


Hocaların ayıbı
9 Eylül Üniversitesi'nde patlak veren skandalı konu edinen yazarlar, koro halinde YÖK'ün tasarrufunu eleştirdiler.
Fakat bu yorumların hiçbiri, gönlümdeki değerlendirme ile örtüşmedi.
9 Eylül'de kimin kimi yemeye çalıştığını...
Hangi grupların, hangi zeminler çerçevesinde kapıştığını...
YÖK'ün "ne" ile hareket ettiğini...
Bireysel kapris, hazımsızlık ve hırsları bilmiyorum.
Benim işim yorumlamak...
İşte yorumum:
Bu skandal, sadece YÖK'e fatura edilemez.
Bu skandal, hem rektörlüğe aday olanların, hem o adaylara oy verenlerin ve hem de YÖK'teki profesörlerin "ortak skandalı"dır.
"Hocalık" adına rezalettir.
Bir tek soru:
"Rektörlük", ne menem bir makamdır ki, koca koca akademisyenler o makam için gırtlak gırtlağa gelmektedir?
Ayıp, rezalet, utanç verici ve hatta gurur kırıcı değil mi?
Eğer rektörlük makamı, bir akademik ve idari hizmet makamı ise, liyakat bakımından en uygun kişiyi bulup seçmek bu kadar zor mudur?
Bir tabur profesör, bu kadar basit bir meseleyi halledemiyorsa, işin içinde "iş" var demektir.
Orada "ikbal" ve "iktidar" arayışı var demektir.
O yüzden skandal utancı, benim gözümde bütün hocalara münhasırdır.
Sen kendi seçimini, bir akademisyene yakışır vakar, uyum ve ciddiyet içinde yapamazsan, YÖK de gelir, tüy diker, kuş kondurur...
Bir gün gelecek, üniversitelerdeki "şebekeleşme" ve "çıkar çeteleri" iyice açığa çıkıp, nasıl "Ali Baba çiftliklerine" dönüştürüldüğü iyice anlaşılacak ama daha var...
Benim gözümde, üniversite "bilim" merkezidir. Ve gerçek bir akademisyen için, seçim skandalları utanç vesilesidir.
O yüzden bütün hocaları ayıplıyorum!
Yılmaz
Mesut Yılmaz, hükümete girmiş, Avrupa kendisine emanet edilmiş... Bizim derdimiz değil, Avrupa düşünsün!..
Civciv
RTÜK, "Kuşu kalkmaz" şarkısı yüzünden üç televizyonu kapattı. Ben, bütün tv'leri kapatıp kurtulalım, diyorum.
Makyaj
Aşırı sıcak sebebiyle polislerin krem sürmelerine izin verilmiş... Zavallı polisin bir makyajı eksikti, vallahi!
Zırvalama hürriyeti
Yasaksız toplum olmaz.
Ama 312'nci maddeye, bu açıdan dört elle sarılanlardan değilim...
Bırakın, 312'nin tadilâtını, toptan kaldırılabileceğini bile savunuyorum.
Çıkış noktam şudur:
"Farklı" kültürlerden oluşan bir toplum, gönüllü olarak birlikte yaşamak niyetinde ise, "312'ler" olmasa da olur.
Eğer toplumun böyle bir niyeti yoksa, bir tane değil, yüz tane 312 koysanız, hava gazı...
Hayatı "siyaseten zırvalamakla" geçmiş insanların, zırvalarını ciddiye alıp 312'den içeri tıkmak, bana çok komik geliyor.
Bunu başka bir yazımda açacağım...
Kutan'ın torunu
Hep söylerim, Recai Kutan tonton ve sevimli bir siyasetçimiz... Düşüncelerine katılmam ama saygıda kusur da etmem. Şimdi okurlara duyuracağım fevkalade bir haber sebebiyle de, sempatim bir kat daha arttı, Recai Kutan'a...
İstanbul Yeşilyurt Tenis Kulübü'nde, çocuklar ve gençler klâsmanında "Türkiye tenis şampiyonası" yapıldı.
Peki, 10 yaş grubunda kim Türkiye şampiyonu oldu?
Recai Kutan'ın torunu Ece Yavuz, şampiyon oldu...
Recai Bey'in kızının kızı, muhteşem bir tenisçi olacak, öyle görünüyor.
Türkiye'nin rengine, ahengine bakın... Dedesi nelerle uğraşıyor, torunu nelerle...
Evlâtlar ve torunlar, bizi geçiyorlarsa, hayat doğru yöne gidiyor demektir...
Recai Bey'i torununun başarısından dolayı kutluyorum.
Eymür ne diyor?
Eski üst düzey istihbaratçı Mehmet Eymür'ün internette yaptığı açıklamalar, çarşaf çarşaf yayınlanıyor.
Okuyor, yorumlamaya çalışıyoruz.
Ama yorumda güçlük çekiyoruz.
Birincisi:
Eymür'ün kamuya açtığı bilgiler, "eksik" de olabilir, "fazla" da...
İkincisi:
Girift ilişkiler hakkında kesin bilgilere sahip olmadıktan ve de Eymür'ün asıl amacını çözemedikten sonra, sağlıklı yorum yapmak zor. İşin sonunda, "kefal" gibi oltaya gelmek riski de var.
Fakat Eymür'ün anlattıkları en azından şunu gösteriyor:
Türkiye'nin geçmişinde, kapalılık ve karanlık hakim!..
Öyleyse aydınlığa muhtacız!..