye giriş sürecinde aday ülkelerle bizim hazırlık ve kapasitelerimizin karşılaştırılmasında da var. Yine bu eksiklik, kişilerin performanslarını ölçerken de mevcut. Bir de, olayları değerlendirecek donanıma sahip olmayanlar veya bu donanımı kullanmak yerine kolaya kaçanlar, 'fikir lideri' konumuna gelebiliyorlar. Fikir liderlerinden kastettiğimiz, kamuoyunu yönlendiren ve kilit noktalarda yer alan şahsiyetler.

Aslında, her konuda ve çok sayıda yetişmiş insanımız var. Basın ve internet aracılığıyla bu kişileri daha fazla tanımaya başladık. Çevreden dış politikaya kadar, uzmanların görüşüne başvurur olduk. Bir miktar da olsa, karar verme mekanizmaları, bu uzmanların objektif ve bilgiye dayalı görüşlerine saygı gösterir oldu. Ancak yine, de, sesi çok çıkanla, doğruları bilen ve doğruları söyleyenler arasındaki fark net olarak yansımıyor.

Dileğimiz, bilgi yönü ağır basan konularda, duygusal ve sansasyonel yaklaşımların ortadan kalkması. Önemli olan, bilgiye dayalı karar alma ve aldırtma sorumluluğunu milletçe hissetmemiz.

Türkiye'nin özlediği atılımları gerçekleştirmesi için, uzman sayısının azalması, uzmanlık alanlarının ise genişletilmesi mi lazım acaba?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır