kapat

14.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
iku
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Kızan, seven, öneren, şikayet eden yazıyor

Tabii ki sadece bana mesaj, faks veya telefon gelmiyor. Her gazeteci okurlarıyla ilişkide. Okurlar gazetecilere çeşitli konulardaki görüş, şikayet, övgü ve yergilerini ulaştırmaya çalışıyorlar. Ben de sizlere bana gelen bazı e-mail'lerden örnekler vermek istiyorum. Bu mesajların bazıları beni eleştiren mesajlar, övenler de var, ama onları aktarmak zaten yakışık almaz. Mesajların bazıları önerilerden ya da şikayetlerden oluşuyor. e-mail'lere imza koymuyorum, bunun iki nedeni var, birincisi mesaj gönderenlerden böyle bir izin almadım, ikincisi zorunlu olarak kısaltarak yayınlıyorum, bu yazana saygısızlık olur. Bu mesajları yorumsuz sunuyor ve kendi görüşümü katmıyorum.

n Lut Hazretlerinin hikayelerini günümüze uygulayan ve gelecek birkaç bin yılda olayları, Frankeştayn teorileri ile çözmek ancak sizin gibi birisinin "atak" işi olabilir. Refah ve gerici takımının gazetelerinde yazsanız anlayış gösterirdik. Ama SABAH'ta niçin saçlamadığınızı anlatmanız gerek.

***

*Ekonomiyi niçin Güneş Taner'le konuşuyorsunuz? Bunun yerine ülkemizde onca kaliteli üniversitenin ekonomi eğitimi veren uzmanlarından görüş almanız okuyucunun daha çok ilgisini çekecektir.

***

* Sinema mı kafetarya mı? Patlamış mısırdan rahatsız olurken şimdi işi kapsamlı Meksika soslu menüyü meşrubat eşliğinde sinema salonuna getirip yemeye kadar ilerlettiler. Bunları satmak kârlı olabilir, ama sinemacılar öncelikle gelenlerin filmleri zevkle seyretmelerini sağlamalıdır.

***

* Bugün 100 milyon lira veren herkes ehliyet alabiliyor. Ondan sonra da trafik terörü diyoruz. Ehliyet verme işini tekrar ele alalım, ama doğru dürüst yapalım.

***

***

* Garanti Bankası Beyoğlu Şubesi'ndeki hesabımdan 100 dolar çektim. Hemen karşıdaki döviz büfesinde bozdurmak istedim, büfeci paranın sahte olduğunu söyledi. Derhal bankaya dönüp parayı bana veren veznedara paranın sahte olduğunu söyledim. Görevli parayı kendisinin vermediğini iddia etti ve beni yalancılıkla suçladı. Tartışınca banka müdürü geldi "Siz gidin, ben inceleme yapıp sizi arayacağım" dedi. 10 gün geçti hâlâ aramadı.

***

* Depremde Adapazarı'nda yıkılan 8 katlı binadan sağ kurtuldum. Bütün ailem öldü. Kurtarma ekibi olarak gelen İsrail ekibi bizim dairedeki bazı kıymetli eşyaları da toplayıp bir zabıtla Kriz Masası'na teslim etmişler. Şimdi aynı İsrailliler "eşyalarınızı aldınız mı?" diye soruyorlar, ama Kriz Masası'ndakiler eşyalarımı kaybetmişler. 19 yaşındayım bu bana yapılır mı?

***

*Park Orman'da Format Müzik tarafından organize edilen bir partiye gittim. Kapıda sabah saat 8'e kadar süreceği yazılıydı, ben gece 3'te girdim ve 20 milyon lira ödedim. Ancak 45 dakika sonra eğlence bitti, ben de "45 dakika için 20 milyon aldınız, ben saat 8'e kadar zannettim, paramı verin" dedim. Şirketin korumaları beni yumrukladı ve paramı vermediler.

***

* Çevremizde eski SODEP yöneticisi olarak bilinen Sosyal Demokrat ve Halkçı öğretilerinden çok faydalandığımız değerli insan Selimpaşa Belediye Başkanı Sayın Eşref Balaban abimize yönelttiğiniz çirkin saldırınızı kınıyoruz.

***

* Yeni öğrendiğinizi söylediğiniz Ergenekon'la ilgili yazınızı okudum. Türkiye'nin en büyük gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor ama gündemi takip etmiyorsunuz. Bilgi sahibi olmak için gazeteniz yazarlarından Can Dündar'ın Ergenekon isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim.

***

*Yazılarınızda herhalde dikkat çekmesi için önemli gördüğünüz kelimeleri siyah yazıyorsunuz. Okurun dikkatini çekeyim derken bu tip detaylar bellek bütünlüğünü bozuyor. İyi yazının süse ihtiyacı yok.

***

* Siyasiler Erkaya'nın cenazesinde niye yoktu diyorsunuz. İyi ki yoktular. Demek o günlerden rahatsızlar, aynı zamanda halkın nabzını tutuyorlar. Katılmalarının halk nezdinde ters tepki yaratacağını görmüşler.

***

* Mina Urgan'ın vasiyetinin yerine getirilmemesini medeni cesaretle dile getirdiğiniz için teşekkürler.

***

* Türk tarihi kahramanlarla doludur. Atatürk neyse Çatlı da odur. Rejimi ve sistemi korumuş, canını hiçe saymıştır. Çakıcı da mümtaz bir şahsiyettir, Ağca da öyle. Af çıkınca bu kahramanlar Meclis'teki çeteleri temizleyecekler. Tarafsız yazın.

***

* Dağlardaki yazıları silen çevreci neden Komokoshi isimli yabancı bandıralı tekneye sahip. Belki de ödemediği vergilerle almıştır.

n Allah başımızdan eksik etmesin diye alay ettiğiniz Demirel halkın oylarıyla başa gelmiştir. Varını yoğunu bu ülkeye harcamıştır, Yiğidi öldür hakkını yeme.

***

* TOFAŞ Basketbol takımının kapatılmasını eleştirirken Kombassan, Ülker, Yimpaş gibi kuruluşlara yeşil sermaye diyorsunuz. Onlar halka hizmet etmiyor mu? Yazınızı yadırgadım.

***

* Fenerbahçe Stadı'nın adı neden Rüştü Saraçoğlu? Neden kuruculardan birinin adı değil? Partili bir isim Fenerbahçe ismi önüne getirilip de ne yapılmak isteniyor? Ülkedeki azınlıklara "biz varlık vergisini koyanların adını yüceltiyoruz" mu denmek isteniyor?

***

* Vural Savaş'ın kızının düğününü herhalde yazmış olmak için yazmışsınız. Sizin sayfanın hemen arkasındaki haberi okumuş olsaydınız, Sami Selçuk'un ne kadar anlamsız davrandığını anlardınız. Savaş'ı çok sevdiğim için yazınızı objektif bulmadım.

***

* İsviçre'de hız limitini aşan ve alkollü araç kullananlar artık arabalarından oluyor, devlet bu arabalara el koyup açık artırma ile satıyor. Böyle bir uygulama bizde olsa zengin olurduk vesselam.

***

* İETT şoförünün 320 milyon aldığını yazmışsınız. Çarpık bir yazı. Genel müdürü aramışsınız. Bir İETT şoförüne sorsaydınız asıl maaşın 220 milyon lira olduğunu öğrenirdiniz.

Bu nasıl profesörlük
İzmir 9 Eylül Üniversitesi'ndeki rezaletle ilgili yan çizmeler başladı, ne tuhaf. Yüksek oy alan iki profesör düşman gibiymiş, onların çekişmesi üniversiteye zarar verirmiş. Olur mu böyle şey? Bunun çaresi demokrasi ve bilim dışına çıkıp kendi istediğini yapmak mı olmalı? YÖK Başkanı birkaç yazarı arayıp "Sorun bildiğiniz gibi değil" diyerek işin içinden sıyrılmaya ve "diktatörlük" yöntemini sürdürmeye çalışıyor.

Bu işin aslı nasıl olsa önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak, ama benim dikkatimi çeken başka bir konu var.

Ortada sadece kendilerine oy veren ve YÖK tarafından "rektör adayı" olarak Çankaya'nın onayına sunulan iki değerli profesörümüz var. Prof. Orhan Uslu ve Prof. Özcan Gökçe. Onlar nasıl bir duygu içindeler anlamak mümkün değil.

Bütün Türkiye bu kepazeliği tartışıyor, bu iki profesörden hiç ses çıkmıyor. Seçimlere katılmışlar, 900 kişi oy kullanmış, bu iki isme kimse oy vermemiş. Yani bu iki profesörün yanında çalışan ve doğal olarak nazının geçebileceği doçentleri, asistanları bile oy vermemişler. Onlar büyük pişkinlikle "rektör olmayı" bekliyorlar. Aslında beklemiyorlar da, çünkü belli ki, sıralamada üçüncü olanın seçilmesi isteniyor.

Pekçok kişi birinin adamı olabilir belki de, koca üniversitenin iki değerli profesörünün bu kadar göstere göstere birinin adamı olduklarını ilan etmeleri akıl alır gibi değil. Ortada bir haysiyet sorunu da var galiba.

*Sıcak yüzünden tatil kararı alındı diye bu kadar gürültü neden çıkıyor?

* Tatil olmasaydı da dün bir sürü insan ölseydi aynı kişiler bu kez "Neden tatil yapılmadı?" diyecekler miydi?

* Sıcak bahane, aslında deprem olacak hükümet bu yüzden devlet dairelerini boşalttı dedikodusunu kim yaydı?

* Bu kadar akılsız mıyız ki, bu dedikoduya inanıp paniğe kapılanlar çoğunlukta?

*Herkes bunu konuşurken, Ankara'da törenle kurulan Deprem Merkezi midir nedir, işte orası, neden sakinleştirici bir açıklama yapma nezaketinde bulunmuyor?

Sezer yaptığı konuşmaları kağıttan okumamalı
Cumhurbaşkanımız Ahmet Sezer kapalı yaşamayı daha fazla seviyor. Basının önüne çok çıkmıyor, temaslarını basının önünde yapmadığı gibi fotoğraf olanağı bile vermiyor, gezilerine sadece kendi ekibiyle gidiyor. Sezer'in Azerbaycan gezisi sırasında dikkatimi çekti, Aliyev'den sonra konuşmasını kağıttan okudu. Belki özenle seçilmiş cümleleri aynen tekrarlamak kaygısından olacak ama, Cumhurbaşkanı'nın kısa konuşmasını kağıttan okuyarak yapması doğru mu? Özellikle ekranda izlerken kamuoyunda burukluk yarattığını hissettiğimi söylemek istiyorum.

Sabah evden çıkınca gözlerime inanamadım
Kimbilir kaç yıl oldu, bilemiyorum, ama sabah evden çıkıp ana caddeye kadar bir kilometrelik yol ömür törpüsü gibi geliyordu. Derin çukurlarla bezenmiş, görsüzce hız tümsekleriyle süslenmiş, münasebetsiz biçimde kazılmış su, elektrik, doğalgaz ya da telefon enkazlarıyla taçlandırılmış bir yoldan gitmek insanı çileden çıkarıyordu. Şimdi gözlerime inanamıyorum, çünkü Sarıyer Belediyesi inanılmazı gerçekleştirerek ara sokakları asfaltlamaya başlamış. Yollar dümdüz ve tertemiz, 5 Cola veren bakkalın önüne hız tümseği de yapılmıyor üstelik. Sarıyer Belediyesi'ne teşekkürler.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır