kapat

22.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Limasollu
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


"Gülpembe Hayat ve Ölmüş Yapraklar" şarkıları...

Sıcakların azgın olduğu bir akşam, Bostancı kıyı yolundaki serin bahçeli tanıdık bir lokantaya uzandık...

Piyanoda eski dostum ve yaşıttaşım Agop'la, yanında kemancı genç müzisyenler; Edith Piaf, Yves Montand dönemlerinin nostaljik parçalarını çalıyorlardı, "La vie en rose", "Fascination" falan..

Torunlarımın hiç mi hiç bilmedikleri ve hiç bir zaman da bilemeyecekleri, Ankara'daki Karpiç'in yaz gecelerine doğru kaydı hafıza aynalarım...

Orda da Darvaş aynı parçaları çalar ve bizler, önceleri yaşlı Bilal'in, sonra da barmen Nâzım'ın yönettiği amerikanbarın önündeki masalarda; Akagündüz, Nurettin Artam, Fethi Giray, Mehmet Kemal, Suphi Taşhan; Türkiye'nin külüstürlüğünü konuşur ve politikacıların yere göğe sığmayan demagojileriyle dalga geçerek rakı, limonlu votka ve beyaz şarap içerdik...

Bizim masaların beyinsel zenginliği cüzdanlarımızınkiyle ters orantılıydı. Tıpkı bahçenin lokanta bölümünde oturanlardan bir çoğunun da, cüzdan zenginliklerinin, beyinlerininkiyle ters orantılı olduğu gibi..

Temelsiz de olsa, Tanzimat'tan uzantılı bir elitizm, henüz tümden kurumamıştı o dönemlerde..

O zamanın Karaköy köprüsünün alt iskelelerinde İstanbul ikiye ayrılırdı.

Takkeli, beyaz sakallı ihtiyarlarla; eli sepetli çarşaflı kadıncıklar, küçümen ve külüstür vapurların yanaştığı Haliç iskelesine yönelirlerdi. Şapkalı, tayyörlü, zarif hanımlarla; fötrlü, ön cebi mendilli şık beyler de, büyük ve albenili vapurların yanaştığı Kadıköy iskelesine...

Haliç takımı ikinci mevki bileti alırdı. Moda takımı lüks mevki bileti..

Haliç takımı, namazında niyazındaydı. Her zaman için yoksulların tek sığınağıydı Tanrı'ya ibadet ve ahret hazırlığı..

Moda takımı laikti.

Biz Karpiç bahçelerinde Cumhuriyet elitizminin ayırdığı siyah ve beyazı da konuşurduk..

Ve o dönemlerde henüz gündeme girmemiş olan ekonomik çıkmazlarla, köylü yığınlarının nasıl sömrüldüğü üstünde dururduk.

Oysa köylü yoksulluğundan söz etmek, komünist propagandası sayıldığı için sakıncalıydı...

Ama zaten bizim Karpiç'deki masalar, "sakıncalılar" masasıydı. Cumhurbaşkanı İsmet Paşa da bilirdi bunu, Başbakanı Şükrü Saracoğlu da; hemen hepimizin ailelerini de tanıdıkları için, gençliğimize verirlerdi solcu eğilimlerimizi..

1947'de ABD'nin Türkiye'deki karayolları seferberliği ile köyler, gecekondu istilasına uğratmaya başladı kentleri.

Artık Haliç siyahı ile Moda beyazı, her iki taraf için de grileşiyordu.

Tek değişmeyen şey, Türkler'in ezeli mesleksizliği ve yaygınlaşan zenginlik tutkusunun tek manivelası olarak, üçkağıtçılıkla hapazlamacılığın benimsenmesiydi... Madem ki, topraklar Hazine'den başka kimsenin değildi ve madem ki, siyasetçiler dilediklerine, diledikleri kadar banka kredisi verebiliyorlardı.

Bostancı'da Agop, "Ölmüş Yapraklar"ı çalıyordu. 10 gün sonra Milliyet'de Doğan Heper, kişi başına düşen milli gelir açısından Türkiye'nin 93'üncü sıraya düştüğünü ve Güney Kore, 11 bin dolara çıkarken, bizim 3 bin dolara bile varamadığımızı yazacaktı...

Yıllar akıp geçmişti; ama bizim bazı siyasetçilerle, bazı militerler, değişen çağları anlamamakta ve hâlâ daha şovenliğe yapışıp kalmakta ısrarlı görünüyorlardı.

Agop'la öpüşüp ayrıldık, Bostancı bahçelerindeki nostaljik şarkılardan..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır