kapat

19.06.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
'Kraliçeyi vuracaktım'
Sık sık saçmalayan Ağca'nın bir ara "Papa'yı vuramasaydım İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'i öldürecektim" demesi polislerin dikkatini çekti

Sorgucularla Ağca'nın arası gayet gergindi. Ancak İtalyan polisinin Ağca'ya karşı kaba kuvvet kullandığına kesinlikle şahit olmadım

ROMA Emniyet Müdürlüğü'nde günler geçiyordu. Ağca sorgudan artık iyice bunalır hale gelmişti. Günde 'üç öğün' sorgu vardı: Sabah, öğle ve akşam.

Sorgu odasında bulunan polisler Ağca'ya kahve ve sigara ikram ediyorlardı. Ancak Ağca bu ikramı kabul etmiyordu. Tavırları iyice hırçınlaşmıştı. Zaman zaman anlattığı o kadar şaçma şeyler vardı ki, sorgu polisleri bile Ağca'yı ciddiye almıyorlardı.

Bir ara "Papa'yı vuramasaydım İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'e suikast düzenleyecektim" demesi dikkatleri çekmişti.

İtalyan Adalet Bakanlığı günlerdir Roma Emniyet Müdürlüğü'nde sorgusu yapılan ve yine aynı bina içindeki bir nezarethanede tutulan Ağca'nın cezaevine nakli için toplantılar düzenliyordu.

İtalyanlar, 'asrın teröristi' olarak nitelendirdikleri Mehmet Ali Ağca'yı, super hapishane ('super carcare') de denilen, Roma'nın en büyük hapishanesine göndermeye karar verdiler. 19 yıl önce şehrin dışında yer alan, günümüzde ise sanayii mahallesinin tam göbeğinde kalan "Rebibbia" cezaevi ünlü mahkumları ve disiplini ile dikkat çeker.

Emniyet Müdürlüğü'ndeki son sorgunun ardından öğleden sonra Ağca, Rebibbia Cezaevi'ne götürüldü. Emniyet Müdürlüğü çıkışında bir gazeteci ordusu Ağca'nın fotoğraflarını çekmek için adeta savaşıyordu. Ertesi gün Ağca'nın kelepçeli fotoğrafları tüm gazetelerin birinci sayfalarında kocaman kocaman yeraldı.

Ertesi sabah eve gelen polis arabası beni Rebibbia Cezaevi'ne götürdü. Yirmi dakikalık bir yolculuk yaptık. Roma'da yaşıyordum ancak böyle bir mahalleden haberim yoktu. Dev Rebibbia Cezaevi görkemli beton kontrol kuleleri ile karşımdaydı.

İlk kez bir cezaevinden içeriye adım atacağım için çok heyecanlıydım. Cezaevini çevreleyen asfalt yol üzerinde polis barikatları vardı. Yol normal araç trafiğine kapatılmıştı. Beni götüren araçtaki polisler bu barikatlardaki arkadaşlarına selam veriyorlardı ve hemen geçiyorduk.

DEVLET AVUKAT SAĞLADI
Cezaevinin ana giriş kapısı açıldı. Araçla içeri girdik. Danışmada kimliğimi alan gardiyanlar beni tepeden tırnağa aradılar. Sonra da cezaevi müdürünün üst kattaki odasına çıkardılar.

Burada yine aynı sorgu ekibinden polisler vardı. Önce kahveler içildi. Ardından yan odaya geçildi.

Ağca bulunduğu hücresinden alınarak yeni sorgu odasına getirildi. Sorgudan önce kendisine İtalyan kanunlarına göre mahkemede kendisini savunacak avukatı olup olmadığı soruldu... Ağca da, Roma'da avukat tanımadığını ve zaten tutacak parasının olmadığını söyledi. Bunun üzerine İtalyan devletinin tutacağı bir avukatın atanması konusunda Ağca'nın rızasını aldılar. Ağca bu işlemi başlatmak gerekli olan evrakı hiç tereddüt etmeden imzaladı.

Bu arada polis ek sorgulama süresi için izin almıştı.

İtalyan polisi cezaevinideki ilk sorgu gününde Ağca'ya, "On güne kadar İtalya sınırları dahilinde ruhsatsız tabanca taşımak ve adam yaralamak suçlarından mahkemeye çıkarılacaksın" dedi. Ağca da soğuk kanlı bir tavır ile söylenenleri dinledi.

Polisin yaptığı araştırmalarda, Ağca'nın Papa'ya suikast girişiminden önce Orta İtalya'da bulunan ve bir öğrenci şehri olarak bilinen Perugia'ya gittiği yolunda duyumlar alınmıştı. Sorgu ekibi Ağca'ya, "Hiç Perugia'ya gittin mi, orada tanıdığın kimse var mı? İlişki kurduğun Türk ya da başka ülkelerden tanıdığın öğrenciler var mı," diye sordu. Ağca Perugia'ya hiç gitmediğini, tanıdığı Türk ya da yabancı öğrenci olmadığını belirtti. Polisler, Ağca'nın bu işi tek başına gerçekleştiremeyeceği konusunda hemfikirdi. Saatlerce aynı soruları sordular; "Sana yardım edenler kim?"

Ağca da inatla bu soruya "Bana yardım eden olmadı" cevabını veriyordu.

Sorgu ekibi ile Ağca arasında ipler iyiden iyiye gerilmişti. Benim bulunduğum sorgu saatleri içinde İtalyan polisi Ağca'ya gerçekten sert davranmamış, kaba kuvvet kullanmamıştı.

Derkenn Ağca, "Benim Papa ile bir alıp veremediğim yok. Ayrıca adama karşı kişisel bir kinim de yok" dedi. Polis, "Peki neden böyle bir şeyi yaptın," diye sorunca Ağca yine suskunluğa gömüldü. Gözlerini bir duvara dikip uzun uzun tek bir noktaya bakıyordu.

O günkü sorgu tamamlanmıştı. Öğleden sonra Rebibbia Cezaevi'nin girişindeki danışmaya bıraktığım kimliğimi alıp yine aynı ekip otosuyla şehre döndüm. Eve geldim. O da ne? Evin girişinde beni bir gazeteci bekliyordu!

Aranızda Türkçe konuşmayın!
Sorgu odasındaki Ağca, Aziz Peder'in yani Papa'nın hayatta olup olmadığı daha bilimiyordu... Birden dönüp sordu: "Papa hayatta mı?" Ben tam cevap veriyordum ki, bir sorgu polisi beni sertçe uyardı: "Aranızda Türkçe konuşmayın!" Bu arada Türkiye'den, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden, Ağca ile ilgili birçok doküman ve bilgi geliyordu. Türk Emniyeti'nin bu bilgi bombardımanını İtalyan meslektaşları çok takdir ediyordu.

İtalyan İçişleri Bakanlığı, Türk Emniyeti'nden terör uzmanlarının Roma'ya gelerek meslektaşlarıyla bilgi alışverişi yapmalarına izin vermişti.

Türk polisi Ağca ile ilgili en ince ayrıntılara kadar elindeki hemen tüm bilgiyi Roma'ya göndermişti.

YARIN
Benim tercümanlık yaptığımı ilk keşfeden gazeteci kimdi?

Görevimi Türkoloji Profesörü Anna Marsala'ya devrettim.


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır