|
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr
)
|
Eski yazılar...
Mavi patikler
Çatlak topuklu, yamru yumru tırnaklı, pislik içinde korkunç, kocaman hamal ayakları su birikintilerini, çamurları, taşları ayırdetmeden bütün kuvvetleriyle basa basa yürüyüp gidiyorlar.
Pembe topuklu, ince narin parmaklı, yumuşak küçük hanım ayakları, ponponlu terlikler içinde holden odaya, odadan hole, asabi asabi dolaşıyorlar.
Tabanı pençeli, ökçesi yenmiş ayakkabıların içinde nasırlı mamur ayakları, mahallenin dar sokaklarından daireye gidiyorlar.
Ya peki, bir zamandan beri etajerin üstünde sahibini bekleyen yünden örülmüş minik mavi patikleri giyecek ayaklar; bir lokmacık ayaklar, bir gün şehrin caddelerinden sevinçle yahut kederle geçip giderken bir an olsun beni düşünecek misiniz? Bakın ben sizi şimdiden düşünüyorum.
Sarhoş
Ben fena insan değilim bilader, ama bana çok kötülük ettiler. Beni arkadan vurdular bilader. İnsanların hepsi iki yüzlü! Ben onlara bir şey de yapmadım bilader. Aşkımla eğlendiler, aç kalmamla eğlendiler, sürünmemle eğlendiler bilader. Vaktiyle böyle değildim ben. Antalya'da herkes bilir beni, dostlar için canımı verirdim, gene de veririm. Dostu alnından öper, kahpeyi alnından vururum ben. Beni kader yıktı kader. Bu sokaklar var ya, bu sokaklar anlar beni. Bana herifcioğlu gülerek akıl öğretiyor, nasihat ediyor. Benim lafa ihtiyacım mı var bilader? Kale dibinde tek odalı bir kulübede oturuyorum. Kaç günüm kaldı şurada? Bir gün öleceğim, kimse acımayacak bana; ya, acımayacak bilader, acımayacak. Bak, sana vasiyetim olsun bilader, beni deniz kıyısına gömsünler.
Kaatil
Öğle paydosunda kavun yemişlerdi, yerlerde sağa sola atılmış kavun kabukları göze çarpıyordu. İş başı düdüğü çalınca Murat Usta, sabahtan ayırdığı ağır kalın kalaslardan birini alarak; kocaman dişli, çark şeklindeki yuvarlak testerenin önüne getirip uzunlamasına dayadı. Bunu boydan boya ikiye biçecekti. Motörü işletti, testere hızla dönmeye başladı. Murat Usta, kalası bir ucundan yavaş yavaş itmeye koyuldu. Testere tahtayı yiyerek ilerliyordu. Murat Usta hep itiyordu. Kalasın biçilen kısmı testerenin arkasından ağır ağır uzuyordu. Testere boyuna dönüyor, kalasın biçilen kısmıyla biçilmeyen kısmı müsavileşiyor, Murat Usta müvazeneyi bulmak için ittiği tarafın üstüne abanıyordu. Kalasın kesilen kısmını tutup denge sağlayarak çalışmayı kolaylaştıracak bir çırak yoktu. Murat Usta, kalasın biçilen tarafı ağır gelerek kendisini kaldırmasın, diye bütün vücuduyla abanarak hep itiyordu. Bir saniye... Bir an... Murat Ustanın ayağının altında yer kaydı. Bir kavun kabuğunun üstüne basmıştı. Kalas kendisini yay gibi testerenin üstüne fırlattı. Testere kocaman dişleriyle vınlayarak dönüyordu. Müthiş bir kan fışkırdı. Testere, Murat Usta'yı tam kafasının ortasından sağ omuzuyla kolunu bir tarafa fırlatarak ikiye biçiverdi. Gövdeyle bacaklar bir yanda, yüzün yarısıyla sağ kol öteki yanda, bir iki çırpındı, tek bir göz çabuk çabuk açılıp kapandı. Testere kocaman dişleriyle hep dönüyordu.
Öyle ya
Dışarda kar yağıyor; ben olmasam da bu kar yağacaktı. Caddeden otomobiller otobüsler geçiyor; ben olmasam da bu otomobiller, bu otobüsler geçecekti. Yanımda insanlar sigara içerek konuşuyorlar; ben olmasam da bu insanlar sigara içerek konuşacaktı. Evet, ben olmasam da bütün bunlar gene olacaktı. Fakat o zaman hiç bir kimse yağan kar'ı, geçen otomobilleri, otobüsleri, sigara içerek konuşan insanları benim gönlümde seyredemeyecekti ya? Bu dünya yüzünde, benim gönlümle yaşayan bir kimse bulunmayacaktı ya?
Öyle ya!
Not: 51 yıl önce yazılmış yazılar... "Yeni Adam"dan...
|
|
Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|