Erbakan ve Fazilet takımı, partinin kapatılmasını ve Erbakan'ın hapsini önlemek için Avrupa'da taraftar arıyor.
Denize düşen yılana sarılır demişler.
Ama bu çaresizlik kurtuluş getirmiyor.
Çare, adam gibi yüzmeyi öğrenmektir.
Dün gazeteler, partilerinin kapatılmaması ve Erbakan'ı kurtaracak 312. maddenin değiştirilmesi için Avrupa'da lobi faaliyeti yapan Faziletlilerin kayaya tosladıklarını yazdı.
Alman Yeşiller Partisi, Erbakan'ın adamlarına garantili bir can kurtaran simidi gibi görünüyordu. Çünkü bu radikal parti, özgürlükleri en geniş anlamında savunuyor.
Fakat bizimkiler bu partide hiç beklemedikleri bir soruyla karşılaştılar:
"Fazilet Partisi'ne, tıpkı Refah gibi şiddeti savunan bir parti olduğu için kapatma davası açıldığını biliyoruz. Eğer öyle değilse Erbakan'ın 'Kanlı mı olacak, kansız mı?' sözleri ne anlama geliyor?"
Cevap: Kem-küm..
"Hoca'nın konuşması yanlış yansıtıldı.. Kaset düzmeceydi.."
Şimdi Faziletliler, ırk ve din temelindeki ayrımcılığa Yeşiller'in bile özgürlük tanımadığını anlamanın şokunu yaşıyor olmalılar.
Allah bilir Yeşiller'i de "patates dininden" oldukları için "Yeşil Yılan" diye anıyorlar.
Yılanlı özdeyişler bizde çoktur ve özgürlükleri kötüye kullanmak isteyen herkes de mahcubiyetten hezimete sıralanan cezalara her yerde mahkumdur.
İyi söz, yılanı deliğinden çıkarırmış..
Çıkarır ama soru sormasını önleyemez:
"Kanlı mı olacak, kansız mı?. Bu sözler ne anlama geliyor?"
Türkiye'nin bir kısım aydınları, bu ülke bizim olduğu halde Alman Yeşiller'inin duyarlılığı içinde bile davranmadı Erbakan'a.
Bu soruyu hiç sormadı.
Halkı, demokrasiyi kanunlar korur. Kanunlar korumazsa başka güçler bu işe soyunur.. Bunları bile bile.
Neyse, demokrasiyi "yıkım özgürlüğü" zannedenler iyi bir ders aldılar. Unuttukları bir başka özdeyişi de hatırladılar:
Olmayacak hacıyı, deve üstünde yılan sokarmış!
Rektör seçimleriyle ilgili soruna, aklın emrettiği çözümü YÖK kabul etti.
Cumhurbaşkanı'nın toptan iade ettiği rektör adayları listesi, her üniversite için ayrı dosyalar halinde, fakat önerilen adaylar değiştirilmeden Çankaya'ya gönderildi.
Şimdi Cumhurbaşkanı, seçilme biçimlerine itiraz etmediği adaylar arasından rektörleri atayacak, öteki dosyaları bekletecek.
Rektörsüz kalan üniversite yalnız İzmir 9 Eylül Üniversitesi ile mi olacak, iki veya üçe mi çıkacak; bu tahmin edilemiyor.
Yasa, bu durumdaki üniversitelerin 6 ay süreyle eski rektörün vekâleti ile yönetilmesini öngörüyor.
Sonrası?. Yasada cevabı yok.
YÖK'ün dünkü kararı, Cumhurbaşkanı ile çatışmak istemeyen bir duyarlılığı yansıtmakla beraber, aday seçiminin isabetini savunan bir kararlılığı da yansıtıyor.
Şimdi mesele, uyuşmazlığı çatışmaya götürmeden 6 ayda çözme basiretini göstermek.
Üniversite, siyasetin çıkar çatışmalarına asla malzeme yapılmamalı.