Türkiye'nin hemen hemen hiç kafasýný çevirip bakmak zahmeti ya da ilgi duymadýðý bir konu varsa, Washington yakýnlarýnda iki haftaya yakýn bir süredir devam edip giden Camp David görüþmeleri maratonu...
Amerikan Baþkaný Bill Clinton'un aktif katýlýmýyla Filistin lideri Yasir Arafat ve Ýsrail Baþbakaný Ehud Barak arasýnda cereyan eden görüþmeler, sadece Ortadoðu'nun ve bölgede yaþayan milyonlarca insanýn kaderini, tarihin bundan sonra alacaðý yönü ilgilendirmekle kalmýyor; Amerika'nýn konuyla olaðanüstü yakýn ilgisi sebebiyle uluslararasý dengeleri, "barýþ ve savaþ" konularýný da son derece yakýndan ilgilendiriyor.
Ayný yerde bundan tam 22 yýl önce Baþkan Jimmy Carter'ýn huzurunda Mýsýr Devlet Baþkaný Enver Sedat ile Ýsrail Baþbakaný Menahem Begin arasýnda yapýlan görüþmeler ve varýlan barýþ anlaþmasý, Türkiye'de gayet ilgiyle yakýndan izlenmiþti.
Dahasý, 80'li yýllar boyunca, Türkiye, Filistin meselesi ve Ýsrail konusunda bugüne oranla çok daha ilgili ve bilgiliydi. Üstelik, o tarihlerde, "Ortadoðu sahnesi"nin hiçbir þekilde bir aktörü de deðildi. Þimdilerdeyse, "Ortadoðu denklemi"nin içinde bir "profil" sahibi.
AB'ye "aday üye" ilân edilmesiyle birlikte tüm rotasýný Avrupa'ya çevirdiði için, Ortadoðu'ya sýrtýný döndüðü ileri sürülse bile, bu, inandýrýcý olmaz. Günter Verheugen'in son Ankara ziyaretinde ortaya çýkan tablo ortada. Türkiye, Avrupa yolunda da ayak sürüyor; koþar adým Avrupa'ya ilerler bir hali yok.
Böyle bir tabloda, Camp David'deki durumun Türkiye ile ilgisi üzerine kafa yoran kimsenin gözükmemesi de þaþýrtýcý olmuyor...
Clinton'un, G-8 Zirvesi'ne bir gün gecikmeyle gitmesine sebep olacak kadar önemli bir maraton cereyan ediyor Camp David'de. Týkanýklýk bir türlü aþýlamýyor. Bizzat Clinton, Zirve'nin baþarýsýzlýkla sonuçlandýðýný açýkladýktan sonra, her iki taraf da aniden görüþmelere devam kararý aldýlar. Clinton, pazar ve pazartesiye kadar kendisinin beklenmesini ve ayrýlmamalarýný istedi. Durum, böylesine önemli.
Önemli, çünkü, týkanýklýðýn aþýlamamasý halinde, Ortadoðu'ya þiddetin geri dönmesi ihtimali yüksek. Ýsrail'in iç dengeleri bile sarsýlabilir. Arap-Ýsrail ihtilâfý eski parametrelerine geri dönebilir. Amerika'nýn gücünün sýnýrlarý ortaya çýkabilir ve bunun, dünyanýn diðer bölgelerinde izdüþümü olmamasý düþünülemez. Bütün bunlar, herhalde, Türkiye'yi ilgilendirmeli.
Týkanýklýðýn ne olduðu sýr deðil. Bir Filistin devletinin niha” sýnýrlarýndan, 1948'den beri bölgenin çeþitli ülkelerine daðýlmýþ mülteci olarak yaþayan Filistinlilerin geri dönüþ hakkýndan, Batý Yakasý'ndaki Ýsrail yerleþim merkezlerine, Ýsrail'in Batý Yakasý'nýn ne kadarýný, ne kadar süreyle iade edeceðine dair bir dizi çetin sorun, masanýn üzerinde durmakla birlikte, asýl týkanýklýk noktasý, Kudüs...
Kudüs, Ýsrail'e göre "Yahudi devletinin ebed” ve birleþik baþkenti", Filistinlilere göre ise neredeyse tümü Arap olan ve Ýsrail'in 1967'de iþgal ettiði Doðu Kudüs üzerinde Filistinlilerin egemenlik hakký saðlanmaz ve bir Filistin devletinin baþkenti Doðu Kudüs olmazsa, konuþulacak ve çözülecek hiçbir þey kalmaz.
Yasir Arafat, hayatýnýn tüm simgesi Kudüs ve Camp David'de sadece Filistinlilerin ve Araplarýn deðil, Kudüs'le kuvvetli ve ebed” bir irtibatý bulunan "Müslüman dünya"nýn "tarih” çýkarlarý"ný temsilen bulunduðu duygusunda...
Türkiye, Ýsrail ile bir "bölgesel eksen" oluþturdu; gelgelelim, Müslüman Dünya'nýn bir parçasý ve Kudüs'ün tümü üzerindeki Ýsrail egemenliðini tanýmýyor. Camp David, Türkiye'nin Ortadoðu politikasýndaki açmazlarýn en çarpýcý habercisi. Ýlgi alanýnda sayýlmaz mý? Yarýna devam...